Kemalizmden Cemalizme
Ergün Göze’nin Arthur Conte’dan dilimize aktardığı ve çevirdiği Diktatörler Yüzyılı kitabı bize yaşadığımız dönemi veya yirminci yüzyılın kaderini ve kimyasını anlatıyor. Nasıl bir siyasi ve sosyal iklim ve atmosferden geçtiğimizi analiz ediyor. Bazı yazılarımda değindiğim gibi kitabın müellifi farkında olmadan bir hadisi şerifin manasını izah ediyor ve aydınlatıyor. İslam tarihinin veya gününün beş diliminden dördüncüsünü yani cebabire ve diktatörler dönemini ve yüzyılını bize tahlil ediyor. Diktatörler yüzyılında çığır açan bir model diktatör veya baş diktatör bir de ondan kopya çeken tali diktatörler vardır. Sözgelimi, Mustafa Nahas Paşa’dan beri Mısırlı liderler sağa da yatsa sola da yatsa hep Mustafa Kemal’in izinden gitmiş ve onu kopya etmişlerdir. Sözgelimi döneminde Mısır’ı sola yatıran ve milliyetçi kimliğiyle sol kimliğini mezceden Nasır, Mustafa Kemal’i taklit etmiştir. Onun halefi olan Enver Sedat da Nasır’dan ziyade Mustafa Nahas Paşa’ya benzese de selefi Nasır gibi Kemalizme özenmiştir. Sedat, Nasır’ın hilafına ekonomik kapanmayı değil de açılmayı yani liberalizmi esas alsa da Mustafa Kemal’in yolundan ayrılmamış veya en azından kendisini bu çerçevede ve zeminde tanımlamıştır. Sonuç itibarıyla, sağ ve sol türevleri olsa da hepsi Batılaşma yolunu ve vetiresini izlemiştir. Ebu’l Hasan Ali el Haseni en Nedevi, ‘İslam Dünyasında İslam Düşüncesi ile Batı Düşüncesinin çatışması (Es Sira Beyne el Fikreti’l İslamiyye ve’l Fikreti’l Garbiyye fi’l Aktar el İslamiyye) kitabında Mustafa Kemal’in bu ideolojileşme döneminde bir batılılaşma çığırı başlattığını ve Nasır’ın da bu modeli izlediğini ifade etmiştir (s: 123, Daru’l Kalem). Nedevi, Cemalizm olarak Abdunnasır’ın Kemalizm’den sadece bir farkla ayrıştığını; batılılaşmanın sosyalist yorumunu izlediğini ifade etmektedir. Halbuki Batı’nın panzehiri sol değil İslam’dır. Ötekisi Muhammed Gazali’nin ifadesiyle taklitlerin çatışmasıdır.
•
Peki! Batılılar meseleyi nasıl görmekte ve nasıl yaklaşmaktadır? Bu aynı zamanda küresel bir proje midir? Evet! Ebu’l Hasan en Nedevi’nin yazdıklarını daha müdellel bir surette David Frum The Right Man isimli kitabında kaleme almıştır. Bu usta ile çıraklar arasındaki ilişkinin mahiyetine bir kez de David Frum üzerinden Ertuğrul Özkök değinmiş ve ilgili satırları yazmıştır: “Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Bush ve Körfez Savaşı üzerine David Frum’un yazdığı “The Right Man” isimli kitabı okuyorum. Bunu Türkçe’ye “Doğru Adam” şeklinde çevirebilirsiniz. Bu kitapta bizi de ilgilendiren ilginç bir bölüm var. Kitabın yazarı, son 50 yılda Amerikan dış politikasının İslam dünyası ile ilgili en büyük tutkusunun, çeşitli ülkelerde birer “Kemal Atatürk” yaratmak olduğunu yazıyor. Onun demokrat değil, ama “modernleştirici” yanı onları çok etkilemiş. Onun kadınlara haklarını vermesi, Latin alfabesine geçişi, Medeni Kanun’u uygulaması ve gerçekleştirdiği başka birçok reform, Türkiye’yi ABD’nin İslam dünyasındaki en güvenilir müttefiki haline getirmiş. İşte o nedenle öteki İslam ülkelerinde de yeni Atatürk’ler aramışlar. Mesela Endonezya’da Suharto, İran’da Şah Rıza Pehlevi, Mısır’da Nasır’ı böyle bir lider olarak görmek istemişler. En ilginci de bir süre için Irak’ta Saddam’ı, Atatürk modelini gerçekleştirebilecek bir lider olarak görmüşler. Kitabın yazarı “Atatürk bulmak o kadar kolay bir şey değil” deyip devam ediyor:
“Eğer bulmak istiyorsanız, bütün bu reformları yapacak, ama bir de tarihin son 250 yılında Müslüman olmayan bir ülkeyi savaşta yenen tek Müslüman ülkenin lideri olacaksınız.” Bu usta çıraklık ilişkisi düzeyinde Nasır üzerinde biraz duralım.
•
Nasır dinin yerine ideolojiyi ikame etmiştir. 20’inci yüzyılın diktatörlerinden veya hadis diliyle dördüncü dönemin cebbarlarından irisidir. Kendisine ideolojik çağın veya diktatörler çağının ‘peygamberi’ dersek kusur işlemiş olur muyuz? Theodor Herzl nasıl sahtecilikle Musa’nın yerine geçmiş; Siyonizm ideolojisinin bir Peygamberi (elbette sahte) ise Nasır da dinin yerine geçen sahte din olan Arap ideolojisinin peygamberidir. Elbette bu benim yakıştırmam değildir. Bu adamlar hem diktatör hem de sahte peygamberdir. Kanıtı bol. Sözgelimi, Er Risale dergisini çıkartan ve bir dönem Ezher dergisinde yöneticilik yapan Ahmet Hasan ez Zeyyat’ın adeta Nasır’ı peygamber yerine koyduğu ifade edilir. Mısırlı tarihçi Ahmet Çelebi, ‘Mısır: Beyne Harbeyn: 67-73’ adlı kitabında ‘Nasır’ın peygamberliğine’ dair bazı anekdotlar aktarır. Bunlardan birisinde Nasır Yukarı Mısır (Said) şehirlerinden birisini ziyaret etmektedir. Şehrin valisi meddahlıkta sınır tanımaz ve Nasır’ın bir peygamber olduğunu ve kendisi gibi bir peygamberin daha dünyaya teşrif etmediğini söyler. Etraftakiler homurdanır ve bu ateist valiye haddinin sorulmasını ve defterinin dürülmesini beklerler. Ne gezer! Aksine adam bilahare meddahlığının yararını görür ve başkente vali olarak atanır ve taltif ve terfi edilir (Mektebetü’n Nahda el Mısriyye, s: 114).
Mustafa Kemal Türkiye’yi Yunanlılardan kurtardığı gibi Nasır da Mısır’ı İngilizlerden kurtarır. Elbette her yere heykellerini dikerler. Ahmet Çelebi’nin bunun üzerine kısa bir yorumu vardır: Nasır’ın heykelleri Kahire’ye değil Tel Aviv’e dikilmeliydi! 1967 hezimetiyle Mısır’a değil İsrail’e eşsiz bir hizmette bulunmuştur. Dolayısıyla Yahudilerin bu heykelleri Mısır’ın ithal edip münasip meydanlarına kondurmaları daha muvafık olur. Halefi Sedat ise Batılıların gaza getirmesiyle hem savaşın hem de barışın kahramanı olur! Şeyhülislam Mustafa Sabri de Mustafa Kemal’in reformlarını Yunanlılara karşı zafer iklimine bina ettiğini ifade etmiştir. Yani Türk halkı zafer üzerinden dönüştürülmüştür. Behçet Kemal Çağlar gibi Mısır’da da nice meddahlar yeni rejimin hizmetine girmiştir. Kemalizm, Cemalizmin (Cemal Paşa) bir devamı sayılır. Mısırlı Cemal Abdunnasır da Mısır’da Kemalizmi Cemalizm suretinde canlandırmıştır. Ayrıca onunki ikinci Cemalizm de sayılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.