Alevî İsteklerine Cevaplarımız
Alevilerden Başbakan’a 12 maddelik talep gelmiş. İyi olmuş. Çünkü ne istediğini bilmeyen ile anlaşmak çok zordur. Belki de sorunun bu kadar uzamasında bu mechuliyet yatıyordu. Şimdi iyi olmuş. Makul olan isteklerin kabul edilmesi gerekir.
Peki, neymiş bu istekler?
Önce onları sunalım, sonra kendi görüşlerimizi belirtelim.
Tunceli, Elazığ ve Malatya Alevilerini temsil eden 9 Alevi dedesi tarafından Başbakan Davutoğlu’na sunulan 12 maddelik listede yer alan talepler şöyle:
1- Aleviler ötekileştirilmesin. Türkiye’de Alevi bir bakanın, müsteşarın, valinin, genel müdürün olmaması, Alevilerin ötekileştirildiğini gösteren en dikkat çekici örnektir.
Tamam. Bu istek makul. Zaten bir işe insan atarken ölçü, ehliyettir. Emanetleri ehline vermek İslam’ın temel ilkelerindendir. Bunun kriterleri de ortadadır. Gerçi üst düzey yöneticilerin az da olsa çalışacakları insanı seçmede ehliyetle beraber bir güven de istemeleri, buna binaen bir tercih hakları da olabilir, ama bunun da abartılmaması gerekir.
2- Cemevleri, Alevi inancının ibadet mekânlarıdır. Cemevlerinin inançsal statüsü tanınmalı, diğer ibadethanelerin yararlandıkları tüm haklardan yararlanmalı.
Cemevleri varsın diğer ibadethanelerin yararlandıkları tüm haklardan yararlansın. Bu ayrı bir konudur. Fakat mabed olamazlar. Bu benim veya hükümetin yetkisinde değildir. Bu doğrudan dinin yetkisindedir. Birileri istiyor diye din değiştirilemez. Ben de dinimi istediğim şekle getiremem.
Tamam, alevilerin ibadet yapacak yerleri olsun.
Mesela bunun adı cemevi olur ve bir yerinde de ibadet yaparlar. Bu niye yetmiyor? Tıpkı bizim okulumuzda, işyerimizde mescidimizin olduğu gibi. İş yerimizde mescid var diye oraya “ibadet yeri” demenin ne anlamı var? Buyur, cemevinde ibadetini yap. Yapma diyen varsa yanlış yapar, dinlenmez. Maksat elektirik su parası ise, tamam, devlet onu da karşılasın. Ama cami veya mescid dersin, adı ne olursa olsun, İslam’da mabed bir tane olur. Eğer İslam dininden isek, onun isteğine saygılı olmalıyız. Değilse, zaten bizi ilgilendirmez, başka bir dine hiç karışmayız.
3- Aleviler, toplumun özgürlükçü gelişimi önünde engel olan mevcut Anayasa yerine, toplumun her kesiminin katıldığı ve temsil edildiği yeni bir Anayasa talep ediyor.
Biz de talep ediyoruz. Bunu alevilerin isteği diye sunmaya gerek yok. Eğer cidden bunu istiyorlarsa, AKP’ye oy vermeleri yeterlidir. Zira oyları yetseydi, bunu çoktan yapacaklardı.
4- Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasal kurum olmaktan çıkartılmalı; özerk Din İşleri Kurumu haline getirilmeli, inanç gruplarının eşit temsiliyeti sağlanmalıdır. İnanç gruplarının oluşturacağı birimler, kendi inanç mensuplarına hizmet vermeli, bunun sağlanması için her inanç grubu, inanç bütçesinden pay almalı.
Diyanet devletten çıkarılsın veya özerk olsun. Bunu biz de isteriz. Aleviler de orada temsil edilsin yani. Sorun yok. Ama bu sistem bunu yapar mı? Keşke yeni anayasada bu yapılsa, mevcut durumdan iyi olur elbette.
5- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri zorunlu olmaktan çıkartılıp seçmeli hale gelmeli, velisinin talebi doğrultusunda çocuğa istediği din ve inançla ilgili eğitim verilmeli.
