H.Celal Güzel

H.Celal Güzel

Çevre tartışması

Çevre tartışması

Sevgili okuyucular, geçen hafta ilgi çekici bir çevre tartışması gündemde yer aldı. Başbakan Erdoğan’ın, Rize’de yaptığı bir konuşmada hidroelektrik santrallerine karşı çıkan çevrecileri eleştirerek, ‘Boş vakitlerinde bu işi yapıyorlar. Asıl çevreci benim. Ben çevrecinin daniskasıyım’ demesi, bermûtad CHP’lilerde ve çevrecilerde tepkiye sebep oldu.
Başbakan, özellikle Belediye Başkanlığı döneminde çevre konusunda yaptıklarını saydı. İstanbul’un su meselesini nasıl hallettiğini ve İstanbul’u nasıl yeşillendirdiğini anlattı. Lâkin, çevrecilerin ve çevreci geçinenlerin saldırılarından kendini kurtaramadı.

Gerçek çevreciler-tören çevrecileri
Efendim, naçizane bendeniz de çevreciyim. Lâkin, Başbakan’ın söylediği gibi, boş vakitlerinde bu işi yapan ‘tören çevrecileri’nden değilim. 1995 Ağustosu’nda yayımladığım, Yeni Türkiye’nin 775 sayfalık ‘Çevre Özel Sayısı’ hâlen bu konuda hazırlanmış en muhtevalı eser olma vasfını devam ettirmekte ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Türkiye’de iki türlü çevreci vardır: Birinci gruptakiler, çevre konusunu bilimsel şekilde inceleyenler, çevre politikaları oluşturanlar, çevre yönetimi, plânlaması, ekonomisi ve hukuku ile uğraşanlar ve çevre altyapısını gerçekleştirenlerdir. Bunlar gerçek çevrecilerdir. Bu gruptaki çevreciler, ilk olarak merhum Özal’ın müsteşarlığı sırasında Devlet Plânlama Teşkilâtı’nda ‘Çevre Sektörü’nü kurmuşlar; daha sonra da Çevre Bakanlığı içinde çalışmalarına devam etmişlerdir. Bu gruba, bazı değerli akademisyenleri ve TEMA, ÇEKÜL gibi önemli icraatları olan gönüllü kuruluşları da dahil edebiliriz.
İkinci grup, Başbakan’ın eleştirdiği gösteri ve törenlerle çevreci olduğunu iddia edenlerdir. Bunların başında da ‘Greenpeace’ gelir. Sanayileşmiş ve çevrenin ırzına geçmiş ülkelerde bu kuruluşun bazı faydalı ve etkili eylemlerde bulunduğunu kabul etmekle beraber, Türkiye’de bu ve benzeri ‘çevre şovları’nın fanteziden öteye değer taşımadığını ve ülke için önemli bazı yatırımları engellediğini düşünüyoruz.

Nükleer enerji ve Türkiye
Efendim, boş zamanları değerlendirme faaliyetlerine de olumsuz bakmamalıyız. Lâkin, bu faaliyetler, eğer Türkiye’nin gelişmesi için zorunlu bazı icraatları engelliyorsa, artık zararlı hâle gelmiş demektir.
Türkiye, dünyada 1970’lerden sonra yapılan bütün uluslararası çevre toplantılarına iştirak etmiştir. Bu toplantılarda, sanayileşmesini çevreyi istismar ederek tamamlamış ülkelerin üretimin maliyetini artırıcı tekliflerine karşılık, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere haksız şekilde baskılar yapılagelmiştir.
Çevre konusundaki duygusal ve tek taraflı gösteriler, Türkiye’nin nükleer enerji alanında geri kalmasına yol açmıştır. Bugün çevreci geçinen gelişmiş Batı ülkelerinin büyük çoğunluğu, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını nükleer enerjiden karşıladığı hâlde, Akkuyu’da kurulacak nükleer santral, 30 yıldır ikinci grup çevreciler tarafından engellenmektedir. Şimdi aynı durum Sinop santrali için de ortaya çıkmaktadır.

Çevreci atalarımız ve modern dünya
Efendim, aslında geçmişe baktığımızda, Müslümanların ve Türklerin gerçek çevreciler olduklarını görürüz. Lâkin, bu konuda atalarımıza ve şanlı tarihimize lâyık olduğumuz pek söylenemez. Kapitalizmin acımasız sanayileşmesi ve tüketim toplumunun bulaşıcı çılgınlığı, Türkiye’yi de uzun zamandır girdabına çekmiş bulunuyor.
Peygamberimiz, ondört asır önce Medine’nin etrafını plânlı bir şekilde ağaçlandırıp, ‘fidan dikme’, temizlik ve tasarruf üzerine en güzel kuralları koymuşken; Fatih Sultan Mehmet, beş asır önce modern çevrecilerin bugün dahi ulaşamadığı bir anlayışla icraatta bulunmuşken; Atatürk, ağaç kesmemek için Köşkü’nün yerini değiştirmişken; bizim cânım Türkiyemiz’i nasıl çölleştirdiğimiz cümlenin malûmlarıdır.
Sanayileşmiş ülkelerin 19. ve 20. yüzyıl barbarlıkları doludizgin dünyayı tahrip ettikten sonra, ünlü Kızılderili Reis’in 150 yıl önceki kehaneti gerçekleşmiş ve ‘Beyaz adam kendi çöplüğünde boğulmaya’ başlamıştır. Batı’nın her türlü uygulamasını marifet zanneden Türk aydınları da, çarpık kentleşme, denetimsiz sanayileşme ve kamçılanmış tüketim ekonomisi ile ‘cennet vatanı’ lâle bahçelerinden çöp yığınlarına dönüştürdüklerinin farkına varamamışlardır.
Türkiye’nin en büyük çevre sorunu olarak kabul edilen toprak erozyonundan daha da kötü bir felâket, bir zamanların kanaatkâr, tutumlu Türk halkının yerine, devamlı tüketen, kirleten, rantiye ve tatminsiz bir halkın geçmesi ve değer hükümlerinin erozyona uğraması olmuştur.

Çevre bilinci
Sevgili okuyucular, Kızılderili Reis’in deyimiyle ‘Batı’nın Beyaz Adamı’, çevreyi kirletti; kendi sanayileşmesi ve menfaatleri için dünyayı mahvetti; atmosferdeki ozon tabakasını delip gezegenimizi bir felâketin eşiğine sürükledi. Sonra da bu kirlilikte en az payı bulunan gelişmekte olan ülkelere dönerek ‘çevre bilinci’ vermeye kalkmazlar mı, işte asıl buna kahroluyorum.
Yeni bir çağın başlangıcında, Türkiye’nin artık -Başbakan’ın da eleştirdiği- ‘tören çevreciliği’nden uzaklaşarak gerçekçi çözümlere el atmasının zamanı gelmiştir. Türkiye, bazı problemlere rağmen, çevre konusunda mevzuat ve kurumsallaşma bakımından uluslararası çerçevede bir hayli mesafe almış durumdadır. Esas mesele, kirlenmenin önlenmesinden daha ziyade, kaynakların rasyonel kullanılması için kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri iyi tespit edebilmektir. Ekonomik açıdan çevre, yatırım gerektiren bir alan olmakla birlikte, bir dönem sonra maliyetini telâfi edici maddî ve manevî kazançların sağlanacağı muhakkaktır.
Unutmayalım ki, çevre konusunda Türkiye, Batı’ya göre henüz daha avantajlı durumdadır. Yeter ki daha fazla gecikilmeden bir ‘çevre bilinci’ oluşturulabilsin...
Yapılan çeşitli araştırmalar mutluluğun sadece refah ve tüketimle ilgili olmadığını ortaya koymuştur. Geleceğin dünyasında, ya sınırsız ve tükenmez(!) yeni bir enerji kaynağı bulunacak, ya da insanlık kendisine çeki düzen vererek bu tüketim çılgınlığından vazgeçecek ve torunlarımıza, dedelerimizin mütevazı dünyasının mutluluk kapıları yeniden açılacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H.Celal Güzel Arşivi