İslâmlaşmış Türkçe’nin Kaatilleri
İslâmlaşmış Türkçe, Cumhuriyet öncesi Türklüğün din şuuru ve millet hüviyetiydi. Bu sebepledir ki Kemalist Cumhuriyetin despotları gözü dönmüş vandal tahripçiliğiyle, İslâm değerleriyle bağının kesilmesi için Türklerin Müslümanca konuşan dilini katliama tâbi tuttular.
Kur’ân sâyesinde medeniyet dili olan, dahası Türklerin Müslümanca millet dili olma hüviyetini kazanan Türkçe’nin, yâni lisan-ı Türkî’nin kaatilleri Atatürkçü inkılâpçılardır.
İSLÂMLAŞMIŞ MİLLET HÂFIZASINI SİLMENİN ADIDIR DİL CİNAYETLERİ
İslâmların hâdimi Türk milletinin hâfızasını, yâni bin yıllık kelimelerinin gücünü kırmak için dilini iğdiş ettiler. Muazzez milletin mukaddeslerini anlatan edebiyatın, sanatın, hikmetin, ilm ü irfanın membaı, yâni medeniyet kaynakları olan Osmanlı-İslâm mirasını yok etmenin ilk adımıydı dil cinayetleri.
İslâmca bir Türkçeyi anlamayan, Atatürkçü Cumhuriyet Türkçesinin dayatılmasıyla medeniyet ve ecdâd dilini unutan, yâni mankurtlaşan bir Türkiye meydana getirmekti gayeleri.
Dilimizle oynadılar, dil gücümüzü kırdılar. Batılılaşmak uğruna “Kemalist kültür devrimlerinin” yahut cinayetlerinin kurbanlarındandır dilimiz. 1945 yılına gelindiğinde altmış bin kelimelik lügatimizi on beş bin kelimeye düşürdüler. Târihin hiçbir zamanında hiçbir ülkesinde görülmemiş bir dil katliamından sonra İslâmlaşmış Türkler dilinin gücünü kullanamaz oldular.
“KAMUS NAMUSTUR”, KEMALİSTLER NAMUSA EL ATMIŞTIR
Âmâ üstadım Cemil Meriç yarım asır önce haykırmıştı Türkçe’nin cellatlarına: “Türk düşüncesinin en büyük düşmanı dildeki istikrarsızlıktır. Dilde ırkçılık yapmağa kalkışmak çılgınlıktır. Kelimeler bir milletin, bir medeniyet câmiasının ortak malıdırlar. Dilini kaybeden millet, yaşamak hakkını çoktan kaybetmiştir. Dil olmayınca millet olmaz, düşünce olmaz. Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilâli tek mukaddese dokunmamış: Kamus. Kamus (dil), bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamus bir milletin namusudur. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır.”
KEMALİST CUMHURİYETİN YIKICI HEDEFİNİN İLKİ DİN, İKİNCİSİ DİLDİR
Bu istikrarsızlığın müsebbipleri dilde devrim, yâni soykırım yapan Atatürkçülerdi. İslâmlaşmış Türkçe milletin asli hüviyeti olduğu içindir ki Kemalist Cumhuriyetin yıkıcı hedefinin ilkini din, ikincisini dil teşkil etmiştir.
Dil devrimi, yâni dil katliamı 1930’lu yıllarda M. Kemal’in tâlimatıyla Avusturyalı dilbilimci Hermann Kıvergiç’in kitaplarından derlenerek alınır ve adına Güneş Dil Teorisi denir. Bu teori, tüm dillerin Türkçe’den çıktığını iddia etmekte, daha doğrusu uydurmaktadır. İslâmlaşmış Türkçe’de “özleştirmecilik”, “uydurmacılık” ve “tasfiye” hareketi 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla başlar.
1935’te ilk uydurma kelime listesini yayınlayarak hız kazanır. O devirde “derin” bir Kemalist kuruluş olarak millet düşmanı olan Türk Dili Kurumu binlerce uydurma kelime üreterek ecdâdımızın mübarek ve îmanlı kelimelerini bir bir katletti.
