Safahat ve hayâsızlık rezaleti!
Aynı zamanda dil ve edebiyat hocası da olan, edebiyat bilgisinden ve zevkinden emin olduğum bir dostum, elindeki kitabı masamın üzerine “böyle rezalet olamaz” diyerek âdeta fırlattı... Önce bana karşı bir tepkisi olduğunu düşündüm. Kitabın kapağına kızgınlıkla yazılmış sert ibareler dikkatimi çekti...
Kitabın adı “Gençler İçin Safahat”tı.
Anlaşılan “Safahat rezaletleri”nden biri...
Hazırlayanın ismini görünce “Önce hayâ, sonra Safahat” yazısına vesile olan kitap olduğunu anladım. (23 Mayıs 2012, Yeni Akit) Bu rezalet bitti sanıyorduk, meğer devam ediyormuş. Ahbabımı bu kadar sinirlendiren öncelikle Mehmet Âkif’e ve eserine duyduğu saygı idi. Onun milletimiz için ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunun şuuruyla konuşuyordu.
Meğer güzide bir vakfımızın bir toplantısında, TOBB tarafından bir kitap dağıtılmış. O kitap da buymuş! Kültür işlerine alâkası konusunda bir bilgimiz olmayan patronlar teşkilatı işe bakın, binlerce kitap almış dağıtıyor. Fakat yetkilileri dağıttıkları kitabın nasıl bir hayâsızlık örneği olduğunu bilmiyor!
Neresinden başlayalım? En baştan, yani İstiklâl Marşı’ndan! Hani hepinizin ezbere bildiği bu Marş meğer yanlışmış! İşte bu “kitapta”ki doğrusu:
Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın!
•
Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!
•
Ebebiyyen sana yok, ırkıma yaok izmihlal.
Bu yanlışların bir kısmı “tashih” olabilir. Her kitapta gözden kaçan bazı düzeltmeler bulunabilir. Fakat bu metin sıradan bir metin değil “İstiklâl Marşı” ve bu kitap da gençlere, büyük bir yazarı ve eserini tanıtmak üzere yazılmış!
Kitaptaki yanlışları düzeltmek için başka bir kitap yazmak lâzım! Rezaletin daniskası! “Önce hayâ, sonra Safahat” başlıklı yazımızda bazı örnekler vermiştik. Birkaç örnek de burada zikredelim:
Mehmet Âkif babası için hatırlarında değil, Safahat’ta “benim hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim” der. (Hakkın Sesleri’nde ‘Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk/Bak nasıl doğranıyor? Kalk baba kabrinden, kalk!’ beytiyle başlayan şiirin notu)
“Yüzmek, atlamak taş atmak koşmak gibi bedenle ilgili sporlarla uğraşır.” Demek ki bedenle ilgisiz sporlar da var!
Cemal Kutay ile Mithad Cemal Kuntay karıştırılıyor. (sf. 25)
“Sakarya zaferinden sonra İstanbul’a geldi.” (sf. 33) Sakarya zaferi 1921 Eylülündedir. Mehmet Âkif’in İstanbul’a dönüşü 1923 mayısında.
Âsım’ın yayın tarihi 1919 olarak gösteriliyor, 1924’tür. Sf. 45’deki Fatih Gökmen, Fatin Gökmen olmalı. 2. Mahmud Musika-i Humayun’u kurdurmuş. (Sf. 51) Doğrusu “Mızıka”dır.
Nizamettin Nazif Tepedelencioğlu (sf. 105). Elbette Tepedelenlioğlu!
Bir çok cümle yarıda kesilip paragraf yapılıyor. Bu kitap çocukları örnek olacak!
Hakkın Sesleri kitabından seçme yapılırken, “Bu bölümde ayet ve hadislerden müteşekkil şiirler vardır.” (144) deniliyor. Bu mümkün mü? Şiirler ayet ve hadislerden “mülhem” olabilir ancak.
