Yeter!
Türkiye'nin hem uluslararası planda, hem de kendi seçkinci sınıflarının gözünde horlanmasına ne zaman karşı çıksak...
Ne zaman "biz adam olmayız" lafının uğursuz ideolojik köklerini deşip ortaya sersek...
Soldaki arkadaşlardan küçümseyici bakışlar eşliğinde uyarı gelirdi: "Ne o milliyetçi mi oldunuz? Yakındır, faşizme kaymanız!"
Ne zaman halk kavramının küçük grupların siyasi mülkü haline getirilmesine itiraz ettiysek...
Ne zaman liderliğin demode bir siyaset modeli olmadığını; geniş destek alan liderliğin kitlelerle temsili siyaset arasında bir el sıkışmanın "tecessüm" etmiş hali olabileceğini ifade etmeye kalkışsak...
Popülizmle yaftalandık.
Neyse ki, solun bu kalıpları iyice sarardı, soldu ve kendi kamuoyu üzerinde bile etkisi kalmadı.
Şimdi de (eski dille) "sağ" diyebileceğimiz bazı kesimlerde benzer bir hava gözlemliyorum.
Alevilerin ihmal edilmişliğini dile getirince, bunu "Alevicilik" sayıyorlar.
Kürtlerin siyasi ve sosyal temsiline önem verenlere, toplumsal barışı savunanlara "Kürtçülük yapmaya mı başladınız?" diye veryansın ediyorlar.
Bazıları insafsızlık ve izansızlık noktasına kadar gidiyor.
Bazı itirazlar ise dar bir çevre içinde bile olsa eski egemen pozisyonların bir süre daha korunmasını amaçlıyor.
Oysa bu temel meselelerin çözümünde çok ayak sürüdük.
Şuculuk, buculuk diye diye daha fazla gecikmeye memleketin tahammülü yok!
Bazen doğrudan "memleketçi" olmak yeter!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.