Dil devrimini başından itibaren bizzat M. Kemal dikte etmiştir. Dil cinayetlerini işleyenler, M. Kemal’e bağlı siyasî ve ilmî heyetten müteşekkildir ki, dil kıyımına katılanların tamamı M. Kemal tarafından milletvekili yapılmış. Kemalist devrimin en şedit katliamcı kuruluşlarından Türk Dili Tetkik Cemiyeti bizzat M. Kemal eliyle kurulmuş ve ilk başkanı kendisidir.
“DİL DEVRİMİ TÜRK KAFASINI ARAP KAFASINDAN AYIRIYORDU”
İslâmlaşmış Türkçe’yi imha hareketi olan dil devriminin asıl gayesi sözde Türklük hissiyatıyla dili laik-seküler kimliğe dönüştürmekti. Azılı İslâm düşmanı Kemalist Chp’li Osman Nuri Çerman, “Dinde Reform-Kemalizm” dergisinde, “Atatürk, Arap harflerini millî dilin gelişmesine en kuvvetli engel sayarak bir hamlede onu değiştirdi. Arap kelimelerini de diğer bir hamle ile atmak için bütün Türkiye’yi harekete getirdi” (Ocak 1959).
Falih Rıfkı Atay, “Yazı ve dil devrimleri Türk kafasını Arap kafasından ayırıyordu” derken, Türk’ü İslâmî kelimelerden ve tefekkürden koparmak gayesinde olduklarını söylüyordu. Oysa İslâmlaşmış Türkçe’ye müdahale vatana ve Müslüman Türk insanına müdahale demekti.
İSLÂMLAŞMIŞ TÜRKÇE’YE SUİKAST, TÜRKİYE’DE İSLÂMA SUİKASTTİR
Vasiyetinde, İslâmî usullere göre defnedilmemesini beyan eden Kemalist dilci Nurullah Ataç, Moğolca kelimelerin İslâmlaşmış Türkçe kelimelerin yerine geçirilme kararlarının alındığı Meclis’te, “mebus” yerine “saylav” kelimesinin kabul edilmesine Moğolca mütehassısının, “saylav, komisyoncu demek” diye itiraz edince, “Zararı yok, göreve devam!” diyen bir dil suikastçısıdır. Demek istiyor ki: “Yeter ki menşei Kur’ân ve İslâm medeniyeti olan kelimelerin biri daha çöpe gitsin, yapılan yanlışlık hiç de mühim değildir” (Kadir Mısıroğlu, İslâmcı Gençliğin El kitabı).
İSLÂMLAŞMIŞ TÜRKÇE DİN MESELESİDİR
Dinimizi, Kemalizm’in en zulüm yıllarında dahi mazlum ve asil milletimiz yaşattı. Fakat dil dâvası, en çok sahip çıkması gereken devrimci Cumhuriyet yanlısı gâfil sözde Türkçüler tarafından desteklenmediği için on binlerce kelimelerimiz kıyıma uğradı. M. Fuat Köprülü’nün, “Dil Devrimi, birbiriyle uyumlu ve büyük bir bütün oluşturan Türk Devrimi'nin en doğal ve belki en çarpıcı sonucudur” sözü laik Türkçülerin gafletlerinden biridir.
Oysa Müslüman Türk ecdâdımız bin yıldır Türkçeye lisan-ı İslâm nazarıyla bakmış, Batı dillerini lisan-ı küfür addetmiştir. İslâmlaşmış Türkçe’yi kaybeden milletin bir sonraki merhalede dinî kaynaklarını anlama kabiliyetini kaybedeceği belliydi. Kemalistlerin gayesi buydu zaten. Onun içindir ki dil meselesi din meselesidir.
DİL KATLİAMINI ANLATAN KİTAP: “YÜZYILIN SOYKIRIMI”
Kemalist Cumhuriyetin Türkçe’nin kaatili olduğunu, altmış bin kelimelik lügatimizi on beş bine düşürdüğünü, Moğol zulmüne benzeyen zorba inkılâplarıyla Türkçe’nin soykırıma nasıl tâbi tutulduğunu, Batı medeniyetinin taklitçisi olarak, Türkçe yerine Batı ve Altay dillerinden uydurma kelimeler icad ettiklerini D. Mehmet Doğan’ın “Yüzyılın Soykırımı” adlı kitabından yüreğimiz kanayarak öğreniyoruz:
“Devlet, bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alıyor görünürken, öte taraftan Latince ağırlıklı, Batı dillerinden aktarma kelimelerden oluşan geniş bir sözlük oluşturuyor. Çok yakın bir zamanda devleti anlayabilmek için Latince, Fransızca ve İngilizce bilmek mecburiyetinde kalacağız.”
