Bu ülke babamındı, onunda babasınındı, onunda ecdâdınındı
Bu ülke babamındı, onunda babasınındı, onunda bin yıldır Müslüman ecdâdınındı, bugünde benim, yarında oğlumun ve onun oğullarının olacaktır. Bu silsile, hücrelerinden yüreğine, tuvalet âdabından devlet düzenine, eğitimden medeniyet anlayışına, iliklerinden ruhuna kadar her şeyiyle İslâmlaşan Türk milletinin kendisidir.
Bu ülke, Türklüğün İslâm’dan sâdır olduğuna, Müslüman olmadan önce Türklüğün millet olarak tecessüm etmediğine, Türklüğün ancak İslâm şeriatı ile varlık ve hüviyetini ilelebet sürdürebileceğine inananlarındır.
Bu ülke, Türklüğün zarf ve mazrufunun Âl-i Selçuk, Âl-i Osman kalıbında İslâmlaşa İslâmlaşa meydana geldiğine ve Muhammed (s.a.v.) ümmeti olduğuna iman edenlerindir.
HÜKÜMRANLIK HAKKI, İSLÂM’DAN ÇIKMADIKÇA TÜRKLERE AİTTİR
Müslümanlığını Türk isminin gerisine düşürenlerin, İslâmlığın bütün hayatın ve her şeyin zarf ve mazrufu olduğu inancından kopup ham ve laik Türklük düşüncesini öne geçirenlerin, Türklüğünden Müslümanlığı bir miligram dahi eksiltenlerin, Kemalist Cumhuriyetin dayattığı sözde Türklük anlayışına kapılan ve tasdik edenlerin bu ülkenin sahibi babamın, onun babasının, onun da bin yıllık Müslüman Türk ecdâdının silsilesiyle hiçbir maddî ve manevî, fikrî ve ruhî bağı olamaz.
TAPUSU ECDÂDIMIN OLAN BU ÜLKENİN, ATATÜRKÇÜ DEVLETLE HİÇBİR RABITASI YOKTUR
Türkiye’de Müslümanlar, Türklerin hâdimiyeti ve adâleti altında yaşayacaklardır. Çünkü Müslümanlar, Türklerin kurduğu devletin adıyla birlik olmuşlar, varlıklarını ve dinlerini, mülkiyet ve emniyetlerini Türklere teslim etmişlerdir.
Türkiye’de bin yıldır devlet olmak salahiyeti, İslâm medeniyetinin yaşatıcısı ve ihya edicisi olarak Türklerdedir. Bundandır ki bu ülkede yaşayan bütün Müslümanlar, bir ırk olmayan Türklerin bin yıldır hakkıyla elde ettiği Türk devletinin tabiî âzalarıdır. Şüphesiz, bu esaslar içindeki devlet muhtevasının, yürürlükte olan Atatürkçü devlet ilkeleri ve muhtevasıyla hiçbir benzerliği ve rabıtası yoktur.
Bu tarihî sebeplerdendir ki Türkiye’de hâkimiyetin ve meşrûiyetin belirleyicisi, hükümranlık hakkı İslâmlıktan çıkmadıkça Türk milletinindir.
KİMSE BABAMIN, BABASININ VE ONUN DA ECDÂDININ ÜLKESİNDE KATİLLE SULH YAPAMAZ
Bundan dolayıdır ki bu şartları haiz olmayan ve yerine getirmeyen hiçbir bir hükümet ve kimse bu ülkenin sahibi babamın, onun babasının, onun da bin yıllık Müslüman Türk ecdâdının nâmına Pkk elebaşısı ve destekçisi Bdp ile sulh görüşmesi yapamaz. Yaparlarsa, milletin haysiyet ve izzetine zül getirir, recüliyetini, yani adamlıklarını kaybederler.
Mevzuun sadedi şudur. Tarihten gelen hak üzere yukarıda târif ettiğimiz Türk devletinin inşası fikrine öteden beri âşina olan bir kısım hükümet erkânıyla etrafındaki münevveran ve kanaat önderleri, PKK elebaşısı ve uzantısı BDP’lilerle acziyetin adı olan “Sulh Masası”na oturmayı ve “müzakere etmeyi” düşünüyorlarsa, tarih yani âl-i Osman’dan beri Müslümanların hâdimi olan Türk milleti onları affetmeyecektir.
Atatürkçü devletin 12 Eylül cuntasıyla devam eden Kürt siyasetinin bir maşası, “bunalımlı kontrol stratejisi” figürü ve manipüle aktörü olan Pkk elebaşısının “derin” Kürt siyasetinin oyun kaideleri dışına çıkmaya başlayınca “derin işlerin” faaliyetlerinde bir aksama oldu.
Öncesi ve sonrası mâlûm; Türk ve Kürt Ergenekoncuları onbinlerce insanı kanlı ölümseverliklerine kurban ettiler. Bu arada Ergenekoncu generallerin arzu etmediği bir siyasî değişiklik oldu. PKK üzerinden Türkiye’yi vesayet altında tutma plânları akamete uğradı ve her şey ayaza çıktı. İpin ucu tam olarak kendinde olmayan hükümet, bir tabur darbeci generalden meydana gelen Ergenekoncuları derdest etti ve doğru yaptı.
Geçmişin “derin” ilişkilerinin aktörlerinden Kürt siyasetinde avcı kuş görevi yapan teröristbaşı devletin elinin altındadır. “Derin Roller” in aktörleri değiştiği için şimdi bu lanetli avcı kuştan görev bekleniyor. Pkk ve uzantılarına akıl nasihat vermesi, sözde “barışçı” mesajlar göndermesi, bazı isteklerin yerine getirilmesi şartıyla silahlarını bırakmaları ve siyaset yoluyla mücadele etmeleri tâlimatını vermesi isteniyor.
BÜYÜK DEVLET, PKK ve HDP İLE MÜZAKERE YAPMAZ, KÜRT KARDEŞLERE ÖZLÜK HAKLARINI VERİR SADECE
Devlet-i Âliye’den bu yana kuruculuğu olan ve Millî Mücadele’nin sahipliğini yapan Türkler Türkiye’nin bâni ve hâmisidir. Bu recüliyeti ve hüviyeti haiz olan devlet Türklerin hâkimiyet ve meşrûiyeti içinde Pkk ve Hdp ile “müzakere” asla yapamaz. Yaparsa recüliyetini kaybeder. “Müzakere”, savaştığımız düşman bir millet ve devlet yapılır. Kürtler, Türkiye hudutları içinde Müslüman kaldıkça, devletin kurucusu ve hâmisi Türkleri kardeş bildikçe özlük hakları verilir sadece ve kardeşlik devam eder.
TERÖRİSTBAŞI VE YANDAŞLARI “SULH” YAPMA ŞARTLARINI HAİZ DEĞİLDİR
Hükümet ve devletin, teröristbaşıyla “Sulh” görüşmesi yapmak istediği belli. Teröristbaşı ve yandaşları, “Hudeybiye” ve tarihteki bazı örnekler gibi “Sulh” yapma şartlarını haiz konumda değildirler. Hâdim bir milletin hükümeti oldukları inancını taşıdıklarını hâlâ söylüyorlarsa bir katille müzakere yapmamalıdırlar.
Yeni anayasa hakkında teröristbaşının da görüşlerini almak, devlet haysiyetinin ayaklar altında çiğnenişi demektir. Pkk ve elebaşısıyla müzakere yapacak bir devletin ve hükümetin akıbeti kötü olur.
MERHAMET DEVLETİ NİZAMI İÇİNDE İDAMLAR GETİRİLMELİ, ASILACAKLAR ASILMALIDIR
Yapacak iş yalnızca milletin mâşerî vicdanından doğan adâlet yerine getirilmelidir. İdam hemen yürürlüğe girmeli, asılması gerekenler asılmalıdır. İdam birçok suça teşmil edilerek, merhamet devleti nizamı içinde kanun ve adâlet tesis edilmelidir.
Atatürkçü Cumhuriyetin yanlış siyasetinden bu hâle gelen Kürt meselesi, Pkk’dan eski bir meseledir ki, Kürtlerin özlük hakları İslâm kardeşliği zemininde yapılması en doğru olanıdır. Müslüman kanaat önderleriyle işâret ettiğimiz Türk devlet bünyesi içerisinde kardeşçesine yaşamak fikrine emek vermek gerek. (Habervaktim.com)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.