Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Putincilik hastalığı!

Putincilik hastalığı!

Al Mısriyyun gazetesinden Cemal Sultan, ‘Ukrayna olayları bizde de turnusol etkisi yaptı ve bu sayede Mısır’daki Putincilerin Rusya’dan fazla olduklarını görmüş olduk’ diye yazdı. Sanki Türkiye’yi anlatmış! Cemal Sultan’ın bu tespitini zahir daha da genelleştirebilir ve Türkiye’ye de uyarlayabiliriz. Nedense Putin tarzı tuttu. Acizane olarak bunun nedenini, otoriterliğe gıpta etmeye bağlıyorum. Şark toplumlarında saygınlık otoriterlikten geçiyor. Bundan dolayı Mısır’da kimileri Sisi’ye meftun. Boşuna başka neden aramayın. Biraz da Putin’e özenmesinden veya Nasır’a taklit etmesinden kaynaklanıyor. İster inanın ister inanmayın: Otoriterlik saygı nedeni. Otoriter insan saygın bulunuyor. Peki şark toplumlarında da tutan bu Putin hastalığı veya Putinizm nedir? Putincilik, kabaca siyasi ve iktisadi hayatta Rusya’ya has bir teslis veya üçleme (trinity)sistemidir. Bu matruşka gibi çok katmanlı bir sistem. Önce teslisin iktisadi yönünden bahsedelim. Komunizm yıkılmasından sonra Putinizm, yerine pragmatizmi ikame etti. Pragmatizm ile otoriterliğin bileşkesine Putinizm de diyebiliriz. Sistemin ekonomik özünde gaz, petrol ve votka yatıyor. Elbette votkanın sosyal veya içtimai boyutları da varsa da ekonomik bir boyutu da var. Van Herpen adlı yazar Putinizmin açılımını yapmış. Putinizm her şeyden önce muayyen tarihi süreçte karma bir yapının adı. Putin ise nev-i şahsına münhasır bir kimlik veya kişilik. Gençlik yıllarında KGB’ye girmeye can atıyor. En büyük rüyası KGB’de bir subay olmak. Çocukluk yıllarında olmasa bile üniversite yılarında bu rüyasına kavuşuyor. Andropov dönemiyle birlikte yıldızı parlamaya başlıyor ve nitekim 1996 yılında Yeltsin döneminde tırmanış şeridinde tepelere yükseliyor. Yeltsin’in sağlıksız kişiliği ile Çeçenistan meselesi can simidi oluyor. 1999 yılında önce başbakan ardından da cumhurbaşkanı oluyor.
*
 Bush’lu yıllar kariyerine ve gücüne güç katıyor. Yeltsin döneminde önce başbakan olması bize Burgiba ile Bin Ali’nin ilişkilerini hatırlatıyor. Bin Ali’nin de polis ve istihbaratçı bir geçmişi var. Karışıklık ve Burgiba’nın yaşlılık nedeniyle kontrolünü kaybettiği dönemde saray darbesiyle birlikte başa geçiyor. Bin Ali ardından polis rejimi kuruyor. Bir benzeri durum Putin için de geçerli. Yeltsin’in kontrolünü kaybettiği sırada iplerini eline alıyor ve ardından Rusya’nın yabancısı olmadığı yeni bir polis devleti kuruyor. Yeni dönemde çok partili sistem uygulanıyor ama bu sadece bazı Arap ülkelerinde görüldüğü gibi vitrinlik. Kısaca buna güdümlü demokrasi deniliyor. Başka bir ifadesiyle demokrasi kılıfı altında otoriterlik. Buna görümlük demokrasisi de denebilir. Yeltsin döneminde Boris gibi ülke de hasta idi. Putin ile birlikte şartların da yaver gitmesiyle birlikte Rusya yeniden toparlanmaya ve kendisine gelmeye başladı. Bu dönem oligarkların özelleştirme furyasıyla birlikte aşırı hızla aşırı zengin olmaları dönemidir. Putin de bu döneme uygun olarak ‘bal tutan parmağını yalar’ anlayışını temsil etmektedir. Zafer Mutlu’ya zimmetlenen deyimle, ‘çeşme akarken keseni dolduracaksın (Enrich yourselfes)’ dönemidir. Elbette Putin komunist ve totaliter değildir. Esasen zemin buna müsait de değildir. Putin dönemi Rusya’sı Duma tarafından değil süper seçkinlerin dümeninde olduğu derin devlet tarafından yönetilmektedir.
*
 Putincilik, içinde tarihten dilimler barındıran nev-i şahsına münhasır ve çok kompartımanlı bir sistemdir. Weimar Almanya’sından izler taşımaktadır. Putincilik aynı zamanda Napolyon III’den, Fransız Bonapartizmden renkler taşımaktadır. Bu sistemde fiziki baskı ile birlikte seçim manipülasyonları üzerinden populizm ve psikolojik beyin yıkama vardır. Bunun için de kitle iletişim araçları ve medya kullanılmaktadır. Buna bir de isim takılmış: Videokrasi! Bu ahbap çavuş ilişkisine dayanan sistem onlardan kişisel izler taşısa da faşist ve komunist kolektivizminden uzaktır. Van Herpen’e göre, Putincilik totaliter değildir sadece klasik faşizmden izler barındırmaktadır. Keza Ultra milliyetçililiktir lakin bu Türkiye’de olduğu gibi devlet milliyetçiliğidir. Milliyetçilik ideallerinin yeniden uyanışıyla birlikte revize edilmiş ve gözden geçirilmiş emperyalizmdir. Bu itibarla siyasi Putincilik teslisi, Bonapartizm, Berlusconicilik ve Mussolini faşizminin karışımıdır. Mussolini faşizmi gibi dış politikada saldırgan bir yaklaşımı esas almaktadır. İçeride sivil toplumu bastırırken dışarıda ise düşmanca bir dış politika gütmektedir. Gürcistan, Suriye ve Ukrayna bunun örnekleri arasındadır. Mussolini ise Habeşiştan ve Libya’yı işgal etmiştir. Putin kendisini Rusya’nın kurtarıcısı saymaktadır. Bu ise deccale en yakın lakaptır. Sahte kurtarıcıların karşılığı kutsal kitaplara göre deccal olmaktır. Kremlin’in ideologlarından Vladislav Surkov, Putin’in Rusya’ya Allah tarafından gönderildiğini savunmuştur. Deccal de netice itibarıyla, dalal ismi üzerinden görevli bir şahıstır. Bunun için Cemal Sultan’ın deyimiyle orada ve burada Deccal çarpıklarının Putinci kesilmeleri tesadüf değildir. Armut dibine düşmüş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi