Fahreddin Tivnikli için
Onu Mücadele Birliği yıllarından tanıyorum. Bayrak gazetesinde kısa bir gazetecilik dönemi bile oldu, bir CHP toplantısında dayak yemek de dahil.
Fahreddin Tivnikli.
Merhum Sıddık Abi ile merhume Cahide ablanın büyük evlatları.
Dün dar-ı bekaya uğurladık onu.
Tanınası bir güzel insandı.
Ağır hastalığını “Rabbim rahmetiyle muamele ediyor, verdiklerinin şükründen aciziz” diye karşılayan bir mütevekkil yürek.
Bir derviş, ama nasıl bir derviş.
Merhum Musa Topbaş’ın rahle-i tedrisinde gönül eğitimi almış, sonra izdivac ile aileye dahil olmuş, sonra Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin gönül iklimine dahil olmuş, ailenin zaten bilinen manevi gayretlerine kendi aşkını, coşkusunu katmış bir derviş.
Nerede ise son günlerine kadar hizmet koşusunu aşkla yapan bir gönül insanı.
Biliyorum, Ağrı’nın Patnos’unda onun aşkına tanıklık edecekler vardır, Edirne’de, Trabzon’da, Van’da...
Azerbaycan’ın Şeki’sinde, Afrika’nın Gana’sında, Sudan’ında, Kazakistan - Almatı’da, Bosna’da, Prizren’de... Roma’da, Gırnata’da, Washington’da...
Altınoluk dergisi ile beni buluşturan odur. Altınoluk’un 30 yıllık yayınında onun sadaka-i cariyesi akar durur.
Gönlünde gazete vardır, radyo, televizyon vardır, onlarca dilde yayınlanacak eserler vardır.
Hüdai Vakfı’nın bütün hizmetlerinde öncü gayretlerin bir kısmı hep ona aittir.
Dünyada olan biteni takip eden, İslam’ın mazlumiyet günlerinden bir an önce çıkması için canını dişine takarak çırpınan, her daim, nerede bir hizmet üretebilirize kafa yoran, onu, şunu bunu harekete geçirmeye çalışan, her insanla ortak bir hizmet üretebilme gayreti sergileyen bir Hicri 15’inci asır müslümanı. Haza Müslüman...
Allah rızası için bir iyilik hamlesi görecek de ona canıyla malıyla omuz vermeyecek, bu mümkün değildir.
Bir hizmet geliştirmeye çalışanların heyecanlarını ilk paylaşacakları insanlardan biri olmuştur hep. Ve kapısı çalındığında, hiç kimsenin heyecanını boşa çıkarmamış, hem o heyecanı beslemiş, hem de o heyecanın hizmet olarak ete kemiğe bürünmesinde ilk harcı koymaktan kaçınmamıştır.
Hani denir ya, insanlar varlık sahibi oldukça, dünya ile ilişkileri arttıkça, manevi alakaları zayıflar, modern zamanların Müslüman zenginleri böyle olur, işte bu çarpık şablonu bozan ve adeta bizlerin ölen insanların arkasından söylediğimiz “İnna lillah - Biz Allah’a aitiz” kelam- ilahisini, hayatta iken kendisi için kullanan bir insan görmek isteyen Fahreddin Tivnikli’nin hayatına bakabilir.
Dostumdu, kardeşimdi. Adeta ailemden biriydi. İçimde gurbet hissi var. Yalnızlaştım gibi hissediyorum kendimi.
59 yaşındaydı. Hep genç kaldı. En ağır hastalık günlerinde bile “Hasta” gibi muamele edilmesine izin vermedi, çünkü hizmet diriliği son anına kadar devam etti.
İslam’ın bir sadaka-i cariye müessesesi vardır. Sevabı ebediyyete kadar devam edecek iyilikler için kullanılır bu ifade. Bir tohum atmışsınız, meyvesini asırlar yemiş. Bir kitap yazmışsınız, asırlar okumuş. Bir insan yetiştirmişsiniz, izinde iyilik çınarları büyümüş. Bunlar mahşer günü akıp gelecek sizin yanınıza.
Yaşıyor olsaydı belki söyleyemezdim, ama şimdi Fahreddin Bey’in geride sayısız sadaka-i cariye bırakmış bir insan olduğunu söyleyebilirim.
Hani insanın içinden, meyvelerin devşirilmesi gününü görseydi, dileği geçiyor ama bütün meyvelerin devrişileceği günde her şeyi görecektir mutlaka. Belki de gerçek sevinç o günün sevincidir.
Fahreddin bey kardeşime, sonsuz rahmetler diliyorum. Başta Osman Nuri Topbaş Hocam ve Abdullah Tivnikli kardeşim olmak üzere bütün ailenin hüznünü kalbimde paylaşıyorum. Bütün dünyadaki dostlarına taziyelerimi sunuyorum. Cennette cem olmayı diliyorum. Fatihalar gönderiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.