Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Dostperest Bir Yüreğin İnşirahı

Dostperest Bir Yüreğin İnşirahı

Dosthâne’de türküler söylenince, dosta doğru kanatlanan benim yüreğimdir. Gurbette türkülerle ah ü figan edince dost, figan eden yürek benim yüreğimdir. Burada türküler söylenirken, sızlayan yürek benim. Gurbette türküler dinlerken dost, sızlayan yürek yine benim.

“Çağırırım dost dost / Dil oldu pâre pâre” mısraları okunduğunda, tutuşan benim gönlümdür. “Bu ayrılık bana ölümden beter / Geçti dost kervanı eyleme beni” türküsü çağrıldığında derd ü gam ile dolan yine benim gönlümdür.

“Bugün dost yaralanmış / Yine gönlüm hoş değil / Dost hasretin zor imiş” türküsü dosta adanan yüreğim için çalınır her gece hüzün eşliğinde. “Bin cefalar etsen almam üstüme / Gayet şirin geldi dillerin dostum / Varıp yâd ellere meyil verirsen / Kış ola bağlana yolların dostum ” türküsü dostta yanan yüreğim için söylenir her gece hasret eşliğinde.

Doshâne’de dosttur yüreğimi tutan, türkülerle. Gurbette dosttur yüreğimi yoklayan, türkülerle. Burada türkü ve dost, gurbette türkü ve sıla. Burada türküler var, gurbette dost. Burada türkülerle dost yâd edilir, gurbette türkülerle sıla hasreti söylenir.

Dosthâne’de geceler dost hüznüyle başlar, türkülerle devam eder. Gurbette geceler sıla hasretiyle başlar, türkülerle uzayıp gider. Burada her yer dost, her yer türkü. Gurbette bütün hayat türkü, bütün zaman hasret

Burada dost hasretidir yaşanan vecd içinde. Gurbette sıla hasretidir yaşanan hüzün içinde. Dosthâne’de her gün dost türküsü, gurbette her gün sıla türküsü ah ü zâr ederek yol olur; yakar kavurur iki yüreği de. Bir yürek ikiye ayrılmıştır. Bir yürek iki dosttur. İki dost bir yürektir. Dost gurbetinden verem olmaktır bu. Dostperest bir yüreğin sökülüşüdür bu.

“Dost diye yürek saldım gurbet ele” Mevlânâ’nın sözünce. “Haldaş olalım ikimiz / Gel dosta gidelim gönül” diye haber saldım Yunus’un dilince. “Çok yaralar gördüm, çok parelendim / İlle dost yarası bitirdi beni” dedim dostluk türküsünce.

Dosthâne’de bir başına yüreğimi âbâd edemez, türkülerle cezbeye kapılamaz oluşum dostun gurbetindendir. Dosthâne’yi yeniden dostluk üzere kılmanın yolu yüreklerin buluşmasındadır, dostların kavuşmasındadır.

Dosthâne’de dost, dostunu düşünde gördü. Gurbette dost, dostunun düşüne girdi. Buradan dua edildi dosta yollandı, gurbetten dua edildi dosta yollandı. Dost hasreti burayı sardı, sıla hasreti gurbeti sardı. Suyun buza kesmesi gibi, dostluğa kesildi gönüller. Bu dostluk hayırlıdır, bu dostluk devletlidir.

İki gurbet bitecek, iki şehir bir şehir olacak. İki dost Dosthâne’de diz vuracak. Dostluk bayramıdır bunun adı. Dost vuslatıdır bunun adı. Dostluk dilimi gurbette kaybetme dost! Dostluk dilimi yüreğinde taşıyıp dönmelisin.                                                                                 

DOSTPEREST YÜREĞİN, HÂL SİLSİLESİNİ ANLATMASI

Yunus’la başladı dostluk üzere dâvam. Mevlânâ ile neşet etti dost içre divâneliğim. Hacı Bayram-ı Veli ile dostluk ektim, dostlar yetirdim, dost devleti kurdum. Fuzûlî ile kelimelerin sûretini delip dostun yollarına düştüm. Niyazî-i Mısrî ile dostun derdinden derman aradım derdime, çâresi dostta imiş, dosta yaslandım.

Dadaloğlu ile haksızlığa başkaldırıp, devletlü zulmüne karşı ben düzdüm en yahşi türküleri; âşıklardan yana, mazlumlardan yana oldum. Emrah’la birlikte ağıt yaktım sevda yüklü ergenlere.