Millet çocuklarına bütün mekteplerde okutulması gereken “Yüzyılın Soykırımı” kitabı, “dehşet uyandırıcı” bilgiler veriyor: “Katliam, ‘soykırım’, ‘jenosid’ veya ‘etnik temizlik’ kavramları arasında ilişki kurmakta zorluk çekilebilir. Bedenlerin yok edilmesiyle, biyolojik varlığı insan yapan, insan olarak farklılaştıran, kişilik kazandıran ve böylece imha edilmeyi gerektiren düşmanlıkların konusu hâline getiren dilini kültürün, inancın tasfiyesi arasında her hangi bir ilişki yok mudur gerçekten?”
Dehşet uyandıran bu suallerin cevabını vermesi gereken suçlular Kemalist iktidarlardır. Türkçe’nin soykırımının sözde Türkçü-milliyetçi gayeye istinat ettirilmesinin fecaatini ilk kez “Yüzyılın Soykırımı” kitabından duyuyoruz: “En önemlisi, yıkıcılığın milliyetçi ve hayırhah bir söyleme dayandırılması olmalıdır. (…) Sözlüğümüz sınırlanırken, zihnî faaliyetimiz sınırlanmıştır, bilme ve düşünme kabiliyetimiz daraltılmıştır” (sf. 8-10).
TÜRKÇE’Yİ LAİKLEŞTİRMEK, YÂNİ İSLÂMSIZLAŞTIRMAK İÇİN SOYKIRIM YAPTILAR
İslamlaşmış Türkçe’yi laikleştirmek, yâni İslâmsızlaştırmak olan dil devrimi yahut soykırımının gayesi derinliği olmayan, ifade imkânları kısıtlı, düşünme kabiliyetimizi sığlaştıran “sentetik bir Türkçe”, yâni laik-seküler bir Türk dili meydana getirmekti.
DİL KATLİAMI CUMHURİYETİN “MANKURTLAŞTIRMA” PROJESİDİR
Dil katliamı, Cumhuriyetçilerin bir “mankurtlaştırma” projesidir. Kökünden kopmuş, hafızasını yitirmiş nesiller dil katliamının mankurtlarıdır, yâni maktulleri… Dünyada sadece Türkiye’de, bünyesinden çıkan insanlar, kendi milletine dil soykırımı uygulamışlardır.
TÜRKÇE’NİN SOYKIRIMINI M. KEMAL BAŞLATMIŞ, İNÖNÜ HIZLANDIRMIŞTIR
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen İslâmlaşmış Türkçe’nin soykırımı Atatürkçü Cumhuriyet’in haince fiillerinden biridir. Türkçe lügatimizin tasfiye kararı Cumhuriyet tarihinin en imha edici inkılâbıdır. İsrailoğulları’nın Hz. İsa’ya yaptığı zulüm ve hiyânetten daha alçakça bir fiildir bu.
1932’de M. Kemal döneminde başlayarak, binlerce kelime 1940 sonrasına kadar İnönü iktidarında insafsızca soykırıma tâbi tutulur ve İslâm geçmişimizle bağı olduğu için bir bir infaz edilir. İnfaz edilen her kelime Müslüman Türk milletinin binlerce eseriydi, âlimi ve ediplerin dilimize hizmet vesikasıydı.
“Yüzyılın Soykırımı” kitabının yazarını dinleyelim:
“Atatürk’ün dil devrimini başlattığı doğru, fakat başlangıçtaki şekliyle sürdürülebilir bulmadığı da doğru.(…) Ölümünden sonra onun adı kullanılarak dil devrimi şiddetlendirilerek sürdürülmüştür. Bu artık aklî bir düşünce olmaktan çıkarılmış, ‘naslaştırılmış’, inanç hâline getirilmiştir” (sf. 81).
