Gerçeğin çıplak görüntüsüne bakınca...
Yazıya iki uzun alıntı yaparak girmek istiyorum. Önce onları okuyalım, sonra söyleyeceğim bazı şeyler var:
“Şiddet eylemlerini yönlendirenler arasında örgütün dağ kadrosunun da bulunduğu diğer bir tespit. Elde edilen bilgilere göre Bingöl’ün Genç ilçesi ile Diyarbakır’ın Lice ilçesi arasındaki geniş kırsal alanda bulunan PKK’ya ait Ape Musa Eğitim Kampı’ndan kent merkezine 100 kadar PKK’lı geldi ve sokak olaylarını koordine etti. O PKK’lıların bir kısmı şehirdeki faaliyetini ise sürdürüyor. Şehirde çok sayıda eve de olaylar için özellikle kalaşnikof model tüfekler, tabancalar ve mermiler depolandı.”
“Bölgedeki tüm Hüda-Par’lılar sakin değil. Günlerdir aldıkları tehdit telefonlarından bahseden partililer telefondaki sesin ‘Hüda-Par’dan ayrılmazsan olacaklardan biz sorumlu olmayacağız’ dediğini söylüyor. Bununla ilgili savcılıklara yapılan çok sayıda şikayet de mevcut. O şikayet dilekçelerinden birini gösteren Hüda-Par Bingöl İl Başkanı Hamdullah Tasalı, ‘Örgüt 1990’lara geri döndü. Ülkeyi de o günlere döndürmek istiyor. Eskiden bölge insanının 3 seçeneği vardı: Ya bizden olacaksınız, ya buraları terk edeceksiniz ya da öleceksiniz. Yine o konsepte geri döndü’ ifadelerini kullanıyor. PKK’nın tehditleri sadece telefonlarla sınırlı değil. Örgütün bölgede PKK dışında diğer siyasi hareketler içinde aktif olan vatandaşların kırsaldaki evlerinin yakılmasına yönelik talimat verdiği bilgisi güvenlik güçlerine ulaşmış durumda.” (Cihad Arpacık, Yeni Şafak, 29 ekim 2014)
“6-7 Ekim olayları, başta Mardin olmak üzere Arap nüfusu fazlasıyla tedirgin etti, ilk defa Mardin merkezde Arapların işyerleri, mağazaları tahrip edildi, halk günlerce evlerinden dışarı çıkamadı..... Bölgede Osmanlı’dan beri kurulu bir denge vardı; Kürtler, Araplar, Türkler ciddi sayılacak kavgalara girmeden bir arada yaşıyorlardı; .....Şimdi hali vakti yerinde olanlar mallarını mülklerini satıp Batı’ya göç etmeye başladılar. Mardin’in HDP’nin eline geçtikten sonra Arap nüfus tacize uğramaya başladı, semt pazarlarında bile alış veriş yapan kadınlara “Kürtçe konuşmuyorsan sana satış yok” demeye başladılar.
“PKK’nın kendinden başka hayat hakkına pek saygılı olmadığı 6-7 Ekim olaylarında açıkça görüldü. Kendisi dışındaki bütün grupların (AK Partililer dâhil olmak üzere, Hizmet, Hüda Par, Saadet Partisi, bağımsız İslamî gruplar, medreseler, okuma salonları vs.) işyerlerine, okullarına, mekânlarına saldırdı, vahşice insanları öldürdü. Bu saldırı ve tahripkâr tutum gelecekte PKK eğer Kürdistan’ın kurucu partisi olacaksa kimin hangi akıbete duçar olacağının somut işareti oldu.” (Ali Bulaç, 25 ekim 2014, Zaman)
Gerek Cihad Arpacık’ın “Güneydoğu’da neler oluyor?” başlıklı üç günlük yazısından aldıklarım, gerekse, Ali Bulaç’ın birkaç gün önceki yazısına yansıyanlar, herkes biliyor ki, Doğu-Güneydoğu’da mevcut olan gerçeğin, su yüzüne çıkan küçük boyutlarından ibaret. Ama sadece bu su yüzüne çıkan boyut bile, bölgede “Kamu düzeni” adına nasıl bir anormal durum yaşandığını ortaya koymaya yetiyor.
Başbakan Davudoğlu konuştuğunda alt alta sıraladıkları da, yol kesmeler, paralel yargı oluşturmalar, vergi tarh etmeler, illegal özerk alan oluşturmalar, tehditler, cinayetler vs... vahametin ürkütücü boyutunu sergilemeye fazlasıyla yetiyor.
Youtube’a konan Cizre’nin iki mahallesinde “özerklik ilanı”na ilişkin görüntüler de, orada yaşayan vatandaşların nasıl bir terör kıskacında olduğunu yeterince anlatacak nitelikte.
Yukarda alıntıladığım ilk paragrafta, Ape Musa Kampından söz ediliyor. O kamp orada kaç zamandan beri duruyor, sorusu, bence bölgede kamu düzeni adına epeyce zemin aşınması yaşandığının göstergesidir.
Soru şu: Çözüm süreci adına nelere katlanıldı ve ortaya çözüm sürecinin ipini çeken nasıl bir sonuç çıktı? Olay, Kürtleri sadece PKK’nın temsil etmesi gibi çarpık bir çerçeveye mi dönüştü? Ve o çerçeve, PKK’nın Kürtler üzerinde despotik bir hakimiyet kurması anlamına mı geldi?
Bugün MGK toplanacak. Ben burada MGK’ya Hükümete direktif verecek bir kurum gibi bakıp, terör gerçeğinden yola çıkarak yeniden bir üst irade oluşmasına yol açacak bir beklenti içine girmem.
Hükümet zaten gerçeği bütün çıplaklığı ile biliyor olmalı ve oluşturulan mini-MGK ile de çok daha fonksiyonel kararlar oluşturabilmeli, diye düşünürüm. Buna rağmen bugünkü MGK gündeminde, bölge fotoğrafının en net şekliyle ortaya konması ve bir irade beyanının ortaya çıkması zaruridir.
Ardından da Hükümetin, dağınıklığa prim vermeyen, odaklaşmış bir zihinle çözüm sürecini ve terörle mücadeleyi birinci öncelik olarak gündemine alması kaçınılmazdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.