93 yıl önce İstiklâl Marşı’nda sağlanan ittifak
İstiklâl Marşı’nın millî marş olarak kabul edilişinin 93. yıldönümündeyiz. Mehmet Âkif’in şiiri demokratik bir Meclis tarafından tartışılarak, üzerinde konuşularak, itirazlar da olmasına rağmen oylanarak, büyük bir çoğunlukla (ekseriyet-i azime) kabul edilmiştir. Tek açık muhalifin Bolu meb’usu Tunalı Hilmi olduğu söylenebilir.
Tunalı Hilmi, Jöntürk Hareketi’nin ve İttihat ve Terakki’nin meşhur isimlerindendir. Onun müzakere sırasında da bu marşın milletin ruhundan doğmadığın iddia ettiği biliniyor. Tunalı, şiirlerin bir komisyonda incelenmesini, gerektiğinde bazı yerlerinin değiştirilmesini teklif ediyor, fakat kabul görmüyor. Nihayet, Mehmed Âkif’in şiirinin tek başına oylanacağı anlaşılınca son bir hamle yapıyor. Reis müzakerenin bittiğini söyleyerek söz vermiyor.
Tunalı Hilmi’nin Türkiye’nin batıcı/pozitivist aydınları adına bu çıkışları yaptığını söyleyebiliriz. Onlar esasen 1. Meclis’te bir hayli kalabalıktırlar. Gerektiğinde çok etkili de olurlar. Zaten bir süre sonra M. Kemal Paşa’nın “birinci grup”a dâhil ettiği kişilerin çoğu bu görüş sahiplerinden meydana gelir.
Birinci Grup, zaferin ardından partileşmeye doğru yürür ve Cumhuriyet’ten sonra yeni devletin tek partisi olur. Tunalı Hilmi de ölenedek (1928) milletvekili olanlardandır. Bugün Ankara’nın bir caddesi onun adını taşır ve caddeye yakın bir parkta CHP’li belediyenin diktiği heykeli vardır.
12 Mart 1921’de çok açık konuşmayan Tunalı Hilmi’nin asıl itirazının marşın muhtevasına olduğu kesindir. Bu itirazlar, 1923’ten sonra sıklıkla dile getirilmiş, hatta 1924 yılında yeni bir milli marş yarışması açılmış ve her ne sebeptense (ve iyi ki) teşebbüs akim kalmıştır.
Bu itirazın Nazım Hikmet’in meşhur şiirinde yankılandığını söyleyebiliriz:
Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam, Âkif, inanmış adam, büyük şair, Fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.
İstiklâl Marşı’nın muhtevasının 1921 yılında tasvib edilmesine karşılık, 1923’ten sonra hem şairin Türkiye’de yaşayamayacak hale düşürülmesi ile karşı karşıya kalınır, hem de Marş metnindeki görüşlerle tamamen zıd bir yola girilir.
1920 ve 1921’de Mehmed Âkif’in Ankara’da baş tacı edildiğini söyleyebiliriz. Milli Mücadele için onun fikirlerine ve güçlü şahsiyetine ihtiyaç vardır. Bu sebeptendir ki, Ankara’ya başlangıçta davet edilen tek şair ve yazar odur. Millî Mücadele’nin başlangıcında takip edilen strateji en açık şekilde Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelir gelmez bizzat yayınladığı Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 5. Sayısında (27 Ocak 1920) yayınlanan uzun bir başyazıda ifade edilmiştir.
“Hilafet ve Âlem-i İslâm” başlıklı yazı hem Hilafet kurumunun, hem de dünya Müslümanlarının bilhassa da Hind Müslümanlarının mücadeledeki belirleyici rolünün altını çizmektedir. Mesele bir yazı meselesi değildir, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması kararlaştırıldığında da din etkeni ile hilafet ve saltanatın kurtarılması önplanda tutulmuştur. İşte bu şartlar içinde Mehmet Âkif nisan ayının başlarında Ali Şükrü Bey vasıtasıyla Ankara’ya davet edilmiş, Paşa’nın Millî Mücadele’nin manevî cephesinin tahkimi için varlığına ihtiyaç duyduğu söylenmiştir.
Mehmet Âkif Ankara’ya “İslâm Şairi” olarak davet edilmiş, Hakimiyet-i Milliye onun gelişini “İslâm şairi Akif Bey” başlığı ile haberleştirmiştir.
Mehmet Âkif İslâm şairi olarak, Millî Mücadele’nin İttihatçı bir yapılanma olmadığına, İngiliz emperyalizmine karşı yapıldığına geniş halk kitlelerini inandırmıştır. Bu sıfatla milletvekili olması istenmiş, Burdur milletvekili seçildiğinde de Meclis kütüğüne “İslâm Şairi” olarak kaydedilmiştir.
Eşref Edip’le birlikte yayınladıkları Sebilürreşad Büyük Millet Meclisi’nin bütçesinden basılıp cephede ve cephe gerisinde dağıtılan iki yayından biridir: Hakimiyet-i Milliye ve “Sebilürreşad ceride-i İslâmiyesi’.
İstiklâl Marşı yarışmasına Mehmet Âkif’in ısrarla dahil edildiği 1921 yılı başında Milli Mücadele’nin hiçbir ele gelir başarısı yoktur. Hatta, Kuva-yı Milliye ile nizami kuvvetler çatışması vardır. Bir taraftan bu iç mücadele sürerken, diğer taraftan Yunan ileri harekatı devam etmektedir. Bunlara ilave olarak İngilizler, uygulanması mümkün olmayan Sevr’i tadil ederek bize kabul ettirmek için Londra’da bir konferans toplamaktadır. Ankara Yönetiminin buna cevabı, Ankara’da bir Büyük İslâm Kongresi toplama teşebbüsü olmuştur.
Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nda inandığını, düşündüğünü, doğru bildiğini yazmıştır. Yarışmaya girse de girmese de yazacağı budur. Önce veya sonra yazsa da onun metni değişmeyecektir. Meclis’te onu destekleyen, onun gibi düşünenler için de durum aynıdır. Fakat, önemli bir grup milletvekili inanmasa da kabul etmek zaruretinde olduğu bir durumla karşı karşıyadır. “Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar” somut bir gerçektir. Bu fiili gerçeklik karşısında korkuya kapılan batıcılar, İslâm şairi ile aynı noktada birleşmişler, fakat, tehlike geçince, asıl konumlarına dönmüşlerdir. İstiklâl Marşı milletin malı olarak varlığını sürdürmüş, milletle ortak fikir zeminini terk eden yönetici seçkinler farklı düşünmekle beraber, aynı zamanda tarihî bir değer olan İstiklâl Marşı’nı ortadan kaldıracak gücü kendilerinde bulamamışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.