Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Oy Kullanmadan Önce Türkü Dinleyiniz

Oy Kullanmadan Önce Türkü Dinleyiniz

Hangi siyasî partiye oy kullanacağınıza karar verememişseniz, evden çıkmadan önce bir memleket türküsü dinleyiniz. Göreceksiniz, sandık başına varmadan fikriniz ve zihnî ufkunuz açılacak, kendinizden emin bir şekilde oyunuzu kullanacaksınız.

Önce “Bir vatan aman aman aman / Yastığım gül gül olmuş yorganım diken” türküsünü, ardından Âşık Veysel’in “Baş koymuşum Türkiye’min yoluna / Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm /Asırlardır kır atımı suladım / Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m hey… / Sevdalıyım yangın yeri bu sinem / Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem / (…) /Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiye’m hey…” türküsünü can kulağıyla dinleyin:

Oy kullanmaya gideceğiniz saatlerde gönlünüzde bir yavanlık, ruhunuzda bir pörsüme hissediyorsanız şayet, şu türküyü birkaç kez dinleyip kirlenmiş hissettiğiniz içinizi berraklaştırıp öyle çıkın evden:

“Gönül dağı yağmur boran olunca / akar can özümden sel gizli gizli / Bir tenhada can cananı bulunca / Sinemi yaralar yar oy yar oy yar oy.”   

KİME OY ATACAĞINIZI EN İYİ TÜRKÜLER HATIRLATIR SİZE

Oy kullanmak için evden çıkmadan önce fikrinizi vuzuha kavuşturan ve sonra da coşturan bir türkü dinleyin. Kime, hangi saiklerle oy atacağınızı en iyi türküler hatırlatır size.

“Bugün ben pirimi gördüm / Gelir salını salını /Selâmına karşı durdum / Bağrım delini delini.”

TÜRKÜLER SİYASÎ PARTİLERDEN DE ADAYLARDAN DA GÜÇLÜDÜR

Türküler siyasî partilerden de adaylardan da güçlü ve üstündür. Çünkü türkülerin dili milletin diliyle yaşıt, milletin dili gibi kavî ve milletin dili gibi tertemizdir.

“Derdim çoktur hangisine yanayım / Yine tazelendi yürek yarası / Ben bu derde hande derman bulayım / Meğer dost elinden ola çâresi /  Efendim efendim benim efendim / Benin bu derdime derman efendim.”     

Size fikir ve gönül tâlimi yaptıracak cinsten içerlek bir türkü dinleyip oy kullanmaya çıktığınızda dünya görüşünüz, memleket meseleleri hakkındaki düşünceleriniz tastamam zihninizi sarıverecek, kendinizi daha kararlı ve muhkem hissedeceksiniz.

“Kırmızı gül demet demet / Sevda değil bir alâmet / Gitti gelmez ol muhannet / Şol Revan’da balam kaldı / Yavrum kaldı, balam kaldı.”

“KİME OY KULLANAYIM?” DİYE TEREDDÜT EDİYORSANIZ TÜRKÜ DİNLEYİN    

Türkiye’nin meseleleri ve çözüm yolları üstüne bunca zaman kafa yormuş olmanıza rağmen “Kime oy kullanayım?” diye tereddüt ediyorsanız şu türküyü birkaç kez dinleyip öyle gidin sandık başına:

El vurup yaremi incitme tabip / Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var / Dert vurup da yarem eylersin derman / Her can kabul etmez viraneler var / Vay dünya dünya fanisin dünya / Vay dünya dünya yalansın dünya / Can ile cananı alansın dünya.”

Türkü dinledikten sonra ikircikli düşüncelerinizin dağıldığını, duygularınızla aklınızın terkip olduğunu görecek ve “Kime, niçin oy kullanacağımı biliyorum” diyerek sandık başına kararlı bir şekilde gideceksiniz.

“Ayrılık hasretlik kâr etti cana / Seher yeli sevdiğimden bir haber / Selâmım tebliğ et kutb-i cihana / Seher yeli sultanımdan bir haber.”

“BİR SİYASETÇİ SİZDEN OY MU İSTİYOR; ONA TÜRKÜ BİLİP BİLMEDİĞİNİ SORUN”

Merhum Nevzat Kösoğlu’nun ifadesiyle “Bir siyasetçi sizden oy mu istiyor; ona türkü bilip bilmediğini sorun…” Adayların ve parti liderlerinin türkü dinleyip dinlemediğini öğrendikten sonra tercihinizi yapın. Türkülerin faydası çoktur. Kime, niçin oy kullanmanın zorluğunu aşmanın, kararsızlığınızı üzerinizden atmanın en iyi ilacı evden çıkmadan önce mutlaka bir türkü dinlemektir.

