Yıldızlararası... Bu dünya bitti!
Kapı kapandı, ışıklar söndü.
Pek yakında, gelecek program falan, hepsi perdeden geçti,sıra yılın en iddialı bilim kurgu filmini seyretmeye geldi.
İşte o an anladım. Bu dünya artık ölüyor, kesin! Hatta öldü!
Bir dakika, yanlış anlamayın!
Filmin konusundan söz etmiyorum.
Sinema salonunda film izleme alışkanlığından, o karanlık ve sessiz ortamda beyazperdeye odaklanmaktan söz ediyorum.
Bitmiş bu iş!
Ve bana sorarsanız, geri dönüşü yok.
Boşuna zorluyoruz! Daha başlangıç jeneriği sırasında arka sıradaki yeniyetmelerin telefonları çalmaya başladı. Açmazlar diye mi düşünürsünüz.
Tabii ki, film boyunca gelen her telefonu cevapladılar.
Açsalar bile uzun uzadıya konuşmazlar mı dediniz içinizden.
Hayır! Elbette konuştular.
Aynı sırada biraz ilerimde oturan genç ise filmi elindeki aygıttan mesajlaşmayı sürdürerek izledi. Üstelik antraktta arkadaşına "çook iyi film bea!" dediğini de işittim. Gayet samimi bir coşku içindeydi.
Huysuz ihtiyarlık falan yapmıyorum.
Hatta mobil iletişim çağında bu davranışların kaçınılmazlığını ve artık eski film izleme biçimimizin anormal kaldığını anlatmak istiyorum
Gelelim filme...
Yıldızlararası/ Interstellar kariyerinde çarpıcı filmler bulunan Christopher Nolan'ın elinden çıkmış. Senaryoyu da Nolan kardeşler yazmış.
O yüzden de Yerçekimi/ Gravity gibi kuru bir filmle karşılaşacağınızı düşünmeyin.
Konusu şöyle...
Dünyanın işi bitti bitecek.
Atmosfer toz bulutlarıyla kaplı.
İnsanlık sona yaklaşıyor.
Geriye kalan tarım da bitmek üzere. Bir tek mısır tarlaları var.
Malum, Hollywood en katı kıyamet senaryolarında bile teknolojiyi devreye sokuyor.
O yüzden gizlice çalışmalarını sürdüren NASA var. Harıl harıl yeni bir hayat, yeni bir gezegen arıyorlar.
Film klişenin hakkını veriyor: Tam bir görsel şölen. Üstüne Nolan kardeşlere özgü düşünsel labirentler; mantık hatalarını önemsizleştiren bilimsel fanteziler ve güçlü bir baba- kız ilişkisi ekleyin.
Bütün bunlardan hoşlanıyorsanız, filme mutlaka gidin.
Merak edenler için söylemekte mahzur yok! Büyük zorluklardan geçerek de olsa "insanlık" bu filmde de başarıyor!
Hatırlarsınız, Yerçekimi'ni izledikten sonra burada şöyle yazmıştım: "Bir kere de başaramayın, beceremeyin, kaybedin!
Ki, meselenin büyüklüğüyle derinlemesine yüzleşelim."
Tabii benimki de şapşallık!
Hollywood "kaçmak" için var. Bazen romantik komedi filmleri yoluyla acısız ilişkilerin var olduğu hayaline, bazen bilimkurgu filmleri yoluyla başka bir gezegen buluruz umudunakaçmak için...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.