Hareketten mezhebe, mezhepten harekete
Son sıralarda sönmüş mezhepler hareket olarak yeniden diriliyorlar. Ama bu dirilişlerinin mezhebi özelliği bulunmuyor. Hem Şia hem de Haricilik ilk dönemlerde bir hareket olarak sivrildiler ve zamanla alevleri sönerek mezhep halini aldılar. Hareketten mezhebe, mezhepten harekete geçtiler. Mezhepleştiklerinde kurumsallaştılar. İlk dönemde Hazreti Ali’ye yakın olanlar vardı. Siyasi asabiyet olarak Emevilere karşı Ehl-i Beytin yanında duranlar vardı lakin bunların bir mezhep bağlantısı yoktu. Ortada 12 İmam doktrini falan bulunmuyordu. Mehdilik meselesi vardı ama 12 İmam meselesi yoktu. Hazreti Ali, 12 İmam meselesini duysaydı eminim garipserdi. Bunlar ona rağmen ve onun adına üretilmiş doktrinler. Hıristiyanların İsa’dan sonra Teslisi üretmeleri gibi. Mesele, siyasi zulmün karşı akisleri ve zamanla birileri tarafından istismarından ibarettir. Uca başka bir uçla karşılık vermektir. Şiilik, Emeviler döneminde Ehl-i Beyt muhabbeti ile İranlı Şuubilerin bu harekete destek vermeleriyle ve katkı sunmalarıyla gelişen bir çığırdır. Lakin Ehl-i Beyt adına yapılan çıkışlar, kalkışmalar sonuç vermemiş, akim kalmıştır. Hatta tarihi süreç itibarıyla, İmam Cafer-i Sadık anlayışını temsil ettiklerini ileri sürenler siyasi kalkışmalarda Zeydilerin çizgisine yerleşmişlerdir. Zamanla her şey kalıbından çıkmış ve şekilden şekle girmiş ve altüst olmuştur. Zeydiler ise zamanla İmam Cafer-i Sadık’ın buyruğuna daha yatkın hale gelmiştir. Zeydilik’de emri bi’l maruf ve nehyi ani’l münker temel esaslardandır ve yanlışı düzeltmek için silah kullanmaya ruhsat ve cevaz vermektedir. İmam Cafer-i Sadık, Nefsüzzekiyye ve İmam Zeyd’in kalkışmalarına yöntem olarak taraftar olmamıştır. Tasvip etmemiştir. Bununla birlikte, tarihi şekillenme sürecinde Zeydilik, raşit halifelerin meşruiyetini kabul etmiştir. 12 imam inancını tanımamıştır. Ona göre, adaletle hükmeden ve adalet arayan herkes Mehdi olmaya namzettir ve bir nevi Mehdi sayılır. İmam Zeyd bir yöntem olarak kesinlikle takiyyeyi reddetmiştir. Cafer-i Sadık ise silahlı yöntem ve kalkışmaları haksızlığa taraftar olduğu için değil haksızlığı izale ederken daha büyük haksızlıklara meydan vermemek için reddetmiş ve bu itidal yolunu tercih etmiştir. Bugünkü Şia anlayışı Cafer-i Sadık’ın bakış açısıyla da merduttur.
•
Zamanla hem İmam Ali hem de Cafer-i Sadık’ın yolu tahrif edilmiştir. Gerçekte Hazreti Ali’nin yolunu Sünniler temsil etmektedir. Aksi propagandadan ibarettir. Şiilik tarih içinde mezhep olarak teşekkül ettikten sonra durulmuş, yatışmıştır. Yerleşik hale gelmiş ve alevi sönmüştür. İmam Cafer-i Sadık silahlı kalkışmayı kesinlikle reddetmiştir (Sevrat el Aleviyyin ve Eseruha fi nuşui’l mezahibi’l İslamiyye, Mehdi Abdulhüseyin en Necm, Müessesetü’l Belağ, Beyrut, s: 153). Zamanla mezhep şeklini alan bu hareket, yeni dailerin elinde yeniden şekillenmiş ve eski konumuna geçmiştir. Bugün olduğu gibi. Mehdiyet misyonu ile dailik ve kara propaganda birleşince Teşeyyü yıkıcı bir çığıra dönüşmektedir. Mehdilik ve mezalim iddiaları üzerinden yeniden hareket geçmiştir. Kurumsal yapılar yeniden aşıldı ve harekete dönüştü. Büveyhiler, Fatimiler, Safevier ve Humeyni Devrimi, çeşitli Şii mezheplerinin yeniden harekete dönüşmesi ve tarihe ve aslına rücu etmesinden ibarettir. Bunların Cafer-i Sadık’la değil Muhtar es Sakafi ile alakaları daha zahirdir. Şah İsmail bir Alevilik hareketidir ve bu hareket zamanla mezhebe dönüşmüş ve Şah İsmail’e destek veren Alevi kitleleri Tahmasıp ve sonrasında Şiileşmişlerdir. Böylece hareket sönmeye yüz tutmuştur. Yeniden hareket olarak reenkerne olması ise Humeyni’yi beklemiştir. O da velayet-i fakih doktrini üzerinden ve Şahı devirerek Şia’yı (en azından bir kısmı itibarıyla) yeniden harekete çevirmiştir. İran-Irak savaşı dolayısıyla bu hareket biraz sönmüş ama Amerikan işgalleri küllenen ateşi yeniden alevlendirmiştir. Onlara göre Allah, ABD’yi bile kendilerine hadim ve amade kılmıştır. Humeyni’nin gelişini Amerikan ve Batı muvazaasına bağlayanlar pek de yanılmış sayılmazlar. Zira İran Devrimi veya hareketi sönmek üzereyken Walker Bush 11 Eylül sonrasında Afganistan ve Irak işgalleriyle imdadına yetişmiş ve yeniden çeliğine su vermiştir.
•
Mezhep olarak değil ama hareket olarak IŞİD türü hareketler de Hariciliğin yeniden dirilişidir. IŞİD Hariciliği mezhep zemininde değil hareket zemininde temsil etmektedir. Bugün Harici mezhebinin kollarından birine bağlı olan Umman Sultanlığı ile hareket olan IŞİD arasında hiçbir münasebet yoktur. Ama kökleri birdir. IŞİD’in tarihi ikinci soy veya fikri ataları ise kabir yıkıcıları olarak ünlenen Vehhabilerdir. IŞİD sadece Şii kabirlerini değil, Birinci Şah Abbas’ın Bağdat’a girdiği sırada İmam-ı A’zam ve Abdulkadir Geylani’nin kabirlerine yaptığı gibi bugün Suriye ve Irak’ta eline geçirdiği şehirlerde Sünnilerin saygı gösterdikleri kabirleri de tahrip etmektedir. En son Ahmet er Rufai’nin kabrini yerle bir etmiştir. Bugün Vehhabilik hareketi sönmüş ve yerleşik ve muhafazakar bir yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla fikren kökenleri aynı olsa da, muhafazakarlaşan Suudi yönetimiyle IŞİD ve benzeri örgütlerin hiçbir münasebeti kalmamıştır. IŞİD ise tarihi köklerinden ve küllerinden yeniden doğan ve fışkıran; aktif hale gelen bir volkandır. Dolayısıyla günümüzde hem Şia’nın hem de Hariciliğin hareket olarak modern kisvesinde ve kalıplarında yeniden dirildiğine şahit oluyoruz. Bu aynı zamanda Ebu Lü’lü ve İbni Mülcem soyluların yolunun da tazelenmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.