Der Speigel haklı mı?
İstanbul sermayesini parmağında oynatan, derin devleti uzaktan kumanda eden, iktidara racon kesen Fethullah Gülen kim?
Fethullah Gülen, sadece ananas sever emekli bir vaiz mi? İslami bir lider mi? Ünlü Alman dergisi Der Speigel’deki ifadeyle Der Pate mi? Yoksa Erdem Yavuz’un şahane benzetmesiyle Don Fettucini mi?
Bir araştırıp bakalım Fethullah Gülen, ne imiş?
Godfather, İskenderun’da bir camide vaaz ederken, (hangi gerekçe ile olursa olsun) elindeki Kuran’ı kürsüden aşağı fırlatıyor.(*) Süleymancılar içerisinde söz sahibi biri olarak tanıdığımız Hilmi Türkmen, galeyana gelen cemaati güçlükle yatıştırıp, Gülen’i evine götürüyor. Bu skandal olayın üstü öylece kapanıyor.
Altmışlı yıllarda Gülen, Hilmi Türkmen’in kapısını bu kez Manisa’da çalıyor. Arkadaşları beş parasız sokağa attığı için perişan bir halde... İş istiyor.
Hilmi Türkmen, kendisine yardım ediyor. Fethullah Gülen bu kez kürsüde bayılıyor. İki ay, Manisa’da bir hastanede yatıyor.
Hastaneden çıkar çıkmaz yine Hilmi Türkmen’e gelip iş istiyor. Ama Türkmen, bu olayın duyulduğunu, eğer Manisa’da çalışırsa adının “deli hoca” ya çıkacağını söylüyor. Lakin kerhen de olsa yine yardım ediyor. Gülen’e, hocalarını yakinen tanıdığı İzmir Kestane Pazarı Kuran Kursu’na, çocuklara Kuran öğretmek üzere iş imkânı sağlıyor.
O tarihlerde MİT, Hilmi Türkmen’e birlikte çalışma teklifi götürüyor. Eğer MİT için çalışırsa, Diyanet İşleri Başkanı yapacaklarını vaat ediyor. Hilmi Türkmen tabii ki reddediyor.
Tevafuk bu ya… Bir süre sonra, kendisine teklif getiren görevliyi, Fethullah Gülen’le görüşürken yakalıyor.
İşte o tarihten itibaren, Hilmi Türkmen’in ifadesiyle o “silik”, “deli hoca” yükseldikçe, yükseliyor.
Bu gerilim filmlerini aratmayan hikâyenin kaynağını merak edenler, Kadir Mısıroğlu’nun eserine müracaat edebilir.(*)
Devam edelim… Buradan hareketle 23 Mayıs 1998 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nde, yakın tarihte şaibeli bir biçimde ölen Aytunç Altındal’ın “Papanın Gizli Kardinalleri” yazısını da okumanızı tavsiye ederim!
Sonrasında, Gülen’e çok büyük iyilikleri dokunmuş, Cemaati’nin üst düzeylerinden Kuyumcu Saadettin Çetin Bey’in ölümüyle ilgili iz sürmeniz kolaylaşacaktır. Kuyumcu’nun cesedi, bir yol kenarında, paramparça edilmiş bir halde bulunmuştu!
Bunun üzerine, Gülen’den sonra cemaatin en önemli ismi Nurettin Veren’in, “Cinnet geçirdi. Küfürlerle üzerime yürüdü! Beni öldürmeye teşebbüs etti! ‘Öldürün bu adamı’ dedi” ifadelerini hatırlayın!(**)
Ergün Poyraz’ın, “Hablemitoğlu’nu, Emniyet içerisindeki cemaatçiler öldürdü” iddialarını düşünün.
Der Speigel muhabiri Maximilian Popp isimli muhabir de Gülen Cemaati tarafından tehdit edildiğini ifade etmişti!
Beni tehdit eden, “sonun Hablemitoğlu gibi olacak” demişti. Sevilay Yükselir’e de benzer bir tehdit gitmiş! Sormadan edemiyorum. Bu tehditleri yapanlar kim ise, onlara Haşhaşi değil de ne denir?
Şimdi yazımın başında sorduğum soruyu yeniden soruyorum! İstanbul sermayesini parmağında oynatan, İktidara racon kesen bu güç, sivil bir oluşum olarak kabul edilebilir mi? Medya, mafya, siyaset, banka, sermaye, piyasa… Kolları her tarafta olan bu harekete, sivil denilebilir mi?
(*)Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri III. Shf: (325-26-27-28) (**)https://www.youtube.com/watch?v=-oF91VT_BCk