Bir 20. Yüzyıl kahramanı
Yüz yıl öncesine kadar, Kaşgarlı Mahmud birkaç kitapta ismi geçen, önemine vurgu yapılmayan, silik tarihî bir şahsiyetti. Yüz yıl önce, tam da bu günlerde, yaşlı bir kadıncağız, Sahaflar çarşısında kitapçı Burhan beyin dükkânına bir bohçayla girer… Bohçada, eski maliye nazırlarından, akrabası Nazif Bey’in, kendisine, “kıymetli bir kitaptır, ihtiyacın olduğunda, otuz altın liradan aşağıya satma” öğüdüyle verdiği bir kitap vardır.
Sahaflar çarşısı için bu sıradanmış gibi görünen başlangıç aslında tarihî bir andır. Kitab-ı Divanü Lügati’t-Türk’ün ve onun müellifi Kaşgarlı Mahmud’un 20. Yüzyıldaki hayata dönüş macerası işte böyle başlar…
Bu sıradanlığı hiç de sıradan bir kitap meraklısı olmayan Ali Emir’i Efendi’nin mutad sahaflar seyranı sırasında kitapçı Burhan beye uğraması olağanüstü hale getirir.
Cevherin kıymetini sarraf bilir!
Önce kıymet bilmeyenlerden başlayalım: Burhan Bey bu değerli olduğu belirtilen kitabı Maarif Nazırı’na götürür. Nazır Emrullah Efendi de Encümene (komisyona) havale eder! Komisyon komisyonluğunu yapar ve kitaba 10 lira kıymet takdir eder! Onlara göre, 30 liraya bir kütüphane satın alınabilir!
Osmanlı kitapseverliğini şahsında tecessüm ettiren Diyarbekirli Ali Emirî Efendi, “Divanü Lügati’t-Türk” ismini okuduğu anda hissettirmemeye çalıştığı bir heyecan fırtınasına tutulur. Fakat, kitapseverliğin raconunu kesmekten de geri kalmaz: Kitap dağınık haldedir, Kaşgarlı da pek maruf biri değildir… Encümen 10 lira vermişse, o 15 lira verebilir…
Kadının 30 liradaki ısrarı ve ihtiyaçtan satılmasından etkilenmiş görünür. Kadıncağıza yardımcı olmak kastıyla, kitabı belirtilen fiyattan almayı kabul eder. Aksilik, yanında on beş lira vardır. Halbuki işi hemen bitirmek istemektedir, eve kadar gitmeyi bile göze alamaz. Çarşıda Darülfünun edebiyat hocası Faik Reşat Bey’le karşılaşır. Ondan borç iser. Onun cebinden de 10 lira çıkar. Reşad Bey’i para bulmak üzere gönderir. Ve sonunda 30 altını sayar, üç lira da kitapçıya bahşiş verir!
Yüz yıl önce bu günler… Bizim için tarihin yeniden yazılmasını gerektirecek bir keşif yapılmıştır. Dünyanın öbür ucunda, Kaşgar’da doğmuş, eserini Bağdat’ta yazmış Karahanlı hükümdar ailesinden Hüseyin oğlu Mahmud’un kitabı, Osmanlı Devleti’nin başkentinde günyüzüne çıkmıştır...
Tarihin tam da değişim dönemidir. Balkan Harbi sonrası, 1. Dünya Savaşı’na giden günler… Osmanlı merkezi “üç tarz-ı siyaset”in icrası hususunda kararsızdır… Osmancılık, Hırıstiyan unsurların çoğunlukla ayrılması dolayısıyla önemini kaybetmiş, İslâmcılık batılıların güçlü painslamizm düşmanlığı yüzünden ve Arnavutlardan başlayarak müslüman unsurların ayrılıkçı tavırlarından ötürü tereddütlü hale gelmiş…
Türklüğe doğru temayül artmaktadır. Daha çeyrek asır önce Orhun kitabeleri okunmuş, böylece yazılı tarihten bir zemin oluşmuş, şimdi de adeta ondan sonrasını dolduran bir eser ortaya çıkmıştır. Divanü Lügati’t-Türk bu yüzden büyük değer taşımaktadır. Bu değerle mütenasip bir ilgi ile karşılanır, 1. Dünya Harbi’nin ağır şartlarında üç cilt halinde basılır böylece bütün ilim dünyası eserle ilişki kurma imkânı bulur.
Kaşgarlı Mahmud’un eseri, güçlü bir türkçe/Türk vurgusu taşıyor. Döneminde dört Türk hanedanlı devlet Asya’nın büyük bir bölümünü hükümranlığı altında tutuyor. Abbasi Hilafeti’nin merkezi Bağdat, Selçuklu himayesi altında. Kur’an dili olan arapçanın gücü tartışmasız, farsçanın edebiyat dili olarak ve yönetim dili olarak gücü ortada. Selçuklular kayıtlarını farsça tutuyor, ilim dili arapça. Böyle bir vasatta, Mahmud, türkçenin önemine dikkat çekiyor. Bu devirde türkçe bilmek şarttır. Çünkü Türklerin hâkimiyeti uzun sürecektir…
20. Yüzyılda kahramanlarımız arasına giren Kaşgarlı Mahmud’un eserinin önemini en güzel anlatan cümleler o kitabı keşfeden Ali Emiri Efendi’nin: “Bu bir kitap değil, Türkistan ülkesidir. Türkistan değil bütün cihandır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.