“Fatih Kürsüsüsünde vaiz kürsüde ve iki arkadaş fatih yolunda adlı şiirleri vardır.” (sf.181) “Fatih Kürsüsünde” tek şiirdir. Yayınlayanlar ara başlıklar koymuştur. Buradaki metin bir yerden aktarılmış. Türkçe harfleri tanımayan bir karakter olmalı. Bir mısra ile örnekleyelim: “Yikilsa ars-i hükümet tikilse kabre vatan” sf. (183)
Bazı münasebetsiz rakamlar 20, 21 vs. metin içinde görülüyor. Sebebi ne olabilir? Metin elektronik ortamdan kopyalanmıştır, aceleyle bu not rakamları silinememiştir! Bu sebeple bir çok yerde, şair (fiair), şimdi (fiimdi) Şiiraz (fiiraz) şeklinde yazılıyor.
Şu paragraf, bizim Camideki Şair kitabından: “Buraya kadar anlattıklarımızı tek bir hüküm hâlinde toplamak istersek; Mehmed Âkif, îmanıyla, yaşadığı hayatla, Anadolunun asırlık ızdıraplarını nefsinde hisseden büyük ruhuyla; zulme, küfre karşı zaman zaman zaptedemediği isyanıyla Millî Mücadele’nin örnek şahsiyetidir. Ondandır ki O, Millî Mücadelenin destanî marşını yazmakta güçlük çekmez. Hatta diyebiliriz ki, İstiklâl Marşı’nı yalnız o yazabilirdi. İmanıyla o yazabilirdi, ızdırabıyla ve isyanıyla o yazabilirdi; ömrünce yaptığı hazırlığın kazandırdığı hüviyetiyle o yazabilirdi.”
Tam da “bizim kitaptan intihal” diyecekken, asıl intihalcinin internet araştırması sonucu “formacil.net” olduğunu öğrenmeyelim mi! Ne denir? Kitaptan intihal yapmak için kitabı okumak lazım! O da zahmetli iş!
Kes yapıştır yapılan iki site daha: dersturkce.com ile sosyalbilgilerbilgimerkezi.blogspot.com
Bu arada, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararı elime geçti. (esas no: 2012/545, karar no: 2013/460)
“Davalı tarafından düzenlendiği anlaşılan, 1. Uluslararası İlk Yönetmen Film Festivali’nin Kültür Bakanlığınca desteklendiği, ancak müziksiz filme en iyi müzik ödülü (verildiği) şeklinde eleştiri ve tepki çektiği, buna rağmen Kültür Bakanlığınca ilk yazı cevabında faturaya ait her hangi bir ödeme yapılmadığı bildirilmiş ise de, 19.06.2013 tarihli yazılı cevabında ilk cevabın sehven verildiği belirtilerek fatura karşılığı ödemenin ilgilisine yapıldığı bildirilmiştir.”
“Bu durumda davacı tarafından faturaya konu olan işin yapıldığı ve fatura bedelinin Bakanlık tarafından davalıya ödendiği anlaşıldığından, davanın asıl alacak bakımından kabulüne… inkâr tazminatının tahsiline karar verilmesi gerekmiştir.”
Davanın özeti: 1. Uluslararası İlk Yönetmen Film Festivali’ni yapan zat, iş yaptırdığı firmaya 18.750 TL. Fatura borcunu ödemiyor. Gerekçe, “Bakanlık bana vermedi.” Mahkeme safahatında Bakanlığın ödemeyi yaptığı ortaya çıkıyor. Böyle birine ne denilir, takdiri okuyucularıma bırakıyorum.
Son bir söz:
Bu kitabı hazırlayanla, bu davaya konu olan kişi aynı zattır!
Yazıyı teberrüken bir ahlâk abidesi olan Mehmed Âkif’den bir beyitle bitirmek istiyorum:
Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren?
Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir hayâ öğren!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.