Bozkurtlu bayrağı savunan M. Kemal için bayrak yürüyüşü anlamlı mıdır?
“Cumhuriyeti kurtarmak için Atatürk ve bayrak yürüyüşüne katılın” mitinglerindeki trajik-komikliği ve sahteliği anlamak için M. Kemal’in, Müslüman ecdâdımızın din ü millet fikrinden neşet eden ay yıldızlı Türk bayrağını değiştirmeye teşebbüs etme düşüncesini ve faaliyetlerini bilmek gerek.
Türk Bayrağı, rengini şehitlerin kanından, ilhamını da kan gölüne yansıyan ay ve yıldızdan aldığı mâlûm. Herkesçe bilinen bu bilginin dışında İslâmî mânası resmî ideolojinin “millî eğitim” ve üniversitelerin târih kitaplarında yer almaz. Çünkü Türk bayrağının taşıdığı İslâmî mâna, Atatürkçü Cumhuriyetin laik Türk ulusu projesine uygun olarak gizlenmiş ve bilinmesi yasaklanmıştır.
HİLÂL, ALLAH’IN; YILDIZ, HZ.PEYGAMBERİMİZİN İSMİNİN SEMBOLÜDÜR
Ay yıldızlı bayrak İslâmlaşmış Türklerin bayrağıdır. Hilâl, Allah (c.c.)’ın; yıldız ise Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in isminin yazılışını temsil eder. Diğer İslâm devletlerinin bayrağında da hilâl ve yıldızın bulunması bu sebeptendir. Hilâlin Allah (c.c.) isminden, yıldızın ise Efendimiz (s.a.v)’in isminden alındığını her Müslüman bilir. Hilâl ve yıldızın bir sembol olarak İslâmî mânasını yanlışa düşmemek için âlimlerin tesbitini hülâsa ederek anlatmak istiyorum:
Müslümanlar, Kur’ân harflerinin ilahî tevafukundan dolayı bayrak üzerine Allah (c.c.)’ ınzâtı ve ismi tenzih edilerek, harf ve ebcedi bakımından aynı mânayagelen hilâl kelimesini sembol yapmışlardır. “Hilâl” kelimesinde bir “He”, bir “Lam”, bir “Elif” ve yine bir “Lam” harfleri bulunmaktadır. Allah (c.c.) kelimesi de yine bir “Elif”, iki “Lam” ve bir “He” ile yazılmaktadır.
Yıldız ise âlimlerin tesbitiyle şöyle tasvir edilmektedir:
“Yıldız, Muhammed yazısının şeklidir. Hz. Peygamberim (s.a.v.)’in ismi yazıldığında birinci “Mim” harfinin başı “Ha” harfinin dirseği ile ikinci “Mim” harfinin kıvrımı ve “Dal” harfinin alt ve üst kanadı beş tane çıkıntı meydana getirir ve bir yıldız şeklini alır.” Buna göre yıldızın beş çıkıntısı, beş olan İslâm'ın şartlarını da sembolize eder. Böylece Hilâl, Allah (c.c.) inancını, yıldız ise Hz. Peygamberimiz (s.a.v)’e bağlılığı dile getirir.
Ay yıldızlı bayrakla ilgili âlimlerin tesbitlerinden öğrendiğim bir başka şey de Sultan Abdülmecit döneminde kabul edilen bayrağın al renkli olması “Vatan için cihat yapmak ve şehit olmak'” anlayışının karşılığıdır. Osmanlı asırlarında câmi ve kışladaki ders nizamı da, Mehter Takımı’nın nöbet vurma sırasında aldığı şekil de hep hilâl şeklindedir. Bir rivayete göre, Hz. Peygamberimiz ( s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicret ederken gökyüzünde hilâl ve yıldız şekli vardı.
Bundan dolayıdır ki Osmanlı sancaklarında hilâl İslâm'ı ve hicreti sembolize eder. Osmanlı Türklerinin kullandığı üç hilâlli sancak İslâm’ı güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyaya yayma fikrinin sembolüdür.
İstiklâl Marşı’mızda “Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl / Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl” mısralarında bayrağa ve hilâle yapılan hitap Allah (c.c.)'a yalvarıştır.
Bundandır ki, millet-i beyzâ’yı ve Müslüman Türk olan herkesi ulvî heyecandan titreten ay yıldızlı bayrağı, Allah (c.c.)’a îmanla, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’e bağlılıkla, Osmanlı-İslâm medeniyetiyle, İ’lâ-yıKelimetullah’la ve câmi ile ünsiyeti olmayan M. Kemal’in adıyla “özdeşleştirmek” ve onun adına “bayrak yürüyüşü” yapmak anlamlı değildir.
