Okul... Mecburen, mecburiyetten!
Okul eğitimi dediğimiz şey çok yakında kuru bir kabuktan ibaret kalacak. Yoksul çocukları günün belli saatlerinde disiplin altında kapalı tutup oyalayan...
Orta sınıf çocuklarının hayallerinden çok hayal kırıklıklarını kışkırtan...
Zengin çocuklarına zenginliklerini her gün yeni baştan hatırlatan... Bir kabuk olup çıkacak. Aslında, oldu bile!
***
Dijital teknoloji, malumat bombardımanı ve bitmez tükenmez görsel uyarım dünyası çocukları erkenden öyle şekillendiriyor ki...
Okuldaki öğretmen- öğrenci ilişkisi bu duruma ayak uyduramıyor. Uyduramaz.
Oysa bugüne kadar hep müfredatı tartıştık.
Haklıydık.
Hele bizim gibi "resmi ideolojisi" olan ülkelerde müfredat hep dert üretmiştir.
Fakat artık en iyi, en doğru, en çekici müfredatın bile çözemeyeceği bir problemle karşı karşıyayız.
Problemin adı açık: Bir öğretmen olarak djital teknoloji ve bilgi!
Bahçeşehir Üniversitesi'nde "Eğitimde Yeni Eğilimler" konferansına katılan Prof.Dr. Brendan Calandra'nın söylediklerini okudum.
"Eğitimde modern teknolojinin yeri basit ve anlamlı olmalı" demiş.
Baştan kayıp bir bakış açısı bu.
Umutsuz direniş!
Nitekim birkaç cümle sonra da kendisiyle söyleşen Nuran Çakmakçı'ya şunu itiraf ediyor profesör: "Çocukları bu teknolojiden korumak zor, gelecekte nasıl olsa ona ulaşacaklar."
***
Bu gidişin sonunda...
Öğretmenlik her gün biraz daha "dostlar alışverişte görsün" türünden bir mesleğe evrilecek.
Ya öğrencilik, diye soruyorsunuz, eminim.
Bugün bile öğrencilik bir gram şeker için can sıkıntısı içinde çuvalla keçi boynuzu kemirmek anlamına geliyor.
Yalan mı?
Bir de geleceği düşünün...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.