Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hicaz esintileri

Hicaz esintileri

Hicaz denilince aklıma nedense Ebu’l Hasan en Nedevi düşer. Hasreti kavuşamayanlar ve uzakta olanlar bilir. Onun kalbi bütün Hindistan Müslümanları gibi şevkle Hicaz atıyordu. Hem Muhammed Kutup hem de Ebu’l Hasan en Nedevi’nin dostlarından olan Ail Tantavi yeryüzünde kendisine üç mekanın sevdirildiğini söyler. Bunlar adeta yeryüzü cennetleridir. Hazreti İbrahim’in hicret yurdu Hicaz ve Kabe ile ahirzamanda Müslümanların otağı ve siyasi merkezi olacak olan Şam ve son olarak, Ebu’l Hasen en Nedevi’nin ilim ocağı ve yurdu olan Nedvetü’l ulema’nın bulunduğu Lucknow. Ali Tantavi’ye mukabil Muhammed Kutup İstanbul’u kendisine yar ve mesken tutmuştu. Mekke ile İstanbul arasında köprü kurmuştu. Birisi İslam’ın manevi diğeri de siyasi başkentidir. Merhum Cemaat-ı İslami liderlerinden Kadı Ahmet gibi çokları da İstanbul’a can atarlardı. Şairin sözleri ve duyguları mizana gelmez ve böyle bir anda şair şu sözleri mırıldanmıştır: Bu Şehr-i İstanbul Ki Bi Misl Ü Behâdır Bir Sengine Yek Pâre Acem Mülkü Fedâdır. Bir taşına bütün Acem mülkünü feda edecek kadar gözlerini karartıyor. ‘Ballar balını buldum, mülküm yağma olsun’ diyen Yunus Emre ve Mevlana gibi Sadi-i Şirazi’nin de gönlü ganidir. Cebinde olmasa bile gönlü geniştir. Aksak Timur, Bağdat’ı aldığında askerlerine; çok merak ettiği, o dönemin ünlü ariflerinden Şirazi’yi bulup getirmelerini emreder. Askerler emre imtisalen Şirazi’yi bulup getirirler ama Timurlenk bir de ne görsün! üstü başı pejmurde, dilenci kılığında bir adam. Timur, Şirazi’nin aşağıdaki beytine ithafen:

- Şirazi sen misin? demiş. Türk güzelinin bir benine Semerkant ve Buhara’yı verecek şair!

Şirazi cevap vermiş:

- Evet sultanım Şirazi benim. Zaten başıma ne geldiyse, bu cömertliğim yüzünden geldi!

“Eger ân Türk-i Şirâzî be dest âred dil-i mârâ

Be hâl-i Hinduyeyş bahşem Semerkand u Buhârâ”

Anlamı:

“Eğer o Şirazlı Türk güzeli, gönlümüzü hoş ederse

Onun Hintli gibi kara benine Semerkant ve Buhara feda olsun.”

Allah müminlerle Kabe arasına; Hazreti İbrahim duası hürmetine bir gönül bağı ve köprüsü kurmuştur. Hazreti İbrahim’in Kur’an’da derc edilen duası şöyledir: ‘fec’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim.’ Gönlü Kabe ateşiyle yananlardan ve bu ateşe ve sevdaya tutulanlardan bahsedilmektedir. Hac suresi 27’inci ayette ise hac emri ifade edildikten sonra yaya ve binekle uzak yollardan ve derin kıvrımlardan gelenlere temas edilmektedir. Ayetteki, ‘Min külli fecin amik’ ifadesi uzun yolları kapsadığı gibi derin yolları da kapsamaktadır. Burada derinlikle uzaklık iç içe geçmiştir. Derinlik uzaklık için kinaye olarak kullanılmıştır. Hac ve Kabe ziyareti bir ibadet olduğu gibi aynı zamanda Hazreti İbrahim’in duasının ete kemiğe bürünmesidir yani aşıklarının buluşma yeridir. Muhammed Kutup bu anlamda carullahtır ve Allah’ın komşusu olarak 50 yılını Hicaz’da geçirmiştir. Mecnun da bir şiirinde diyardan maksat diyarın sakini olduğunu söylemiştir. Hicaz tutku ve sığınma yurdudur. Müminler bir nevi Kabe’nin aşk ve muhabbetine tutularak binbir meşakkatle bu topraklara gelirler. Onun lezzeti meşakkatindedir. Muhammed Kutup, Hicaz esintilerini yüreğinde yaşayan; Fuzuli’nin deyimiyle ‘süeda’ taifesinden yani kutlular kervanından birisiydi. Bununla birlikte Hicaz özellikle Kabe baskınından beri (1979) sığınma evi olmaktan çıkmıştır. Seyyid Kutup da küçük kardeşi Muhammed Kutup da samimiyetlerinin sonucu olarak feraset ehlidirler. Merhum Abdullah Azzam, Seyyid Kutup’a adadığı ‘İslam Düşüncesinin Devi’ adlı kitabında ailenin sezgi damarına sahip ve ferasete sahip olduklarını ve eşyaya Allah’ın nuruyla baktıklarını ifade etmektedir. ‘Bu Dinin Geleceği’ adlı kitabında Seyyid Kutup gelecek dönemde Amerikan tarzı İslamcılığın yayılacağı öngörüsünde bulunmuştur. Bölgede Amerikan tarzı İslam anlayışı rüzgarları eseceğini haber vermiştir. Seyyid Kutup’un bu öngörüsü gerçekleşmiştir. Hem Hicaz’da hem de Türkiye gibi ülkelerde. Abdullah Azzam merhum Muhammed Kutup’un bu yönüyle alakalı şunları yazar: “Bazen Muhammed Kutup beşinci hissiyle görmediklerimizi görür ve gelecek tahmininde bulunurdu. Bunları hayal ürünü ve evham olarak görürdüm. Lakin bu öngörülerinin vakıaya dönüştüklerini, gayb aleminden şahadet alemine indiklerini bizzat müşahade ettim (Umlak el Fikri’lİslami, s: 76). Bunlardan birisi de, vefatı üzerine bu Amerikancıların onu terör üstadı olarak nitelemeleri ve adeta dirisini istemedikleri gibi ölüsünü de bu mübarek topraklara çok görmeleridir. Hazımsızlığından Katar’ın Suudi Arabistan’a ilhak edilmesini isteyen Dahi Halfan’ın Suudlu yüzü Muhammed Al-i Şeyh twitter hesabından şu çirkin ifadeleri kullanmıştır: “Ülkemizde terör rüzgarları estiren Muhammed Kutup terörün efendilerinden birisiydi. Bu nedenle kendisine rahmete müstahak değildi. Ona rahmet okumak caiz değildir (http://www.burnews.com/news/2014/04/04).” Ne diyelim: Kem söz sahibine aittir. Bu vesile ile Muhammed Kutup’un hangi şartlarda orada yaşadığını da görebiliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi