D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

‘Şeref der ki mezarında gül açar...’

‘Şeref der ki mezarında gül açar...’

“Âşık Şeref Taşlıova” ismini bilenler aynı zamanda köklü bir şiir ve mûsıkî geleneğine âşina olanlardır. Bu gelenek bir zamanlar Osmanlı ülkesinin her tarafında izler bırakmıştı. Şifahî kültürün geri plana düşmesiyle, radyo ve televizyonların yaygınlaşmasıyla bir bölgeye münhasır hâle geldi. Erzurum ve doğusu bilhassa Kars, Ardahan’da hâlâ şöyle veya böyle sürüyor. Tabiî Azerbaycan’da ve İran Azerbaycanı’nda da…

Bir zamanlar Isfahan’da Safevî şahının sarayında çok sayıda âşık vardı. İstanbul’da 4. Murad’ın divanında da âşıklar bulunurdu, hatta o sert tavırlarıyla tanınan Sultan “Muradî” mahlâsıyla âşık tarzı şiirler de yazmıştı.

Âşık edebiyatı İslâmiyet öncesi sözlü ede­biyat geleneğinin bir devamı olmasına rağmen, özellikle Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren gelişmiş ve yeni bir terkib olarak ortaya çıkmıştır. 12. ve 13. asırlarda Horasan bölgesinden Anadolu’ya kadar yaygın verimleri görülen dinî-tasavvufî mahiyetteki edebiyatın 16. asırda şe­killenen âşık edebiyatının oluşmasında geniş rolü dikkati çeker. Daha önce tekke mensubu şairlerin (Yunus Emre gibi) unvan­ları olan “âşık”, daha sonra umumî bir ma­hiyet alarak kullanılır olmuştur. Âşık edebiyatı çerçevesindeki şairlerin, dinî ol­mayan konuları geniş bir şekilde işle­melerine rağmen, dinî-tasavvufî edebi­yat dairesindeki şairlere alem olan «âşık» ismini kullanmaları dinî-tasavvufî fikirlerin, kurumların bu edebiyatın olu­şumundaki tesirini ortaya koyar.

1977’de Muhsin Mete ile TRT’de Sanat Sözlüğü programını yaparken, âşık edebiyatına bir bölüm ayırmıştık. O zamanın üç ünlü âşığından birini konuk etmek sözkonusu idi. Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova ve Yaşar Reyhanî… Bunlar içinde âşıklık kültürünü en iyi bilenin Şeref Taşlıova olduğunda herkesin ittifakı vardı. Şeref Taşlıova ile o zaman bu programda birlikte olmak mümkün olmadı, Erzurumlu Yaşar Reyhanî ile yaptık programı. Fakat, 1990’lı yıllarda Âşık Şeref Taşlıova ile çok sık beraber olduk, güzel sohbetler ettik. 

Şeref Taşlıova ve Murat Çobanoğlu, göç eden Karslı ve Adahanlı hemşehrileri gibi, Ankara’ya Reyhani ise, Erzurumluların rağbet ettiği Bursa’ya yerleşmişti. 

Bir Ankara radyosu olan “Radyo Birlik”te Şeref Taşlıova’nın programları büyük rağbet görüyordu. Bir kerre bu sese, tavra alışkın hemşehrileri programları ilgiyle takip ediyor, diğer taraftan çok fazla âşık mûsıkisine âşina olmayan Ankaralılar da kulaklarını bu geneksel mûsikiye alıştırıyorlardı. 

Âşıklık geleneğinin 19. Yüzyılında doğuda iki büyük ismi var: Narmanlı Sümmanî ve Çıldırlı Âşık Şenlik. Şöyle veya böyle 20. Yüzyılın âşıkları bir şekilde kendilerini bu isimlerden birine nisbet ederler. Ama her ikisinin eserlerini de usta malı olarak çalar söylerler. Çıldırlı olan Şeref Taşlıova, Âşık Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’ın çırağı olarak yola koyulmuş. Âşıklık gelenektir ve usta çırak ilişkisi içinde öğrenilir. Taşlıova bu geleneği sürdürürken ustasından geçmiş asırların büyüklerinin eserlerini meşk ettiği gibi, halk hikâyelerini de öğrenmişti. Onun “tasnif ettiği” hikâyelerinin kitap olarak yayınlanması, kültürümüz için gerçek bir kazanç. 

Başlangıçta âşık edebiyatının sözlü kültürün hayatımızdan çekilmesi, radyo ve televizyonların yaygınlaşması yüzünden tesirini kaybettiğini yazmıştık. Fakat, âşıklık geleneğinin kökünün kurumaya yüz tutması, asıl tekkelerden yoksun kalmasıdır. Tekkeler, âşıkların beslendiği kurumlardı. Oradan devşirdikleri bilgilerle ve heyecanla halkın arasına karışırlardı. 

Âşık Şeref Taşlıova, bir geleneğin son büyük temsilcilerinden biri olarak Ankara’da hayata veda etti. Cenazesi, Hacı Bayram Camii’ne getirildi. Belki de tabutunun konulduğu yer, 1940’larda yıkılmış olan Hacıbayram tekkesinin yeri idi. 

Şeref Taşlıova’nın uğurlayıcıları arasında, yazarların, edebiyatçıların, edebiyatla, bilhassa halk edebiyatı ile uğraşan ilim adamlarının, müzik ehlinin ve Karslı Ardahanlı hemşehrilerinin olması tabiidir. Taşlıova, hayatın bir safhasında Halk Evi’nden geçmişti. Fakat oradaki havayı beğenmediği için, ayrılmış ve fikir olarak da sonradan Halk Evlerinin temsil ettiği çevrelerden uzak durmuştu. Bu itibarla siyaset cihetinden bilhassa MHP ve BBP erkânının orada bulunması beklenirdi. Onlar yoktu ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçaroğlu gelmişti. Tabiî hükümet erkânından da kimse yoktu. Onların yokluğunu işlerinin çokluğuna mı bağlayalım, kültürle alâkalarının zayıflığına mı? 

Âşık Şeref Taşlıova’ya rahmet niyazıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi