Bedelli Askerlik Meselesi ve Çözüm Süreci
Malumunuz pek çok Avrupa ülkesi, “Soğuk Savaş Dönemi” sonrası, tehdit algısındaki değişimin de etkisiyle, mevcut ve müstakbel tehdit değerlendirmeleri ve güvenlik ihtiyaçları kapsamında, “kendilerine özgü olmak” ilkesinden taviz vermeden, kendi ülkelerinin şartları içerisinde askere alma sistemlerini yeniden yapılandırmıştır…
Türkiye’de ise, mevcut zorunlu askerlik uygulamasının yeniden yapılandırılması konusunda sayısız tespitlerde ve önerilerde bulunulmasına rağmen, ne tam profesyonel ne de karma bir orduya geçiş konusunda net ve istikrarlı bir çizgi yakalanamadı. Bunun en önemli sebeplerinin başında; kimin elinim kimin cebinde olduğunun bilinmediği farklı yönetim problemleri, kurumsal çatışmalar, iletişimsizliğin ve verimsizliğin artması geliyor. Geçmiş siyasi iktidarlar gibi mevcut siyasi iktidar da meseleye sadece, zorunlu askerlik süresi ve askerlik vazifesini çeşitli nedenlerle ve niyetlerle ertelemeyi başarmış (!) kitlenin para karşılığı ifa etmesiyle ve askerlik süresiyle sınırlı kalacak düzenlemeleri gündeme taşıtarak bakmıştır! Problemlerin köküne ve nedenselliğine inerek, yeni ve yerinde çözümler üretememiştir. Sıkıntı ve kabahat sadece siyasi iktidar kaynaklı değil tabii ki… TSK açısından olaya baktığımızda, toplumsal kültür ve TSK’nin kurumsal kültürünün statü ayrımı ve farklı kategoriler yaratma noktasında sergilediği olumsuz eğilimler, askeriye içerisinde rütbe ve sınıf hiyerarşisi ile özlük hakları temelli çatışmalar sistemi daha da karmaşık hale getirmiştir.
Tamam, askerlik sistemimiz köhne ve sosyal yenilenememişliğin sembolü haline gelmiş durumda… Sürekli kaçak üretiyor. Gelinen aşamada tehditler ve güvenlik problemlerinin seçimi ve değerlendirilmesi noktasında bu soruna ve belirsizliklere çözüm üretileceği yerde yaraya tuz biber ekecek istismarlarda ve yöntemlerde ısrar ediliyor!
Akdeniz’de suların yeniden ısınmaya başladığı, Doğu ve Güney komşularımızda etnik ve mezhep temelli iç savaşların arttığı, çevremizde sınırların yeniden çizilmeye başlandığı, ülkelerin parçalanıp içerisinden birkaç suni devletçiğin yahut özerk yapıların temellerinin atıldığı, “ülke ne olacak”dan önce, “ben ne olacağım”ın derdine düşenlerin sayısının hızla arttığı, egemenlik haklarımızın ağır hasara uğratıldığı, ülkemizin bir bölümünün idari-askeri anlamda ayrılıkçı gruplara terk edildiği, Çözüm Süreci’nin nimetlerinin sürekli olarak terör örgütü hanesine işlendiği, hâla “analar ağlamasın” sığlığında kulaç atmaya çalışan Çözüm Sürecini yöneten siyasi ve bürokratik kapasitenin gelinen aşamada "lütfen iki yıldır kaybettiğimiz alan hâkimiyetini bize geri verin" başlığı altında müzakerelere devam kararı aldığı şu günlerde; mevcut zorunlu askerlik uygulamasının, bu konudaki yapısal sorunların ve “Bedelli Askerlik” tartışmalarının tekrar gündeme gelmesini manidar bulanlardanım. Hatta ülkenin içerisine düştüğü mevcut durum ve şartlar açısından bakıldığında, gerek içerik gerekse kapsamı çerçevesinde “Bedelli askerlik” konusu “dış müdahaleye” açık hale gelmiştir. Başlı başına bir “Güvenlik Sorunu” dur. Çünkü:
1-) Kabine ve ülke gündemine taşınan bu yeni “Bedelli Askerlik” meselesinin asıl nedeni ‘etnik bölücülük’tür. Şu anda alan hâkimiyetinin yitirildiği bölgede KCK, Kürt gençliğinin sayısal bilgisine bütün/detay şeklinde tam hâkim haldedir. Çözüm Süreci nedeniyle dibe vuran devlet otoritesi sayısal bilgileri kamuoyu ile paylaşmıyor ama köpeksiz köyde değneksiz gezen KCK, onbinlerce Kürt gençliğinin TSK’de askerlik yükümlülüğünü yerine getirmesine karşı engelleyici ve etkin haldedir. Bu çok ciddi bir sorundur.
2-) 6-11 Ekim ayaklanma ve yağmalama süreci sonrası “kamu güvenliğini önceleyeceğiz, bir daha böyle bir şey yaparsınız bozuşuruz” kıvamında bir ciddiyetsizlikle yürütülmeye devam edilen önümüzdeki yeni müzakere sürecinde “Bedelli askerlik ve hangi yaş aralığına hitap edeceği, parasal bedel, er ya da geç askerliğini yerine getirmek istemeyen Kürt gençlerinin toplam bedelli içindeki payı” gibi konuların müzakere masasında tartışılmaya başlandığına dair haberleri sağır sultan bile işitti! Devlet kavramını iğdiş eden siyasi ve bürokratik elit şu anda TV’lerde her akşam gördüğünüz kozmopolit İslamcı ve ayrılıkçı Kürt yazar-yorumcu takımına şimdiden siparişi verdiler! Önümüzdeki günlerde bu akredite kitle “Kürt sorununda askerlik yükümlülüğü” konusunun netleştirilmesine yardımcı olacaklar! MİT-Öcalan Müzakere Süreci’nde bedelli askerlik, Kürt gençlerinin TSK’de askerlik yükümlülüklerini ifa etmesi/etmemesi, kamuoyuna yansımayan temel çekişme parametresindendir.
3-) Siyasi iktidarın Bedelli Askerlikle kamuya gelir temini söylemleri, onca israfın sınırsızca yapıldığı ve her türlü kirli ekonomik networkun dokunulmazlığının sağlandığı bir dönemde “siyasi örtme”den başka bir şey değildir!
4-) Her seçim öncesinde her türlü gelişmeyi “bana ne faydası var?” bakış açısıyla karşılamakta oldukça mahir olan siyasi iktidar içerisinde, yavaş yavaş önce kamuoyu algısı nezdinde daha sonra mevzuat anlamında “sivilleşme mekaniği” maskesi altında bedelli askerliği kalıcı hale getirmeyi talep edenlerin sayısı da hayli fazladır. Zaten AKP seçmen tabanının siyasi hassasiyeti, aynı tabanın sosyo-ekonomik profili, bedelli askerliğe ziyadesiyle yatkındır.
Hülasa,
Deşifre edilen Oslo tutanaklarına ve İmralı tutanaklarına bakın; terör örgütü ile müzakere masasına oturan bürokratik ve siyasi kadro, terör örgütünün silahını bırakıp sınır dışına çıkması ön şartından ve ısrarından çok “seçim öncesi aman ha ortamı terörize etmeyin; yoksa biz gideriz başkaları gelir” argümanlarıyla pazarlığa oturuyorlar! 2015 Genel Seçimi’ne çok az bir süre kaldı… Her seçim öncesi “Siyasi iktidarın boğazını sıktığında elinden istediğini alabildiğini” defalarca ispat eden terör örgütü, yaklaşan seçim öncesinde de siyasi iktidarın her türlü meşruiyetin ‘yegâne’ sebebi sayıp kutsadığı ‘seçim sandığı’ zafiyetini çok iyi değerlendirebilecek yeni fırsatları eline geçirdi!
Bu fırsatları iyi değerlendiren HDP/KCK/ Öcalan; kendi konum ve işleyişlerini arttırıp, daha önce defalarca karizmasını çizdiği Çözüm Sürecini yürüten kadroları bir kez daha bertaraf edebilecek kıvama getireceğinden kimsenin şüphesi olmasın!
Bakalım, yanına aldığı TSK ile birlikte Çözüm Sürecini yürüten bürokratik kapasiteyle köşe kapmaca oynayan, mevcut ve müstakbel risklerin farkında olan ama manevra alanını bir türlü genişletemeyen Sayın Davutoğlu “Bedelli Askerliğin siyasi ederine” nasıl bir farkındalık kazandıracak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.