Hangi rektör!
Bu üniversite konusu neymiş böyle..
Üniversite, yurt, okul, dershane bunlar kuluçka makinesi sanki.. Civciv yetiştiriyorlar. İnsan kaynaklarının üretim çiftliği gibi görüyor buraları birileri sanki..
Buradan orduya, polise, yargıya, yasamaya, piyasaya, bürokrasiye insan yetiştiriyorsunuz..
Daha önce başörtülülerin, İmam Hatiplilerin buraya girişleri niye engellenmeye çalışılıyordu, şimdi daha iyi anlaşılıyor..
Bu işi derinlemesine araştırınca, yurt dışından gönderilen öğrencilerin seçimi, dışarıdan gelen öğrencilerin kimlikleri de ayrı bir önem taşımaya başlıyor..
Üniversiteler, derin yapıların, dini-mezhebi, ideolojik, politik örgütlenmelerin merkezi gibi adeta.. Yani üniversitelerde bilim, sanat, felsefe dışında her şey var..
Onun içinde rektör seçimi çok önemli. Büyük bir yatırım alanı üniversiteler, aynı zamanda ciddi bir istihdam kapasitesi var, hem de nitelikli insan kategorisinde..
Demek zamanında “on yılda onbeş milyon genç” insan çiftliklerinde üretilmiş. O kadar insanın gözüne at gözlüğü takılmış, biyonik robotlar, sistematik geri zekâlılar bu fabrikalarda üretilmiş ve sonuç: Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür! İşte o “aydın” dediğiniz adamlar, buralarda üretiliyor..
Onun için rektör seçimleri bir meydan savaşına dönüyor.. Bu savaşın tarafları belli. Resmi ideolojinin azad kabul ettiği köleleri mevzilerini korumaya çalışıyorlar. Kemalistler, Ulusalcılar, Çağdaş Yaşamcılar, beyaz Türkler bu cephede yer alıyor.. İşin bir ucunda liberaller, öte ucunda solcular var.. Bir diğer kanatta dindarlar.. Onlar da kendi arasında grublara ayrılmış durumda.. Milliyetçiler, cemaatçiler, radikaller, ılımlılar.. Bunlar arasında en örgütlü olanı da Paralel yapı.. Son on yıldır, son derece aktifler.. Eğitimde 20 yıllık geçmişe sahipler. Uluslararası tecrübeleri var. Organizeler.. Dışarıdan destek alıyorlar.. İçeriden destek görüyorlar.. Son derece progratikler..
Rektör seçimlerinde on tane aday çıkıyor bakıyorsunuz.. Sonra kendi aralarında ittifaklar gerçekleşiyor.. Aday gösterme ve oy tercihlerinde, ehliyete dikkat eden yok sanki. İstişare ve şura hak getire. Pazarlık yapılıyor açık açık.. Velayet ve vekalet birbirine karıştırılıyor. Bütün bunlar bir ilim kurumunda meydana geliyor.. Bir prof. rektör adayı tercihinde hemşehricilik yapabiliyor, bir başkası, adayın babası, onun babasının arkadaşı imiş. İdeolojik ve siyasi tercihler de bu konuda belirleyici bir rol oynuyor.. Üniversite imamı bir enstitü müdür rektör tayin etmeye kalkıyor..
Ehliyet ne oldu ehliyet. Hani işi ehline verecektik. Ayrıca bu konuda vekalet sözkonusu idi hani. Eğer, en azından dindarlar açısından icma yoksa bile, cumhur da mı yok aranızda.. Allah’tan korkun ya hu! Usulü ne yaptınız.. Bu makamlar ganimet makamı değil. İşgalci değilsiniz ya hu!
Bu örgütçü tipler yarın orayı ele geçirirlerse, üniversite örgütün kontrolüne geçer.. O rektör de kukla rektör olur. Örgüt karar verir o uygular..
İlim adamları toplumun kaymak tabakası olması gerekir değil mi, bu kişiler böyle yaparsa, kim ne yapmaz ki!
Aman, ne bilim adamları.. Bu memlekette dil bilmeden profesör olan adam var ya hu! Ya da, bilimsel bir kaç makalesi bile olmayan, tezini kendi yazmadan profesörlüğe yükselen adam var.. Derin devlet döneminde bunları da gördük. Paralelciler de farklı değil..
Azerbaycan’da gazetelerini dağıtan lise mezunu çocuk üniversiteye kaydolmuş ama, derslere girip okulu bitirememiş. 6 yıl orada kaldıktan sonra Türkiye’ye dönecek.. Abisini arıyor.
- Ne yapacağım şimdi. Türkiye’ye dönünce,
- Fakülte bitmedi mi daha?
- Derslere gidemedim ki,
- Sen hocaefendinin kitaplarını okumadın mı, o bir kaç üniversite okumaktan daha iyidir, orada arkadaşlar var işini hallet, bir diploma al, hatta bir de yüksek lisans al gel..
- Para isterler.
- İyi ya, arkadaşlar halletsin..
Bu şahıs gelmiş, evrakları YÖK’ten onaylanmış. Sonra Paralel vakıf üniversitelerinden birinde doktoraya başlamış. Adamın doğru düzgün lisans diploması yok, doktora talebesi.. Durum anlaşılınca bölüm başkanı tarih bölümündeki bu kişiyi bir devlet üniversitesine aktarıyor, Doğuda bir üniversitede doktorasını yapıp, bu kez Batıda bir üniversiteye yardımcı doçent olarak gidiyor.. Anlatılanlar insanın kanını donduruyor.. Bu iddiaların iddiacısı değilim, ama bu konuda tek hikâye de yok.. Daha vahimleri de var.. İnanmakta zorlanıyor insan.
Bir takım memurların terfisinde üniversitelerden alınan sertifikaların nasıl verildiğine de bakmak gerek. Üniversiteler bu kirli işlerin arenası olmamalı..
Bu konu HSYK’dan daha az önemli değil..
Eğer birileri kendi aralarında ideolojik, politik, mezhebi çekişmeler yüzünden bu makamları bir takım kriptolara kaptırırlarsa yazıklar olsun onlara.. Aday olması mümkün olarak dürüst insanlar bir araya gelip, aday olmayan hakem özelliğine sahip 10-20 kişilik bir istişare heyeti tarafından oylama yapılsın mesela. En fazla oy alan bir kişi aday olsun, ilk beşten 3 kişiyi de seçilen kişi kendine yardımcı seçsin mesela.. Benim doktora hocam, beni ille o aldırdı gibi sudan bahanelerle kimse kafasını da, oyunu da başkasına kiralamamalı..
Allah’tan korkun. Sizi gören bir Allah var.. Gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz, söylediğiniz, yaptığınız, söylemeniz gerekirken söylemediğiniz ve yapmanız gerekirken yapmadığınız her şeyi gören ve hesabını soracak bir Allah var..
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.