Ne var ki dil katliamına elebaşılık eden, sebep olan Kemalist Cumhuriyetin kurucularıdır. Milletin şimşeklerini çekmemek için “dil devrimi” ifadesini “dil reformu” olarak yumuşatmaya çalışırlar. Adı geçen kitap, hainliğin ve şenaatin bu kadarı da olmaz dedirtecek bilgiler veriyor:
DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE DİL DEVRİMİ YOK
“Dil devrimi kavramının uyandırdığı kötü tesiri silmek ve ‘bilimsel etki’ uyandırmak için ‘dil plânlaması’ denilmesinin uygun bulunduğu anlaşılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde ‘dil devrimi’ diye bir kavram yok. Olmadığı için, dilbilimcilerin bir araya geldiği uluslararası toplantılarda, bizimkilerin ‘dil devrimi” tezleri bir yere yerleştirilemiyor. Bu arada, ‘dil devrimi’nin kitapta verilen İngilizce karşılığına dikkat etmek gerekir: Language reform! Bu terim İngilizce aslından Türkçeye çevrilseydi, ‘dil reformu, ıslahı, düzenlemesi’ denilmesi gerekirdi. Yani İngilizce’de ve dünya dillerinde ‘dil devrimi’ kavramı yok. Türkiye’de yapılanlar bu yüzden dışarıya ‘language reform’ olarak takdim ediliyor” (sf. 91).
Atatürkçü rejimin izlerinin devam ettiği belli ki Millî Eğitimin Türkçe Sözlüğünde dil katliamcılarının ideolojik genleri hâlâ sürüyor. Türkçe’nin kaatillerini bize gösteren kitap dil mezalimini etraflıca anlatıyor: “Türkçe Sözlük’te ‘Osmanlıca’ ve yabancı dillerden alınan ‘sözcük’ olmayacak, kelimelerin Türkçe açıklamalarının dışında arapça, farsça karşılıkları verilmeyecek, ‘gereksiz yere’(!) deyim ve vecizeler (galiba atasözleri) kastediliyor) yer almayacak. Böyle bir sözlüğün en fazla sekiz-on bin kelimelik, Türkçe gibi binlerce yıllık birikime dayanan bir dili anlamaya, kullanmaya yetmeyen bir sözlük olması kaçınılmazdır” (sf.169).
KEMALİSTLERİN EN AĞIR KIYIMI: UYDURMA TÜRKÇE’YLE SEKÜLER KUR’ÂN DİLİ OLUŞTURMAK
Türkiye’de dil cinayetlerinin belgelerle dolu mufassal bir dosyası olan adı geçen kitapta (sf. 186-190) daha korkunç bir dil katliamından bahsediliyor. Kemalist rejim dil devriminde şiddetini artırarak Kur’ân tercümelerinin dilini de “Öztürkçecilik” adıyla kıyıma tâbi tutuyor. Katliamın şiddetine sadece bir misal: Âyet kelimesinin karşılığı “gösterge” dir. Gerisini tahmin etmek mümkün.
Söz konusu kitapta bir bir ortaya çıkarıldığı üzere devrimci Cumhuriyetin dil cinayetleri saymakla bitmiyor. “Devlet’in yeni sözlüğü: Greko-Anglo-Latin” bölümünden (sf. 273-274) öğreniyoruz ki, vesayetçi oligarşik Cumhuriyet millet hafızasını kevgire çevirmiş. Kur’ân-ı Kerim’i Türkçe’ye çevirirken uydurukça kelimeler kullanıldığı gibi, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere bütün resmî kurumun icra sahasına giren yazışma dilini Latince, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi Batılı terim ve kelimelerle doldurur.
TÜRKÇE’NİN İSLÂM’DAN KOPARILIŞINA SEVİNİP, NÂRA ATAN KEMALİSTLERİN HEZEYANLARI
İslâmlaşmış Türkçe’nin soykırımdan vandalca bir haz duyan Kemalist yazarlar dil devrimine “Atatürk Türkçesi” diyerek sloganlaştırırlar. Öldürmeyi kutsayan Romalı paganlar gibi, dil katliamı lehine nâra atanların hezeyanları utanç vericidir:
“ İŞTE BU DİL DEMEKTİR ATATÜRK’ÜN TÜRKÇESİ”
“Türk dili kurtuluyor; Türk kendini buluyor / Arapçasız, Farsçasız bir ulus Türkçesi / Türk kendine geliyor / Türk kendine dönüyor /Arapçalar Farsçalar birer birer sönüyor / Türk dili açılıyor, gelişiyor / İşte bu dil demektir Atatürk’ün Türkçesi / Türk dili kurtuluyor bayram etsin Türkeli” (Şiirimiz ve Atatürk’ün Dil Devrimi -tebliğ- Yrd. Doç. Dr. Hasan Kolcu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı: 16).