Bir alevi din dersine niye karşı çıkar? Bunu anlamak mümkün değildir. Eğer din dersinde kendi inancının da okutulmasını istiyorsa, bu normaldir, tamam, okutulsun. Ama din dersi düşmanlığı onlara yakışmıyor. Bunu ateist birisi istese, neyse, ama alevi gibi inanç kimliği olan birisinin bunu istemesi, Aleviliğe de Sünniliğe de ters düşer ve kötü intiba bırakır. Aleviler bunu iyi düşünmeli ve değerlendirmeli, dinsizlerin aleti olmamalıdırlar.
6- Hacı Bektaşi Veli Dergâhı başta olmak üzere tüm Alevi- Bektaşi dergâh ve türbeleri, bu inanç mensuplarına devredilmeli.
Yetmez. Bütün vakıflar amacı doğrultusunda kullanılmak üzere sahiplerine devredilmeli.
7- Alevi İslam inancı ortaöğretimden başlayarak öğretilmeli. Yükseköğretimde Alevi inancına yönelik inanç önderlerini yetiştiren akademik birimler kurulmalı.
İşte bak, din dersine karşı çık, ama alevi inancının okutulmasını iste, bu çelişki değil midir? Bunun çaresini 5. Maddede yazdık, tekrar etmeyelim. Gerekiyorsa din dersleri daha çok okutulsun. Mezhepler ve bu arada Alevilik de okutulsun. İlimden zarar gelmez. Böylece alevi inancının ne olduğu bilimsel yoldan açığa çıkar. Efsane ile hakikat ayrışır. Bundan herkes karlı çıkar.
8- Alevi köylerine cami yaptırma girişimi ve imam atamaları durdurulmalı, atanan imamlar da geri çağrılmalı.
Devlet zaten cami yaptırmıyor. Camileri halk yaptırıyor. Bir alevi köyünde aleviler cami isterlerse ne olacak? O istekler ne olacak? Bu yasakçı zihniyet doğru mu? En iyisi bunu halka bırakalım. Devleti hiç karıştırmayalım.
9- Milli tarih ve İslam tarihi, mezhepler üstü bir anlayışla doğru ve tarafsız olarak yeniden yazılmalı, başka inançları yok sayma düşüncesinden vazgeçilmeli.
Tamam. İlim zaten tarafsız olmalı. Eleştiriye açık olmak kaydıyla, buna da evet.
10- Baraj, taş ocağı, yol ve benzeri kamu hizmetlerinde Aleviler için kutsal sayılan yerlerin zarar görmemesi için hassasiyet gösterilmeli.
Evet, herkes için öyle olsun.
11- İnsanların maneviyatını yaşaması, günün inançsal ritüellerini yerine getirmesi için aşure günü tatil ilan edilmeli.
Tatillerden çok çekiyoruz. Bence gereksiz. Ancak o gün için isteyenlere müsamahalı davranılmalı. Zaten şimdi olan da budur.
12- Gerek Yavuz Sultan Selim, gerekse Şah İsmail Hatayi Türk ve İslam tarihinin iki önemli, iki büyük şahsiyetidir. Geçmişte yaşanılan olumsuzluklara taraf olmaktan kaçınılmalı ve bu olaylardan ders çıkarılmalı. İstanbul Boğazı’na yapılan bir köprüye Yavuz Sultan Selim ismi veriliyorsa, Boğaziçi Köprüsü’nün adı da Şah İsmail Hatayi olarak değiştirilmeli. İki kardeşlik ve barış köprüsü ile bu anlamsız kırgınlık giderilmeli.
Bu devlet ırkçılık üstüne kuruldu. Aslında Yavuz’u da sevmez. Ama sünniler Yavuzu sever. Bu hükümet tabuları yıkıyor. Bunu da çözer. Yeterki yardımcı olalım. Bence Yavuz’a karşılık Şah İsmail demek yersizdir, Sünnileri de incitebilir. Üstelik bizce önemli değildir, biz ümmet olarak olaya bakabiliriz, fakat Şah İsmail şii ve Türk ama Türkiye’li değil, İran’lıdır. Bir İran’lıyı teklif ederek işi inada bindirmemek gerekir. Orta yolu şöyle bulabiliriz; Şah İsmail yerine “Hacı Bektaşi Veli Köprüsü” olabilir. Hem alevi, hem yerli, hem de Yavuz’a inat bir isim değildir. Maksat alevilerin gönlünü almak ise bu yerini bulur. Sünnilerin buna bir itirazı da olmaz. Böylece orta yolu ve barışı bulabiliriz, niye olmasın?
Barış her zaman savaştan iyidir, desteklemeliyiz.