ÇÜNKÜ, M. KEMAL BOZKURT MOTİFLİ BAYRAK TEKLİF EDER
Osmanlı dönemi Müslüman Türklerin dinî cihetiyle figürlü tasvirlere rağbet etmediğini okuyanlar bilir. Devlet arması olarak Sultan Tuğralarını, 2. Mahmut’tan itibaren de Osmanlı Devleti Armasını kullanmışlardır. M. Kemal, Osmanlı- İslâm ve kendi ifadesiyle “Arapçılığı” çağrıştırdığı için “Bozkurt” motifini İslâm’ın siyasi ve sosyal gücünden arındırılan ve seküler hâle getirilen Cumhuriyetin sembolü olarak paraların ve pulların üzerine koydurarak öne çıkarır. Pulların üzerinde eski Yunan efsanelerindeki tanrı-insan figürlerinden taklit edilen belden yukarısı ve baldırdan aşağısı çıplak, matruş yüzlü bir beşerin önünde diz çökmüş bir bozkurt resmi bulunduğu yılları İslâmî değerlerine yapılan bir zulüm olarak yaşadı bu millet.
DEVLET ELİYLE İSLÂMÎ MOTİFLER YERİNE BOZKURT MOTİFLERİ HIZLA YAYILIYOR
Maarif Vekâleti, M. Kemal’in tâlimatıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet armasını seçmek için 1925’te bir yarışma açarak, İslâm medeniyetinden kopma faaliyetlerini başlatır. Türk dili, tarihi, edebiyatı, folkloru vb. alanlarda araştırmalar yapmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan Türkiyat Enstitüsü (daha sonra Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü)’nün amblemi, yine M. Kemal’in emriyle “meşale tutan bir Bozkurt’tu.” (Paşaların Hesaplaşması, Mustafa Armağan)
Kahramanmaraş’ta 1936 yılında yine M. Kemal’in emriyle “Bayrak Tutan Bozkurt” anıtının yapıldığını üzülerek öğreniyoruz. Anıtta direğe bayrak çeken bir kurt heykeli var. Anıtın kaidesinde, “28 İkinci Teşrin (28 K asım 1919) 1919′da Türk Maraş silâh gücü ile inen bayrağını iman gücü ile yeniden dalgalandırdı. 1936” yazıyordu. Bu meşum heykelin daha sonra kaldırıldığını öğreniyoruz. Bu hayırlı vak’ayı gerçekleştiren kişi ve kişilerin kim olduğu resmî olarak belli değil.
Yine M. Kemal’in emriyle çıkarılan Bozkurt markalı sigara, dergi, kitap ve dernek adlarını saymaya gerek var mı? Öyle ki çalışma masasında çağırma zili olarak bozkurt motifi kullanıyordu. Bu şekilde çağırma zilleri günümüz laik Türkçü-milliyetçi kuruluşlarda bir hayli yaygındır. Zile basıldığında kurt ulumasına benzer bir ses ortalığı kaplar.
Dahası var, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın amblemini " Kurtbaşı" olarak teklif eder. Ankara Üniversitesi'nin diplomalarının alt köşesine "Kurtbaşı" amblemi koydurur. Devrin meşhur ressamı İbrahim Çallı’ya, İslâm öncesi Türkler’in bozkurt rehberliğinde Ergenekon’dan çıkışını temsil eden bir yağlıboya tablo yaptırması onun, devleti İslâmî sistemden uzaklaştırmak istemesi kadar İslâmî sembollerden de hızla kopmaya çalıştığını gösteriyor.
Bozkurt figürüne bu kadar değer veren M. Kemal, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ay yıldızlı bayrağında Bozkurt figürünün olmasını düşünmesi ve gerçekleştirmek istemesi bu iptilânın ardından hızlanmaya başlar. Atatürkçü yazar Enver BehnanŞapolyo, M. Kemal’in Yaveri Muzaffer Kılıç’a “Atatürk bayrağımızı değiştirmeyi düşünüyor mu?” diye sorar. Yaver ona “Evet, M. Kemal’in Atalarımızın kullandığı gök renkli bayrağını yeni devletin bayrağı olmasını düşünüyor” der.
