Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Şiddetin sözü gönle geçmez!

Şiddetin sözü gönle geçmez!

Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde ‘şiddet çirkinleştirir, yumuşaklık ise güzelleştirir’buyurmuşlardır. Tabii ki şiddetin de makamı vardır. Kılıç hakkını da unutmadan. Hadisin tamamı şöyledir: Hz. Aişe, bir deveye binmiş ve ağır hareketinden dolayı onu öteye beriye sürmeye başlamıştı. Bunun üzerine Rasulallah a.s, Hz.Aişe’ye hitaben şöyle buyurdu: “Yumuşak muamele etmekten ayrılma. Yumuşak huyluluk herhangi bir şeyde bulunursa, onu, muhakkak güzelleştirir. Sökülüp koparıldığı herhangi bir şeyi de muhakkak çirkinleştirip kötüleştirir” Müslim. Edebü’l Müfred’deki bir diğer hadis de şöyledir: “Bir şeyde şiddet olursa o şeyi çirkinleştirir. Allah yumuşaklığı sever.” Galiz kalpliler ise şiddeti sever. Libya’da liberal ve laik kesimlerin uluslararası bağlantılı ismi Mahmut Cibril ile anılan ve geçen dönemde geçici Meclis’i basan El- Ka’kaa milislerinin adı ‘şakırdı’ yani ‘kılıç şakırtısı’ anlamına gelmektedir. Arapça’da suyun ve sesin bin bir türlü ismi vardır. Kılıç şakırtısı ise ka’kaa olarak ifade edilir. Maalesef son sıralarda şiddet özentisi içinde olanlar kendilerine bu tarz isimler edinmektedirler. Bu da kimyalarını ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi de Suriye muhaberatı adına Nusre Cephesinin lideri Ebu Muhammed Culani’yi devşiren ve onu 2003 yılından sonra Irak’a Amerikalılarla savaşmaya sevk eden Ebu Ka’kaa Kul Ağası kod adlı kişidir. Gördüğünüz gibi adamın takma adı oldukça tantanalı. Bununla birlikte Ebubekir Bağdadi nasıl bumerang gibi geri dönüp sihirbazı ve sahibi Maliki’yi vurdu ve yuttu ise İdlip asıllı Ebu Muhammed Culani de kendi sihirbazını yani Esed’i geri tepip vurmuştur.

Şiddet sarmalı birbirini vurmaktadır. Birbirini tüketmektedir. Silah çeken silahla bertaraf edilir. Her bilgenin üzerinde bir bilgili olduğu gibi her şiddetin üzerinde de bir şiddet vardır. Şiddetin dilinden şiddet anlasa da denildiği gibi kan kanla yıkanmaz. 

Siyah-beyaz ayrımının son faslını idrak eden siyahların bilge adamlarından Martin Luther King‘Şiddetin dili duyulmaz/a riot is the language of the unheard’ demiştir. Maalesef ABD şiddetle kurulmuş ve şiddetle de yoluna devam etmektedir. Sonu da herhalde Roma gibi şiddetle gelir. Soykırım, ırkçılık vahşet ve kalleşlik vazgeçilmez huyları arasına girmiştir. Irak’ı kitle imha silahları var diye işgal eden zihniyet Ferguson’da ırkçı polis hüviyetine ve kimliğine bürünmüştür. Katil polis Darren Wilson üstlerine özenmiş, üstlerinden öğrendiğini uygulamaya yeltenmiştir. Delil üretmeye kalkışmış ve siyahi gencin kendisine serkeşlik ettiğini ve kafa tuttuğunu iddia etmiştir. Halbuki, yapılan otopsi raporu kendini tekzip etmekte ve kurşunların uzak mesafeden ve önden ateşlendiğini ortaya koymaktadır. Polis kendini kurtarmak için kurbanını olduğu gibi gerçekleri de çarpıtmakta ve harcamaktadır. Üstlerinden böyle görmüştür. Ona ırkçı vicdanı böyle telkinde bulunmaktadır. Amerikalı beyazlar Kızılderililere soykırım icra ettikleri gibi siyahları da köle etmişler ardından da haklarında ırkçı bir sistem geliştirmişlerdir. 1960’lı yıllara kadar ABD’de siyahlarla beyazların yerleri ve otobüsleri ayrıydı. Güney Afrika’dan tek farkı, çoğunluk beyaz rejimi olmasıydı. Abraham Lincoln 1860 tarihinde köleliği kaldırdı ama yerini ırkçılık aldı. Irk ayrımı yüzyıl sonra 1960 yılında kalksa bile tortuları el’an devam ediyor. Amerikalı kimi beyazlarda kılcal dokulara kadar işlemiş olan bu ırkçılık ve nefret belası ve onun ötesinde faşizm zaman zaman nüksediyor.

Şimdiye kadar Amerikan polisi bu tür vakalarda yaklaşık 300 kişiyi öldürmüş. Hepsi ırkçılık sonucu değil tabii. Faşizan eğilimlerin dürtmesiyle renkli-beyaz demeden rastgele insanları da öldürebiliyorlar. Gam değil. Sadece dürtüleri tatmin olsun yeter! Şiddet eğilimi ve ırkçılık sarmal bir bütündür. Bazen Müslümanlara karşı bazen siyahlara karşı patlak vermektedir. Resmen ve hukuken ırkçılık kaldırılsa bile kor olarak beyazların damarlarında yanmaya devam etmektedir. Özellikle de kırsal kesimlerde sosyolojik bir vakıadır. Yahudiler örgütlü, dahası zengin ve beyazlara karışmış olmalarından dolayı onlara karşı ırkçılık yapamıyorlar. Veya yapmaya cesaret edemiyorlar. Bedelini ödüyorlar. Lakin savunmasız kesimlere karşı bu saklı dürtü zaman zaman patlak veriyor. Asıl mesele ABD’nin bu karakterindedir. Christian Christensen adlı yazar, Ferguson kentinin şimdi Gazze’ye benzediğini ve andırdığını yazıyor. Gazze’den öte Ferguson Felluce gibi Amerikan gazisi şehirlere de benziyor. Dünyaya örnek gösterilen ABD’de Ferguson gibi bir şehir polisten sonra askeri müdahale bölgesi haline geldi. Yine burada sihir sihirbazını vurmuştur. Nasıl mı?

Gary Younge isimli yazar The Guardian gazetesinde ‘şiddet şiddeti doğurdu ve devlet şiddeti sokak şiddetini tetikledi’ başlıklı bir makale yazdı (http://www.theguardian.com/ commentisfree/ 2014/aug/18/ ferguson-violence-martin-luther-king-michael-brown). Nefret nefreti ve savaş savaşı kışkırtmakta ve tetiklemektedir. ABD’nin ırkçı yarası derinden derine kaynamaya ve kanamaya devam ediyor. Rüzgar eken fırtına biçer.

Bizim şiddet taraftarlarına gelince: Hekimoğlu İsmail gibi çağdaş selefilerin öncü isimlerinden Nasreddin Elbani de şöyle demiştir: İdeal rejiminizi ve devletinizi enfüs dairenizde, içinizde ve nefislerinizde kurun; o afakta kendiliğinden kurulur. Din emirle değil, temsille ve salih ortamlarla kurulur ve yaşanır. Telkin amelle ve güzel işle olmalıdır. Yoksa ‘niçin yapmadığınızı söylersiniz?’ buyruğuna muhatap olursunuz! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi