Org. Başbuğ’un konuşması ve demokrasi
30 Ağustos Zafer Bayramı, büyük Türk Milleti’nin en güzel bayramlarından biridir. Ağustos ayı, Türk tarihinde en fazla zaferlerin kazanıldığı aydır. Şanlı Milletimizin bir mensubu olarak her yıl Zafer Bayramlarını heyecanla kutlarım.
Lâkin, 30 Ağustos yaklaştığında, bir yandan zafer coşkusuyla dolup taşarken, bir yandan da TSK’daki devir teslim törenlerinde acaba komutanlar gene neler söyleyecekler diye endişelenirim. Zira, her devir teslim töreninde generaller, ne yazık ki siyasete müdahale ederler ve özellikle lâikliği ileri sürerek siyaset adamlarına ders vermeye, aba altından sopa göstermeye kalkışırlar.
Türkiye’de demokratik rejimin rayına oturup oturmadığını merak ederseniz, ölçü ortadadır. Eğer bir Ağustos sonunda, komutanlar devir teslim törenlerinde, sadece Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin savunma görevi ve teknik durumu hakkında konuşup, bunun haricinde ahkâm kesmemişlerse, Türkiye’de demokratik rejim rayına oturmuş demektir.
***
Efendim, bendeniz parti ve hükümet programı yazma konusunda naçizâne uzman sayılırım. Çiçeği burnunda yeni Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ Paşa’nın 28 Ağustos günü, Genelkurmay Başkanlığı devir teslim törenindeki konuşmasını bir uzman sıfatıyla dikkatle inceledim. Ekonomik kısmı da ilâve edilse, bu konuşma tam bir Hükümet Programı’na benziyor. Temel ilkeler, dünyanın küresel değerlendirilmesi, sosyal analizler, siyaset biliminden sayfalar, kültürel değerlendirmeler ve ayrıntılı dış politika tahlilleri...
Bu bir generalin devir teslim konuşması olamaz. Olsa olsa bir siyasî partinin programı ya da bir hükümet programı olabilir. 6,5 sayfalık bu uzun konuşmanın TSK ile ilgili kısmı yarım sayfayı geçmiyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Aslında ben Başbuğ Paşa’nın konuşmasını çok beğendim. Her zamanki gibi lâikliğin üzerindeki mübalâğalı vurgu hariç tutulursa, bu konuşmanın her kelimesine imzamı atmaya hazırım. Ancak, mesele bu değildir. Önemli olan, TSK’nın yeni komutanının, hiçbir gelişmiş demokratik sistemde görülmeyen ve demokratik kaidelere uymayan, kendi görev alanı dışında bir konuşmayı yapmış olmasıdır.
Eğer Başbuğ Paşa, bir siyasî parti kurar da, konuşmasındaki hususları partisinin programına yazarsa, ona oy vermeyi düşünebilirim. Lâkin, muhtevasını çok beğendiğim konuşmasını, demokratik kaidelere asla uygun bulmuyorum.
Hiçbir Genelkurmay Başkanı, ‘Sayın Cumhurbaşkanım’ diye söze başlayarak, bir ülkenin Cumhurbaşkanı’na, Başbakanı’na, bakanlarına ve devlet erkânına Cumhuriyet ve Lâiklik dersi veremez; ideoloji vaz edip, politikalar belirleyemez. Hele aba altından değnek gösterip millî iradeye karşı tehditte bulunamaz.
Aksi takdirde, rejimin adına ‘demokrasi ’ diyemezsiniz; ‘militarizm ’ diyebilirsiniz.
***
Beri yandan da ümidini militarizme bağlamış Deniz Baykal var. Hani, kelime oyunuyla ulu kışlalardan medet uman, ‘Yok mu bir babayiğit ’ diyerek darbe çığlıkları atan ‘ulusalcı şef ’Ö
Baykal, ‘Askerin sözle etkili olma aşaması geride kaldı ’ diyor ve ‘Devletin çok önemli kurumlarının sözcülerinin ortaya koyduğu düşüncelerin gereği yerine getirilemiyor ’ tesbitinde bulunuyor. ‘Paşalar her zaman böyle güzel konuşmalar yapıyorlar da...’ diye mânalı mânalı göz süzüyor.
Sonra da kalkıp ‘Ben darbeyi kastetmedim’ diyor. Peki neyi kastettiniz sayın Baykal?... Bu sözler etkili olamıyorsa sizce TSK ne yapmalı? Söz gelimi, üniformalarıyla Cumhuriyet Mitingleri mi yapsınlar? (Daha önce zaten üniformasız olarak katılmışlardı.) Ya da Anıt Kabir’de topluca açlık grevine mi girsinler? İki de bir muhtıra mı yayınlasınlar?...
Sayın Baykal, size inanmıyorum. Aslında bal gibi ‘darbe’yi kastettiniz. Sizi rahatlatacaksa söyleyeyim: Ne yazık ki, hâlâ darbe ihtimali devam ediyor.
Siz gene lâcileri hazır tutunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.