Şapolyo şunları anlatır: “Atatürk’ün Türk Bayrağı olarak, Gök Bayrağı kabul edeceğini, üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a sormuştum. Dedi ki: Atatürk, Cumhuriyetin resmî bayrağını Gök Bayrak olarak kabul etmeği düşünmüştü, fakat bu hususta biç bir neşriyat yapılmadığından, bu bayrağı kabul etmediler. Atatürk mavi rengi, yani Turkuvaz rengini severdi. Çünkü bu renk eski Türk bayrağının rengi idi.” (Mustafa Armağan’ın “Atatürk ‘bayrak inkılabı’ da yapmak istemiş” yazısından)
M. KEMAL: “AY YILDIZLI BAYRAK OSMANLI’YI VE ARAP DÜNYASINI ÇAĞRIŞTIRIYOR”
Celâl Bayar’ın damadı Ahmet İhsan Gürsoy, kayınpederinin kendisine, “Atatürk’ün Türk Bayrağı’nı değiştirmeyi düşündüğünü, ancak bu düşüncenin kabul görülmeyeceğini düşünerek bundan vazgeçtiğini” söyler. Damadın dediğine göre, M. Kemal, “Ay yıldızlı bayrak, Osmanlıyı ve Arap dünyasını çağrıştırdığı gerekçesiyle değiştirmeyi düşünmüş; düşündüğü bayrak da Göktürkler’in mavi fon üzerinde profilden görünen kurt başıymış.”
Katıksız Atatürkçü olan Can Dündar da aynı şeyleri anlatıyor: “Atatürk ay yıldızlı bayrağı, Osmanlı’yı ve Arap dünyasını çağrıştırdığı gerekçesiyle değiştirmeyi düşünmüş ve bunu dönemin başbakanı Celal Bayar’a söylemişti. Bu bayrağın hem genç Cumhuriyet’in geçmişten kopuş çabasını engellediği kanısındaydı, hem de üzerindeki ay yıldızın ilk bakışta Arap dünyasını akla getirdiğine inanıyordu. Oysa o, yeni Türk devletine bir ulusal kimlik kazandırma çabasındaydı. Bu bayrakla o kimliği kanıtlamak mümkün değildi. Yerine düşündüğü, Göktürklerin bayrağıydı: Mavi fon üzerinde profilden görünen yeşil bir kurt…” (Candundar.com. yayın tarihi 08.11.2001).
BOZKURT, İSLÂM’A KARŞI ÇIKARILMIŞ LÂDİNÎ BİR MOTİFTİR
İslâm medeniyetinden uzaklaşma faaliyetlerinden biri olan bozkurtlu bayrak teşebbüsünün ardından, Avrupalı Türkologların maksatlı kitaplarından iktibas edilen bozkurt rehberli Ergenekon efsaneleri ve edebiyatı M. Kemal’in emriyle devletin resmî edebiyatı hâline gelir. Bu edebiyata göre bozkurt üç şeyi sembolize ediyor. “Süt veren bozkurt, atayı; yol gösteren bozkurt, rehberi; tehlikelere direnen bozkurt, kurtarıcılığı anlatıyor.
Milli Eğitim Bakanlığının girişine İslâm öncesi Türklerin Ergenekon'dan çıkışını temsil eden bir resim yaptırır. Türk İzci Ocağı bünyesindeki çocuklara "Yavru Kurt" ismini koyar.
Atatürkçü Cumhuriyete büyük katkıları olan Türk Ocakları'nın ambleminin de bozkurt olduğunu hatırlamak gerek. Laik Türkçülerin ileri gelenlerinden Fuat Köprülü'nün “Türkiyat Enstitüsü'nün ambleminin nasıl olması gerektiği” sorusuna verdiği cevap M. Kemal’in anlayışıyla aynıdır:
“Karlı Tanrı Dağları'nın önünde elinde meşale tutan bir Bozkurt olsun, Bu meşale, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon'dan çıkmamızda kılavuz olan Bozkurt, Türklüğün Anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin.”
İSLÂM KAHRAMANLARINA KARŞI “BOZKURT M. KEMAL”
1926 yılında Türkiye’nin, adını bizzat M. Kemal’in koyduğu Bozkurt adlı yolcu gemisi Fransız Lotus gemisi ile Ege Denizinde çarpışır. Bozkurt gemisi batar ve sekiz Türk denizcisi boğularak ölür. Lotus gemisinin kaptanı tutuklanır ve hapis cezasına çarptırılır. Dâva, Lahey Adalet Divanına intikal eder. 7 Eylül 1927’de Türkiye’nin hukuka aykırı davranmadığına karar verilir. Bu kararla birlikte, geminin adı ve Türk milletinin sözde “millî simgesi, Türk özgürlük ve bağımsızlığının timsali olmasından” ötürü Türk heyetine, M. Kemal’e verilmek üzere tunçtan bir Bozkurt heykeli armağan edilir. (Mustafa Armağan’ın a.g. yazısı)
Kendisine “Bozkurt” denilmesinden çok hoşlanan M. Kemal, döneminin Adalet Bakanı olan Mahmut Esat'ın "Bozkurt" soyadını almasını ister ve bir yolcu gemisine "Bozkurt" adının konulmasını teklif eder. Petrol Ofisi'nin "bozkurt" arması da onun emriyle plânlanmıştır. Yabancı devlet başkanları tarafından hediye olarak "Bozkurt" heykeli gönderilmesine çok sevindiği anlatılır.
