Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘Devrimci kisvesinde karşı devrimci’

‘Devrimci kisvesinde karşı devrimci’

Yahudi asıllı ‘saygın bir hukukçu’ olan Richard Falk, 35’inci yılında Humeyni devrimini kaleme aldı. İçeriden birisi olarak yazdı. Birincisi, dönüşü öncesinde Paris’te Humeyni ile uzunca bir süre görüşüyor. Ardından Carter döneminde ABD’nin son Tahran Büyükelçisi Büyükelçisi William H. Sullivan ile görüşüyor ve devrimle alakalı analizlerini dinliyor. Daha doğrusu halk devriminin nasıl kaçırıldığını ve Humeyni devrimi haline getirildiğinin hikayesini işliyor. Sullivan, Şah’a sundukları muhtemel tehdit odaklarıyla alakalı bir raporda 26 muhtemel siyasi tehdit belirlediklerini ve bunların arasında Humeyni gibi bir tehlike öngörmediklerini söylemektedir. Falk şunu söylüyor: Acaba biz Humeyni’yi mi anlayamadık yoksa Humeyni herkese takiyye yaparak işletti mi? 

 20’inci yüzyıl, sahte devrimler ve sahte devrimciler ve çalınan devrimler yüzyılıdır. Onların öyküleriyle doludur. Yüzyıl içinde Mısır’da halk devrimi iki defa askerler tarafından kaçırılmıştır. 23 Temmuz 1952 Devrimi gerçek bir halk ve İslam devrimidir. Lakin Nasır onu emellerine alet etmiş ve 1954 yılından itibaren karşı devrime dönüştürmüştür. 25 Ocak- 11 Şubat devrimini de Nasır’ın muakkibi Sisi 30 Haziran ve 3 Temmuz (2013) tarihinde karşı devrime dönüştürmüştür. Nasır ve Sisi gerçek anlamda devrim hırsızı ve karşı devrimcidir. Nasır, 23 Temmuz devrimini çalarak kendisine ve şahsı çıkarlarına ve diktatörlüğüne alet etmiştir. 20’inci yüzyılda halk adına yapılan devrimlerin neredeyse tamamı çalınmıştır. Cezayir Devrimi de bu hırsızlamadan uzak değildir. Fransa bu ülkede devrim kisvesi altına gizlenerek karşı devrimi örgütlemiştir. Cezayir’de tutunamayacağını anlayan Fransa bu sefer oyunu değiştirmiş ve Hizb-i Fransa üzerinden devrim saflarına sızmış ve zamanla kontrolü eline geçirmiştir. Böylece devrimin şevketini ve rüzgarını kırmış ve hecinleştirmiştir.

 Richard Falk ‘Ayatollah Khomeini: A rare encounter with a true revolutionary’ başlıklı yazısında benzeri bir hikayeyi anlatıyor. Devrimden önce Humeyni ile Paris’te görüşen Richard Falk devrimden sonra bir heyetle birlikte Mehdi Bazargan’ın davetlisi olarak Tahran’a gider. 14 yıllık sürgünden sonra ülkesine Paris’ten avdet eden Humeyni hesapta olmayan bir biçimde bütün ipleri eline geçirir. Burada meselenin anlaşılması için şöyle bir ön tespit yapmamız yerinde olur. Şah halkının düşmanıdır. Şah’ı deviren Musaddık ise İngiltere’nin ve Batı’nın düşmanıdır. Humeyni ise onun ötesinde İslam dünyasıyla hesaplaşma adamıdır. İslam dünyasının ve tarihinin düşmanıdır. Richard Falk’un dediği gibi, milli sınırlar mefkuresini kaldıran Humeyni yerine dini sınırları (Şii sınırları) yerleştirmiştir. Şiilik ve Perslik bileşkesinden yeni bir düşmanlık dalgası üretmiştir. Richard Falk Humeyni’nin düşüncelerinden bölgesel bir krizin ayak seslerini hissettiğini söylemiştir (Khomeini went on to say that the importance of the unfolding of events in Iran related to the entire region. Prefiguring the future tensions in the region, Khomeini spoke disparagingly about the Saudi Arabian dynasty, calling it “decadent” and out of touch with its people.). Zira daha Paris’te iken Suudlulara sataşmış ve onları ‘çöküntü/döküntü’ olarak nitelendirmiştir. Humeyni Şiilerin tarihi kin birikimini şahsında somutlaştırmış ve eline imkan geçince de gereğini yapmıştır.

Adeta Cemaleddin Afgani’nin Nasirüddin Şah’la ilgili intikam dürtüsünü kendisi Muhammed Rıza Pehlevi’nin şahsında gerçekleştirmiştir. Şah istibdadına karşı çıkarken zümre istibdadını yerleştirmiştir. 1963 yılında Muhammed Rıza Pehlevi ile anlaşmasına rağmen hapisten çıkınca ona sırt dönmüş ve sonuçta Şah kendisini sürgüne göndermek zorunda kalmıştır. Cezayir anlaşmasından sonra Şah yanlışlık yapmış ve Saddam’a baskı yaparak Humeyni’nin Irak’tan da atılmasına vesile olmuştur. Irak’tan kovulma ise Humeyni’yi çifte intikama yöneltmiştir. Şah ve Saddam Hüseyin. 1979 yılında halk devriminin dalgasına binen Humeyni sonuçta halkın düşmanı olan Şah’ın devrilmesine vesile olmuştur. Bu suretle Şah’tan intikamını almıştır. Sıra Saddam’a gelmiştir. Humeyni’nin ipleri ele geçirmesine karşılık Kutbizade, Bazargan ve Beni Sadr iktidarda kalsa veya etkili olsalardı belki de tarihin mecrası değişir ve İran-Irak savaşı ve bölgesel çalkantılar hiç yaşanmazdı. Lakin Humeyni’nin ihtirasları bölgeyi kan gölüne çevirmiştir. Şah’la ilgili kehaneti kendisinde gerçekleşmiştir. Şah’ın aynasında kendisini görmüştür. Şah hakkında şu sözü söylemiştir: Şah kendisi ile halk arasında kandan nehirler oluşturdu. Humeyni ise 10 yıllık iktidarı sırasında İslam dünyası ile İran arasında kandan nehirler oluşturmuştur. Konuşurken hep suret-i haktan konuştu lakin icraatta iken hep tersini yaptı. Batılıları hedef gösterdi Müslümanlara vurdu.

Richard Falk’un ifade ettiği gibi, Şah ülkeyi Yahudilerle ve Bahailere yönetti. Humeyni ise onların yerine Şiiliği ikame etti ve mollaları geçirdi. Halkı da devrimin yakıtı haline getirdi. Dalgalar halinde halkı cephelere sürdü. Böylece geride kapanmayan kan davaları bıraktı. Humeyni devrimle birlikte yanılmaz ve yüce bir kılavuz haline gelmiştir. Velayet-i fakihe dayandırdığı bu mutlak gücünü ise İslam dünyasıyla sürtüşme amacıyla kullanmıştır. Sonuçta, Richard Falk Humeyni’nin devrimci kılığında bir karşı devrimci olduğunu yazıyor. İsrail’den sonra 35 yıldır bölgede felaketlerin ikinci zinciri ve halkası olmuştur. Kanlı miras bölgeyi kasıp kavurmaya devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi