İmriulkays: Kayıp veya Şaşkın Kıral’dan Acıların Adamı’na
Büyük Arap şairi İmriulkays’ın Ankara ile Mekke’yi birbirine bağlayan bir şahsiyet olduğunu dünkü yazımızda belirtmiştik. O zamanın şartlarında (miladî 6. Asır) bu meşhur şairi İstanbul’a sevk eden, babası Kinde hükümdarı Hucr’un intikamını almak ve onun varisi olmak... Doğu Roma İmparatoru Justinyan’ın onu sarayında ağırladığı, destek vaad ettiği, hatta yanına asker verip yola koyduğu Arap rivayetlerinde yer alıyor. İmriulkays’ın o zamanki Roma yollarını takip ederek ülkesine dönmeyi hedeflediği anlaşılıyor. Fakat bu dönüş yolculuğu Ankara’da sona eriyor.
Bazı rivayetlerde, Justinyan’ın İmriulkays’a ciddi bir destek vermediği, bazılarında ise yanına askerler katarak yola çıkardığı iddia ediliyor. Justinyan’ın ona kıymetli bir hilat, kaftan hediye ettiği, bu imparatorlara mahsus kıyafetle seyahatin ona kolaylık sağladığı konusunda ittifak var. Bu kaftanın ona yola çıkarken mi, sonradan mı hediye edildiği ihtilaflı.
İmriulkays İstanbul’dan ayrılınca rakiplerinden olan Beni Esed kabilesinden et-Tammah’ın Justinyan’a gelerek, “İmriulkays çapkının biridir verdiğin askerlerle senden ayrıldıktan sonra, senin kızınla yazıştı, ayrıca kızın ve senin hakkında şiirler yazarak Araplar arasında ayıplarınızı yayıyor” demesi üzerine İmparator ona altınla örülmüş zehirli bir elbise göndermiş. “Sana verdiğim değeri bilesin diye kendi giydiğim elbiseyi sana gönderdim eline geçtiğinde sağlık ve afiyetle giyin ve her konakta bana haberlerini ulaştır!”
İmriulkays, Justinyan’ın hediyesi elbiseyi alınca çok sevinmiş ve hemen giyinmiş. Meğer bu hil’at, terle vücuda işleyen bir zehir ihtiva ediyormuş. Şair yolculuk boyunca terledikçe zehir vücuda sirayet etmiş, Ankara yakınlarında iyice fenalaşmış ve nihayet ölmüş. O yüzden ona Zu’l-Kuruh “acıların adamı” lakabı takılmış...
İmriulkays, Ankara’da Asib adı verilen bir tepede bir prenses mezarı görmüş ve ona da bir şiir söylemiş: “Ey komşumuz mezar yakındır ve ben de Asib durdukça burada mukimim/Ey komşumuz ikimiz işte burada iki garibiz ve her garip gariblerin yakınıdır.”
İmriulkays’ın bu prensesin yanına gömüldüğü rivayet edilmektedir.
İmriulkays Arap edebiyatında büyük bir şöhrete sahip. Basra âlimleri onun klasik kasideye ilk şeklini veren, kasideyi ilk uzatan, sevgilisinin göç ettiği yerlerde durup ağlayarak hissiyatını dile getiren ilk şair olarak önemsemişler. Hz. Peygamber İmriulkays’ın şairliğini takdir etmiş, onu şairlerin öncüsü ve bayraktarı olarak nitelemiş, Hz. Ali de şiirlerini beğenip övmüş.
Cahiliye devri Arap şiirinin en büyüğü olduğu hususunda ittifak edilen İmriulkays’ın Ankara’da Hıdırlık tepesinde (sonradan Altındağ olarak adlandırılmıştır) yattığı bilinen bir şey olmalı ki, Mehmed Âkif, Ankara’yı ziyarete gelenlere o tepeyi işaret edermiş.
Hıdırlık tepesindeki türbe kalıntısı 1930 sonrası resimlerde yok. Demek ki tamamen yıkılmış. Bugün türbenin yerini araştıranlar iki şeyle karşılaşıyorlar: Su deposu ve telekomun direği!
Bugüne kadar Ankara’yı yönetenler neden bu konuda bir şey yapmadı? Hadi geçelim eskileri, son dönem başkanları neden bu konuyla ilgilenmedi?
Eğer Hıdırlık tepesinde stad yapacak genişlikte bir düzlük olsa idi, mevcut Büyükşehir belediye başkanı hiç şüpheniz olmasın ora ile ilgilenirdi! Onun meselesi ayakla, en fazla gövdeyledir. Kafalarımız, beynimiz, zihnimiz onu hiç ilgilendirmiyor. Bu yüzden Ankara belediye açısından kültür fukarası bir şehir. Bütün Arap ve İslâm âleminin edebiyatçılarının ilim adamlarının dikkatini Ankara’ya çekecek bir konuda kılını bile kıpırdatmıyor bu yüzden.
Teklifimizi tekrarlıyoruz: Hıdırlık tepesine İmriulkays’ın hatırasına bir kitabe dikilmeli. Arap ve İslâm âleminin edebiyatçılarının ve ilim adamlarının katılacağı geniş kapsamlı bir toplantı yapılmalı...
Bugün yapılamıyorsa, bir gün mutlaka yapılır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.