“Seherde bir bağa girdim / Ne bağ duydu ne bağbancı / El vurup güllerin derdim / Ne bağ duydu ne bağbancı / Bağın kapusunu açtım / Sayın ki cennete düştüm / Yâr ile tenha buluştum / Ne bağ duydu bağbancı...”

SANDIK BAŞINA GİTMEDEN ÖNCE “YEMEN TÜRKÜSÜ” DİNLEYİN   

Sandık başına gitmeden önce bir Yemen Türküsü dinleyerek iyice demlenin. Ardından Türkiye’nin bir asırlık trajik tarihini, aydınlarının ve siyasilerinin ihânetlerini bir bir düşünüp, milletin çektiği acıları buğum buğum ciğerinize çekerek bir âh edin. Çok geçmeden kime niçin oy vereceğiniz zihninizde fikirleşmiş olacaktır.

“Havada bulut yok bu ne dumandır / Mahlede ölüm yok bu ne figandır / Şu Yemen elleri ne yamandır / Ah o Yemen’dir gülü çemendir / Giden gelmiyor acep nedendir / Kışlanın önünde redif sesi var / Açın çantasını acep nesi var / Bir çift potini ile bir de fesi var...”   

Oyunuzu kullanmak için evden çıkmadan önce aklınızı başınıza getirecek, dağılmış olan fikrinizi toparlayacak ve mantalitenizi yükseltecek memleket havalarından birkaç türkü dinleyin. Göreceksiniz, seksen küsur yıldır “Hakk’a tapan millete” zulmedenleri, dininize küfredenleri, değerlerinizi ezip geçenleri hatırlayacak ve fikrî cehdiniz yükselecektir.

“Gurbet elde bir hâl geldi başıma / Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir / Derman ararken iken derde düş oldum / Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.” 

TÜRKÜLER SANDIK BAŞINDA SİZE MUTLAKA YARDIMCI OLACAKTIR

Ahlâksızlık yayan magazin ve zâni sanatçı zümresinin dilinde mânası bozulmamış aziz türküler milletin derdini ve duygularını paylaştığı gibi memleket meselelerini de yüreğinize yerleştirir. Türküler, gönlünüzün en samimi dostu olduğu gibi, sandık başında da size mutlaka yardımcı olacaktır.    

Sakın ola birkaç mübarek türkülerimizden dinlemeden sandık başına gitmeyin. Türküler, sivil ve askerî Kamâlistlerin ve Ergenekoncuların darbeciliğini, Altı Okçu’ların laikçi-zulümkârlığını ve politika sahtekârlarını gözünüzün önüne getirecek ve şuurunuzun uyanık olmasını sağlayacaktır. Ulusalcıların millet aleyhindeki cürümlerini, memleket meselelerinin eğrisini, doğrusunu unutmuş olanlar bin miligramlık fikirli türkülerimizle tâlim ettikten sonra oy kullanmalıdırlar.

“Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldeyim / Gidiyorum gündüz gece / Dünyaya geldiğim anda / Yürüdüm aynı zamanda / İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece...”   

Türkiye’nin karanlık yakın tarihi hususunda hafızası zayıf olanlar, gözüne perde inenler “Sana gelmek istiyorum / beni kovma yâr kapısından / gelip görmek istiyorum / beni kovma dergâhından” ve “bir kararda durmayalım / gel dosta gidelim gönül / hasretiyle yanmayalım / gel dosta gidelim gönül” türkülerini şöyle birkaç kez dinleyip öyle gitmelidirler sandık başına. 

Veyl, türkü dinlemeden sandık başına giden gâfillere!

------------------------------------

İLÂVE YAZI:

“BİR ÇUVAL TAŞ SIRTIMDA” ŞİİRİNİ YAZAN AHMET ERALP! SENİ ALNINDAN ÖPERİM AZİZ DOST!

Ey azizan!

