Pazar notları: Vermedikçe, yoksun!
Yaşamaya dair korkularımız dinsin, güvenimiz ve güvenliğimiz tam olsun diye alıp alıp biriktiriyoruz. Ve eşya veya eşyalaşmış duygular bizimle dalgasını geçiyor. İçimizi biriktirdiklerimizi kaybetme korkusu sarıyor.
Oysa vermekten geçiyordu var olmak, unuttuk!
Vermeyi hediye sanan ve gidip hediyeyi satın alan bir topluma dönüştüğümüz gün bitmiştik, fark etmedik. Korkarım, geriye kalan bir parça iyi yanımız da, yardım kuruluşlarına sms bağışları atarak kaybolup gidecek.
Ercan Kesal bir yazısında yolda torunuyla karşılaşırsa ağzına tıkıştırır da belki açlığını dindirir diye cebinde mendile sarılı etli ekmekle gezen dedesinden söz etmişti... Hatırlayınca ürperirim.
O dedelerden hala var mı?
"Alma"ya bu kadar odaklananlar, başkalarına sevinç verebilirler mi? Oysa bütün iyilikler sevinçle başlar. (Dikkat buyurunuz, eğlendirmekten değil, neşe vermekten; kuru hediyeden değil, sevinçten söz ediyorum!)
Bilgiyi bile eşya gibi biriktirmeye başladık.
O yüzden bilgili olan çok, bilge olan... Neredeyse yok!
Sevmek, sevgilisiz tek bir lokmanın bile boğazımızdan geçmemesiydi.
Şimdilerde önce ve hatta sadece kendimizi seviyoruz. Sonuç? Her şey hızla yutulup sindiriliyor.
Bizim seküler entelektüel camia kadar kendini bilmeyen çevre az bulunur.
Yalnızlığı överler ama mahalle dayanışmasından bir an bile uzak kalmaya tahammül edemezler. Hele "ben kafamın dikine giderim" iddiaları yok mu! Bunu becerebilen çok sayıda "sıradan" insan tanıdım ama mesela kafasının dikine giden solcu entelektüel hiç görmedim. Hep birbirlerini kollar ve mevcut trendlere göre iş yaparlar. Aralarından kazara bildiğini okuyan çıkarsa, ya marazi mızmızlıktandır ya da fena halde dışlanmıştır da çaktırmayıp bu duruma "beni sonraki kuşaklar anlayacak" havası kazandırmıştır.
Hiç yırtınıp durmayın! Sizin ki muhalefet etmek. Radikal değil, aktüel bir şey. Oysa muhalif olmak başkadır. İşe önce "evrensel değerler"den kuşkulanmakla başlamalısınız. Var mısınız buna!
Ya da söyleyin, şu "birey" denen şeye tapınmaktan vazgeçebilecek misiniz?
Hayır mı? O zaman geçiniz!
Kolonyalistler zalimdiler. Aime Cesaire'nin dediği gibi "zalimliklerini örtmek için öteki insanları hayvan gibi görüp davranmaya başlamış ama sonunda bu yüzden hayvanlaşmışlardı." Neokolonyalistler farklılar. Artık "yanlış yerde yaşayan talihsiz insan"muamelesi yapıyorlar... Emir vermiyor, haz veriyorlar. Dilimizi çalıp zihnimizi yönetiyorlar.
Tüccar hesapçılığıyla ara ara başımızı okşuyorlar. Ve zamanı geldiğinde kendileri yerine bizi birbirimize kırdırıyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.