M. Kemal’in1930’da tarihçilere ‘Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabında ve okullar için hazırlanan ders kitaplarında bir bozkurt önderliğinde Orta Asya’dan çıkan Türklerin dünyaya nasıl yayıldıklarını gösteren haritalar koydurduğunu unutmadan belirtelim.
İslâm öncesi Türklerde bozkurt, neslin devamını sağlayıcı, kurtarıcı ve yol gösterici olarak kabul edilen bir totemdir. Türk efsanesinin başlangıcı ve İslâm’la tanışmayan Türkler’in atası olarak kabul gören bozkurt “ecdat totem” olarak kutsanmış ve dolayısıyla Oğuz Kağan’a, “Gök yeleli”, “Gök tüylü” bir kurdun yol gösterdiğine inanılır.
Bir edebiyat çeşnisinde öte bir değeri olmayan “Kurt’tan Türeyiş Efsanesi”, İslâm öncesi Türk efsanelerinde Kurdun beslediği küçük bir çocuktan bir milletin nasıl ürediği anlatılır. Kurdu bazen soylarının kökeninde, bazen de Tanrı’yla insan arasında görmüşlerdir. Hattâ kurdu, Tanrı’ nın yeryüzündeki şekli ve Tanrı’ nın bir elçisi olarak görülmüştür. Dahası, savaşçılığı ve savaş ruhunu, hür olmayı, hızı ve tabiatı temsil eder.
Nihat Sami Banarlı, “Türkler, anayurtlarının bu müthiş varlığına önce Tanrı diye tapmışlar, sonra kendilerinin bozkurt soyundan geldiklerine, böylelikle birer bozkurt olduklarına inanmışlardır” demektedir. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı kitabında kurt motifinin İslâm öncesi Türklerde kudsiyet atfedildiğini anlatır: “Türklerin kutsal kurtlarının rengi gök idi. Çünkü o, Tanrı tarafından gönderilmiş bir elçiden başka bir şey değildir. Tanrı Kurt şekline girerek, Türklere görünüyor ve onlara başarı yolu açıyordu. Onun için de, kurdun rengi ‘Gömgök’ idi.”
BOZKURT, PAGAN KÜLTÜRLERDEN GEÇMEDİR
Bir başka görüşe göre Kurt, eski Türkler’de totem veya din sembolüdür. Kurt’un “Bozkurt” olarak tanımlanması ona verilen “Tanrısallık özelliğindendir.” Bozkurt, gök yeleli kurt, gök kurt gibi adlandırmalarda “boz” veya “gök” nitelemeleri, gök bağlamında renk benzetmesi olduğu gibi “Tanrı” olarak da tavsif edilir.
İslâm öncesi Türklerin ataları olarak görülen Hsiung-nu ( Hsiung-nu= Hun) halkında (MÖ 1700 - MS 300) ve bunlardan sonra gelen Türk halklarında, kültürlerinin önemli bir unsuru olarak görülür. Türkler, Tengri tarafından gönderilen Asena adında bir dişi kurdun ilk hükümdarlarının annesi olduğuna inanmış ve kurdu kutsal saymışlardır. Kurtlar kutsal sayılır ve göğe doğru uluyarak Tengri'ye dua ettiğine inanılırdı. Kurt resimleri bazı eski Türk bayraklarında yer almış ve Türk ordusunun başında bulunan kimseye "kök börü" (mavi kurt ya da gök kurdu) denilmiştir. Kurdun eski Türk kültüründeki yerini gösteren bir kanıt da, bir çocuğu emziren dişi kurdun, MS 6. yüzyılda kabartma olarak Bugut dikilitaşına kazınmış resmidir. (İbrahim Kafesoğlu (Türk Milli Kültürü).
Öyle ki pagan kültürünün bir yansıması olarak kurt eski Roma kültüründe de Roma şehrinin kurucuları Romulus ve Romus’u emziren kutsal bir yaratıktır.
Sözün hülâsası, bozkurt figürünün yaygınlaştırılması ve devletin millî bir motifi olarak öne çıkarılması, Atatürkçü Cumhuriyetin İslâm medeniyet değerlerini ve mânasını unutturmak politikasının bir ürünüdür. İslâm öncesi çağlara ait bir motif olan bozkurt figürünü İslâmlaşmış Türk bayrağıyla değiştirmek isteyenlerin zihniyetine karşı şuurlu olmak gerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.