KEMALİSTLERİN KATLİAM ÇIĞLIKLARI: “SAVAŞ AÇTIK ARAPÇAYA…”
Kemalistler dil devrimiyle dil savaşının başlatıldığını ilân ederler ve katliam için herkesi savaşa çağırıp, Moğollar gibi katliam çığlıkları atarlar:
“Savaş var, yine savaş! / Öz dilin özlemini gönülden duya duya / Savaş açtık bugün biz, Arapça ve Farsçaya / El dilini kökünden çıkarıp atacağız / Yerine dilimizin özünü katacağız /Artık öz dil savaşı... / Koşuyoruz peşinden, güneş yüzlü Önderin / Öz yolumuz Atatürk’ün yoludur (…) /Arkadaş: öz diline doğru yürü, yaklaş, var / Ve bil ki bundan sonra yâd ellerle savaş var / İşte bugün en önemli bir savaşın ortasındayız ” (H. Kolcu).
Mukaddeslerimizi, yâni derûnumuzu anlatan kelimelerimizin kaatillerini mekteplerden, millî eğitimden, kamudan ne zaman kovacağız?
------------------------------------
İLÂVE YAZI:
İSMAİL GÖKTÜRK, MÜSLÜMAN TÜRK ÂLİMLERLE BULUŞTUĞU TATARİSTAN’DAN DÖNDÜ
Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkanı ve KSÜ öğrt. gör. İsmail Göktürk,18-19 Nisan 2014 tarihleri arasında Tataristan’ın başşehri Kazan’da yapılan “Uluslararası Kazanlı Âlimler Sempozyumu” nda tebliğ sundu, Müslüman Türklük dâvasını yüklenen üç kıtadan münevveran ve âlimlerle görüştü ve hayırlısıyla döndü.
Moskofların elinde mazlum ve mazrur olan Müslüman Türklerle musafaha ederek dertlerini sual eden dost hoş geldin!
Değerli bilgi ve havadislerle gelen olan dostumuzu 25 Nisan 2014 Cuma günü “Dükkân Sohbetleri” nde “Kazanlı Âlimler, Kazan’da Türklük ve Müslümanlığın Durumu ve Kazan’da Medeniyet İzleri” ni anlatacak.
-------------------------------------
FİKİR DÜKKÂNI’NDAN NÜKTELER
Ey azizan!
Başıma buda mı gelecekti? “Savaş Hocam niye aleyhimde konuşmuyor? Söyleyin Savaş hocamıza, bu mazlum ve mazrur muharririn aleyhinde konuşsun biraz” diye nâçizane bir istida yazmıştım.
Dostlarımla haber salmış ki, “O muharriri mahkemeye vereceğim…” demiş. Gönlüm kırılmadı, bilakis ziyadesiyle açıldı ve şevk geldi. Fakat derim ki: Bu mahkemeyi kendinin de içinde bulunduğu dostluk mahkemesinin büyükleri yapsa ne hoş ve adâletli olurdu.
Bir mevzu daha; Savaş hocam, “Benim bir ceketim var başka bir şeyim yok” demiş. Balıkçı Hocam, “Bir ceket…” ifadesinden “işkillendiğini” söyledi ve “İki ceketim var başka bir şeyim yok, diyenlerin 17,5 milyar servetleri çıkıyor. Bir ceketim var… diyenlerin de demek ki 8,75 milyar serveti vardır…” dedi. Dostluk mahkemesinde bu da sorulmalı.
-----------------------------
KİTAPLAR VE ÖDÜL
Şair ve hikâyeci Hasan Ejderha dostumuz, KSÜ’nün “2014 Yılı Edebiyat Ödülleri” nden “Takdir Ödülü” ne layık görülmüş. Bu ödülün bedeli eminim ki, onun, “Maraş’ın Cezbeli Gülleri”, “Kayık Tepe Operasyonu” ve “Marallar Oymağında Bir Ceylanla Oturup Ağlamak” kitaplarıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.