Fikir Dükkânı’nın, yâni Mağaramız’ın “Azat kabul etmez kölesi” mesabesinde müdâvimi ve mes’ul müdürü olan gönül dostum H. Ahmet Eralp “Bir Çuval Taş Sırtımda” adlı bir şiir yazmış ki, “Cümle ve ifade böyle olur işte!” deyip cezbeye kapıldım. İlmim yok ama, fakir şiir ve nesirde âcizane titizdir. Ahmet Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmâniyye’sinde, Necip Fâzıl’ın “Mısrada Kütük ve Nakış”  düsturunda belirttiği ve Âmâ üstadım Cemil Meriç’in “İsrafil’in Sûru Gibi Heybetli Bir Dil” dediği ölçülere bağlı olan bir abd-i âciz olarak, bu ustalarımın tornasından geçecek kadar fikri ve nakşı bulunan şiirinden dolayı o dostumu alnından öperim. Şiirini, kalp ve dimağınızı toparlayarak okumanızı dilerim:

“Bir çuval taş sırtımda, cehennemden birer kor hepsi / Bir çuval taş sırtımda, cennetten birer gül hepsi / Müjdem olmuş her biri, ağırlık değil hafifleten birer umutla / Bir çuval taş sırtımda, korlaşıp yakmaya dursalar yanmaya yüzüm yok / Bir çuval taş sırtımda, gül olup kokularını yaysalar dikene sözüm yok / Bir çuval taş sırtımda, düğümünden kelepçelenmiş bileklerime; kaçsam benimle, koşsam benimle, kalsam benimle / Bir çuval taş sırtımda, birer birer terk edip sonra çuvalımla kelepçelelenmiş yüreğime / Bir çuval taş sırtımda, gezdirmedikleri diyar kalmadı beni; konaklatmadıkları tek bir han kalmadı, ne hanlarda lezzet var ne hancılarda / Bir çuval taş sırtımda, hangi dostun kapısını çalsam bir taş daha ekleyip kapatıyorlar kapılarını yüzüme bile bakmadan / Bir çuval taş sırtımda, Sahibimdedir bu kelepçenin anahtarı; açsa da bayram açmasa da…”
--------------------------------

DOSTTAN GELEN TAŞ GÖNLÜME DEĞDİ GEÇTİ

Ey azizan!

Bilirsiniz ki bu mazlum ve mazrur muharrir düşmana karşı pervasızdır. Fakat milletimin insanına muarızım da olsa (Ömay, Cemay ve Hunu bu sözlerimi işitsinler) ve dostlarımdan tenkid de gelse başımın üstüne koyarım. Çünkü bendeniz âl-i Osman Türklerindenim. Müsamaha dinimizdendir. Şair ve hikâyeci Hasan Ejderha dostumuz kelimelerden yapılan bir taş atmış ki tenime değmeden gönlüme bir dost mektubu gibi değdi geçti. Ne güzel, dostun gönüllere sürûr veren kelimeleriyle ikaz edilmek:

“ALİ İLBEY'in “İLÂVE YAZI”SINA TENKİD”
(...)

“Sen hüzünle donattın sofrayı, bizde heybe dolu isyan / Bilgelik meyhanesinde baş müdâvim, Melik'ül Şarap'tın sen / Ey Baba Elit. (Baba İlyas, Baba İshak gibi / bir hitaptır bu.)/ Bizi yargıla, ama yadırgama ey Kentli Şaman / Granit çehrenin gerisindeki toprağı gördük, biz yokken haraptın sen”
(İsmail Göktürk’ün ‘Takvim Yaprağına Notlar’ Şiirinden)
(...)
Kıymetli şair İsmail Göktürk’ün yukarıda bir kıtasını sunduğum güzel şiirindeki “Kentli Şaman” mısraı, zamanında iltifat olurken; bu gün muarızlarınızın samimice ve naif bir şekilde “Biz Koca Şamanımızı geri istiyoruz” mealindeki samimi ifadelerinin alenen “Şaman diye hakaret ediyorlar” olarak köşe yazısında kullanılması Allah için haksızlıktır... Oysa buradaki Şaman ifadesi hepimizin bildiği üzere; ağabey, büyük, ulu manasınadır. Ali İlbey şimdi bana şöyle diyecektir: “Azizim işi ciddileştirmişsin. Ben fikirli bir şekilde söyledim. Bu durum muarızlarım ile benim aramda bir muhabbettir” diyecektir. Öyle bile olsa biz okuyucular nasıl anlayacağız bunu?”

---------------------------------

“HADDİM OLMAYARAK GÖNLÜ GENİŞ AK SAÇLI İHTİYAR TÜRK’E”

Ey azizan!