Ben idim Leylâ İle Mecnûn’u maşrık’tan magrıb’a kadar aşk medeniyeti yapan. Ben idim Horasan erenlerinin tasavvuf terbiyesini Anadolu’ya bir baştan bir başa taşıyan. Fethi Gemuhluoğlu’nun dostluk hırkasını giyip talebe-i güzidelerin ellerinden tutan ben idim.

Dostlarının, başucunda döne döne yuyup mezara koydukları Celâl Oğlan ben idim oy oy! Ben idim bir fikir suçu işleyerek, “Hapishanede seni çok özledim” diyen dostuna koşa koşa giden Serdengeçti. Ben idim âhir ömrüne kadar Ali Yurtgezen hocanın Mekteb-i İrfan kapısında bekleyen hüzünkâr.

Dildaşlarıyla fikir ve gönül tâlimi yapan, gözleri dostla açılan, yüreği dostla güçlenen dostperest yüreğim yanımdadır hep.                                                                                              

-----------------------------------

İLÂVE YAZI:

İSMAİL GÖKTÜRK, “ULUSLARARASI KAZANLI YENİLİKÇİ ÂLİMLER SEMPOZYUMU”NDA

Eskişehir “Dersaadet Kültür Platformu” tarafından düzenlenen ve Yunus Emre Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen “Uluslararası Kazanlı Yenilikçi Âlimler Sempozyumu”nda 19. yüzyıl ortalarında başlayan Türklerin Kur’ân ve Sünnet ışığında yenileşme hereketlerinin ele alındığı ve üç kıta 5 ülkeden 60 konuşmacının yer aldığı sempozyuma Türkiye Yazarlar Birliği K. Maraş Şubesi Başkanı öğretim görevlisi İsmail Göktürk de konuşmacı olarak katıldı.

Tataristan’da başlayan ‘İslâm’la Yenilenme ve Birlik” hareketine öncülük eden Şehabüddin Mercani, Rızaeddin Fahreddin ve Musa Carullah gibi âlimlerin eserleri, hayatı, ilmî yönleri ve tesirlerinin anlatıldığı bildirildi. Eskişehir’de iki gün boyunca devam eden sempozyumun devamı 18-19 Nisan’da Kazan Federal Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek ve fikirli dostumuz İsmail Göktürk, Bosna ve Kırgızistan’da (Şam ve Halep’de de ferdî, bire bir) yaptığı gibi Tataristan’ın başşehri Kazan’da da Kuzey Müslüman Türklüğünün 19. asır ortalarından ve 20. asır başlarına kadar İslâm ulemasını ve ceditçi münevveranı “Dilde Fikirde İşde Birlik” hareketiyle yönlendiren fikir ve aksiyon adamı Kırım / Bahçesaray’lı İsmail Gaspıralı Bey hakkında tebliğ sunup anlatacak.

Eminim ki, İslâm Türklüğünün yalnız kalmış diyarı Kazan’da da bin miligramlık fikirli konuşma yapacak ve dostlarına güzel havadisler getirecek. Her şeyin hayırlısı diyelim…

İsmail Göktürk, Eskişehir’den, gönül dostumuz Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yılmaz vâsıtasıyla fakire bir de zarf atmış; “Onun, Türkleri tutması teoriktir. Yanındakileri ‘Şu Semerkant, şu Nizam-ı âlem Türkleri’ diye teorik olarak sever korur. Ben üç kıtadan, yâni Türkiye, Kırım, Rusya, Tataristan, Azerbaycan, Kore'den gelen 60 kadar âlim Türklerle beraberim, onlarla bire bir Türklerin meselesini konuşuyorum ...”  demiş.

Canı sağ olsun, bu güzel tesbite eyvallah dedik.

----------------------------

SAVAŞ HOCA, NİYE ALEYHİMDE KONUŞMUYOR?

Ey azizan!

Fikir ve gönül dostluğumuzda büyüğümüz saydığımız Savaş Hoca eskiden her hafta aleyhimde konuşurdu da gönlüm inşirah bulur, baş ve kalp ağrılarım giderdi. Fakat çoktandır fakirin aleyhinde konuşmaz oldu. O güzel insanın aleyhimde konuşmaması hayra alâmet değil. Acaba aleyhim mi kalmadı? Söyleyin Savaş hocamıza, bu mazlum ve mazrur muharririn aleyhinde konuşsun biraz. Hattâ Hocamgil de aleyhimde konuşmaz oldular. Aleyhsizlik iyi değildir. Aleyhimde konuşmazlarsa bendeniz perişan olur, çökerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi