Solun bahçıvanı Ergenekon
Ergenekon davası, sadece devlet içindeki hukuk dışı yapılanmanın adı değil. Bir şer şebekesinin, neredeyse ülkede her alanı kuşattığını görüyoruz. Faili meçhul cinayetlerdeki izler, kanlı terörün içindeki tezgâhlar her gün yeni bir şaşkınlık meydana getiriyor. "Bu kadarı da olmaz" diyorsunuz. Daha da önemlisi, Kürt hareketi kendini sorgulamaya başladı... Sol, daha mahkeme süreci başlamadan birbirine düştü. Sırada sağ siyasetçiler, merkez medya denen gazete ve televizyonların patronları, yayın yönetmenleri, köşe yazarları var. Hepsinin birer birer sarsılacağına şahit olacağız. Depremlerde genellikle asıl sarsıntı, ilk sarsıntıdır. Artçı sarsıntılar ilki kadar şiddetli değildir. Ergenekon depreminde tam tersi olacak. Öncü sarsıntıların ardından asıl büyük sarsıntı gelecektir. 20 Ekim'de, hele bir mahkeme salonunda duruşmalar başlasın, asırlık ezberler bozulacak. Bir milletin gözü açılacak... Ergenekon'un şimdilik şiddetle sarstığı iki yer var: Sol ve Kürt hareketi. Sol, tam anlamıyla bir şok yaşıyor. Şokun en büyük sebebi, "en çok kullanılmış olmak" kuşkusu. Türkiye'yi kutuplaştırmak için işlenen ve faili meçhuller dosyasını dolduran bütün cinayetler solcu bilinen insanlarla ilgili. Onların cenazelerini on binlerce solcu kaldırdı. Ve katiller olarak hep "dinciler" ilan edildi. Şimdi o cinayetlerde Ergenekon'un pençe izleri var. Çıkın bakalım işin içinden... Şimdi anlıyoruz ki, Ergenekon'un planlarının, projelerinin, komplolarının, kısaca psikolojik harekâtının elemanı, hedefi, figüranı, piyonu büyük çoğunlukla 'sol'muş. Artık ortaya çıktı ki, Türkiye'de 'sol'un bahçıvanı Ergenekon'muş... Bahçeye toprağı, gübreyi de Ergenekon getirmiş. İstediğini dikmiş, budamış, yeşertmiş, büyütmüş... Bu gerçek, netleşmeye başladıkça sol ciddi bir travma yaşayacaktır. Belki de, Sayın Baykal'ın avukatlık sevdası, bu travmanın ilk belirtileridir... Önemli bir husus da, 'sol'un hayat bulduğu yerlerin onu terk etmesidir. "Halk için" çalıştığını söyleyen 'sol'un arkasında halk yok. Sınıf mücadelesine kışkırtacakları yığınlar yerine, demokrasi yolunda giderek şuurlanan bir toplum var. Taklit ettikleri Batı, desteğini onlardan çoktan çekmiş. CHP, Sosyalist Enternasyonal'den atılma tehdidi altında. Pozitivizmi, laikliği din yerine koyma çabalarına da Batı'dan destek gelmedi. AK Parti'nin kapatılma sürecinde AB ve ABD, bunlara hep "demokratik laiklik" dersi verdi. Demokrasilerde dinin önemini anlattılar. Solun, solculukta samimi bir bölüm bendeleri ise, kendilerinden beklenen ilkeli davranışı ve cesareti gösteremediler. Çünkü kendilerinden başka kimseyi beğenmedikleri için, memleketin aslî sahipleri olarak da kendilerini bildikleri için, devlet içindeki çetelerin üzerine AK Parti döneminde gidilmesini içlerine sindiremediler. Kurnazlığı seçtiler. Sadece sağcılar kurnaz olacak değil ya, bunlar da "aman Ergenekon'a karşı çıkmayalım, bir daha memleketi bu dincilerin elinden kurtaramayız" hesabı yaptılar. Susurluk'a karşı çıkıp akşamları elektrik düğmeleri ile oynamayı çok sevdiler. Zira işin içinde sağcı-ülkücü bilinen isimler vardı. Koalisyon hükümetine vurmanın tam sırasıydı. Ama Ergenekon'da adı geçenler arasında ulusalcılar, emekli generaller, arkadaşlarını satan ötücü kuşlar ve İlhan abiler var. "Ergenekon bizi bozar" dediler... Mesela şu solun anlı şanlı sendikası DİSK'in haktan, hukuktan, insandan, emekten yana yöneticileri Ergenekon için hiç konuşmadılar. İşçi sendikası değil, sanki dut yemiş bülbülleri koruma sendikası. Yahu bir şey söylesenize... Siz ki, 28 Şubat'ta, patronların sendikaları ile birlikte mahşerin atlılarından birisiydiniz. Batı Çalışma Grubu ile ne de güzel uyumunuz vardı. Şimdi neden böyle suskun kaldınız? Ergenekon davasının Kürt hareketini ve 'sağ'ı nasıl sarstığını da inşallah önümüzdeki günlerde yazarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.