Oruç sizsiniz!
Yine Ramazan... Hem de geçen yıldan on gün önce. En uzun ve en sıcak günler...
Orucu zorlaştıran bunlar mı?
İslâm dünyasının durumu, sıcak havanın kaç katı yakıcı ve menhus fetret ne kadar uzun...Asıl mesele, sahte cihatçıların fink attığı bir zamanda, nefsiyle savaşan mücahidlerden olmak. Buna rağmen hilâli görmek, Ramazan’ı hissetmek, nefs muhasebesi, murakabesi yapmak. Varlığını böylece bir daha sınamak...
Ramazan kelimesinin Arapça “ramda”yla ilişkisi olduğu söylenir. Yazdan güze geçerken yağan ve tozları, kirleri temizleyen, tabiatı cilâlayan yağmur...
Ramazan böylece bizi günahlarımızdan arıtır. Bir beden sekineti ve ruh cilâsı Ramazan.
Bir görüş de Ramazan’ın “ramad”dan geldiğine dairdir.
Güneşin şiddetinden taşların yanarcasına kızgınlaşması... Bu taşlar üzerinde yürüyenin ayakları yanar, şiddetli zahmet ve meşakkat çeker. Ramazan zahmet ve meşakkat ayıdır. Bu zahmet ve meşakkat, günahları da yakar yok eder; rahmete yol açar...
Şu sıcak günlerde Ramazan bir sabah rüzgârı esintisi. Oruç ibadetlerin en dirilticisi…Hayatî ihtiyaçlardan feragat üzerine kurulmuş bir ibadet.
Ramazan için “rahmet ve bereket ayı” denilir. Bu rahmet ve bereketin kaynağı, Kur’an-ı Kerim’in Ramazan’da insanlığa bağışlanmaya başlaması olmalıdır. Aslında biz Ramazan’da oruç tutarak, bilerek bilmeyerek bir kutlama yapıyoruz.
Orucun hissedildiği bir ülkede yaşıyoruz, elhamdülillah. Bu Ramazan’ın hayatımızın bir parçası olduğu anlamına geliyor. En kozmopolit şehirlerimizde bile Ramazan kendini hatırlatıyor. Bütün hayatî ayarlar ona göre yapılıyor. Oruçlunun yüzü suyu hürmetine herkes kendine çeki düzen veriyor.
Bakın şehrin sokaklarına... Orada oruçlu insanlar göreceksiniz. Orucun hayat verdiği insanlar... Bu bir aç kalma vak’ası veya iddiası değil. Yani açlık grevi ile benzerliği hiç bir şekilde yok. Diyet veya rejime de teşbih edilemez asla.
Nefsinin arzularını gün boyu geri çevirmek. Allah rızası için meşrû olan şeyleri bilerek terk etmek... Hatta daha ötesi, mesela dilini sakınmak gibi.
Oruç hayat tarzı değil, hayattır. Hayatı anlamak, açlığı, tokluğu bilmek üzerinden sürdürülen bir imtihandır.
33 yıl önceki bugünlere rastlayan Ramazan’ı hatırlamıyoruz... 33 sene sonranın aynı aya rastlayan Ramazan’ı idrak edenler bugünleri hatırlayacak mı acaba?
İdeal insan ömrü iki Ramazan’lık...Daha fazlası çocukluk veya geç çocukluk!
Ramazan edeb ayı, bu yüzden edebiyatın konusu olmaması beklenemezdi. Bir çok şairimiz Ramazan şerefine Ramazaniyeler yazdı.
İşte 15. asırdan divan şiirinin büyüklerinden Zatî:
Gönderdi Hüda çün bize mihman Ramazanı
Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahi anı
Ve 20. asırdan Yahya Kemal... Ramazan’ın hayattan kovulduğu bir devirde, oruçsuz modernlikten oruçlu geleneğin semtine iltica ediyor:
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine
Sessizdiler. Fakat Ramazan maneviyeti
Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti
Artık şuara, üdeba Ramazan’la ilgilenmiyor, edeb ortadan kalkalı edebiyatın ilgi sahası değişti desek mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.