Fikir Dükkânı’nın, yâni Mağaramız’ın müdâvimlerinden ve aynı zamanda Şehr-i Maraş “Gençfikir Kültür Medeniyet ve Eğitim Derneği” Yönetim Kurulundan olup, her salı günü Öğrt. Gör. İsmail Göktürk hocasına “Medeniyet Sohbetleri” yaptırarak hayır kazanan gönül dostumuz Ferhat Ağca’dan “Haddim Olmayarak Gönlü Geniş Ak Saçlı İhtiyar Türk’e” başlıklı bir mektup geldi ki, fikirli şair dost Fazlı Bayram’ın çalıp söylediği türkülerle hüzün tâliminde cezbeye kapılarak itidalimi kaybettiğim hâlleri hatırlattı. Bin miligramlık türkülerle hüzün tâliminde, insanımızın derdiyle dertlenen ve içinde ahret duygusu cevelan eden yüreği yanında her insan itidalini nasıl kaybetmesin? Bu hüzün türküleri maddî sınırları aşıp ülkenin bir ucunda yaşayan türküye âşina gönüllere dahi ulaşmış olacak ki, İstanbul gurbetine çıkan vecidkâr dost Oflu Süleyman Kılıçbay’ın telefon vâsıtasıyla dinleyip ağladığını söyledi Mehmed Yaşar dostumuz. İşte o mektuptan satırlar:

“Türkü dinlerken size itidal tavsiye ediyorum…  Öncelikle fakire ve Türk gençliğine yapmış olduğunuz fikirli tavsiyeler için teşekkür ediyorum. Yola çıkmadan, yazıya ya da derse başlamadan önce türkü dinleme tavsiyenizden ve kutlu cuma sohbetinde ara ara yapmış olduğunuz tavsiyelerden bahsediyorum. Sizi, türkü dinlerken haddim olmasa da biraz gözlemledim. Siz yerde otururken sanki başınız tavana değiyordu, ruhunuz sanki bedeninizden ayrılmıştı, aklınız ise bumerank gibi yerinden fırlayıp Şeyhşamil'e, Orhan Gazi'ye ve fakire gıdalı fikirlerle vurup vurup dönüyordu. Nizam-ı Alem Türk'ü şair Fazlı Bayram, mızrabını sazın teline değil de kalbinizi saran kılcal damarlara vuruyordu sanki.

Ama ben size haddim olmayarak itidal tavsiye ediyorum... Çünkü; bırakın Tıp, ziraat, mühendislik fakültelerini, edebiyat fakültelerinden mezun olanlar bile seher yeli türküsünü şerh etmeden, Mihrali’nin hikayesini, Dırama Köprüsü’nü bilmeden mezun olacaklar okullarından.

Size itidal tavsiye ediyorum. Çünkü; Tarkan konserinde alanı hınca hınç dolduran kızlı erkekli kalabalığın arasında, Tarkan'a yakın olma ‘kızıl elma’sıyla birbirlerini ezme pahasına birbirlerinin üzerine çıkarak haykıran Türk kızları ‘Kırmızı Gül’ Türküsünü şerh etmeden asker anası olacak bu ülkede.

Size itidal tavsiye ediyorum. Çünkü; Dükkan ehli sizin vasiyetinizi yerine getirirken; birisi çıkıp: ‘Utanmıyor musunuz kardeşim cenaze başında saz çalıp Türkü söylemeye!’ diyecek ve sizin bir hayaliniz Türk töresine kurban gidecek. Ama siz yine de umutsuzluğa kapılmayın. Bu fakir ne yazmadan anlar ne de yazandan. Elbette bu kutlu meclisin, hocalarımın, ağabeylerimin ve sizin kıymetinizi bilen gençler gelecektir. O gün, düşlediğiniz gibi bin yıllık şanlı Türk Toplumu'na hizmet edeceklerdir. (Bu yazı sizin; fakirin seviyesine inip fakiri muhatap almanızdan doğan bir dertleşmedir.)”

----------------------------

Ey azizan! Yeri gelmişken beyan edeyim ki fikir ve gönül dostlarımdan Bekir Büyükkurt’un peş peşe özlü makâleler yayınlamasına, gıbta ettiğim genç dost Şeyhşâmil Ejderha’nın şiir yazmasına ve kadîm dostum KSÜ Öğrt. üyesi Mehmet Yılmaz’ın dost meclisinde yeniden “Nottörlük” yapmasına çok seviniyorum. Ah, eskiden olduğu biraz da çok gelse Fikir Dükkânı’na.       

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi