Genelkurmay sürecin neresinde?
Yeni bir ‘silah bırakma’ propagandasıyla karşı karşıyayız!.. Genellikle seçim önceleri ortaya çıkan bu kampanyaların sayısını neredeyse unuttuk!..
HDP’lilerin önceki gün Apo’yla yaptıkları görüşmeden çıkan sonuca göree bundan sonra ‘anlamlı ve derin’ müzakerelere geçilecekmiş!.. Trafik ilginç... HDP’liler önce Yalçın Akdoğan ve Hakan Fidan’la görüşüyorlar... Sonra da yanlarında yine üst düzey bir MİT görevlisiyle birlikte Apo’yla görüşüyorlar... Ardından burada uzlaşılan yol haritası ve takvimin açıklanması gerektiği kadarını açıklıyorlar...
Konu ülke güvenliğinı yakından ilgilendirdiğine göre Genelkurmay Başkanlığı bu görüşmelerde neden temsil edilmiyor? Eğer Genelkurmay Başkanlığı bir terör örgütüyle görüşmeyi doğru bulmuyorsa tamamen haklıdır ve bu durum anlaşılabilir... Yok eğer projenin ‘sağlığı’ için dar bir çerçevede yürütülmesi gerekiyor ve Genelkurmay bu konuda güven telkin etmiyorsa işte bu her yönüyle bir krizdir...
‘Anlamlı ve derin’ yeni bir evreye geçilecek, bunun anlamı ve derinliği TSK’dan kaçırılacak!.. Kendilerini milletin vekili zannedenlerin yüzde 99’u konuyu bilmeyecek!.. Bakanlar bilmeyecek!.. Halk ise medya üzerinden zincirleme kandırılmaya devam edecek!..
Genelkurmay Başkanı’nın daha önce bilmediğini açıkladığı yol haritasını, devlet tarafından dört veya beş kişi tam olarak bilecek, terör örgütünün lideri bilecek, Kandil tartışacak onay verecek, süreci bozma potansiyeli taşıyan yasal ’mâkul şüpheliler’ ise devre dışı kalacak!..
***
Bu noktada muhalefeti de anlamak zor... Meclis’te soru önergeleriyle tarafları sıkıştırabilirler... Genelkurmay Başkanlığı’nın neden bilgilendirilmediği ve hangi aşamaya ulaşılıncaya kadar bilgilendirilmeyeceği ısrarla sorulabilir... Eğer bu ‘güvensizlik’ meselesi değilse, bunun anlamı TSK’ya neredeyse ‘belediye zabıtası’ rolü biçmektir... Apo’ya güvenen ama kendi askerine güvenmeyen bir anlayış mutlaka soru önergeleriyle sorgulanmalı, zapta geçirilmeli, yalan ve hayalle kandırılan halkın gündemine taşınmalıdır... Taşlar yeniden dizilirken, bu pozisyonuyla TSK ‘gözlemci’ statüsünün bile altına sürüklenmektedir...
Aslında birinci fırsat, Tayyip Erdoğan’ın kasetlerden bunaldığı dönemde “Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın da kasetleri var” dediği andı... Orada muhalefet devreye girmeli, bu kasetleri seyredip seyretmediğini, seyrettiyse içeriğinde ne olduğunu, seyretmediyse bu kasetlerin varlığını nereden bildiğini anayasal hakları olan soru önergeleriyle gündeme getirmeliydi...
Orada da kalmamalıydı... İddia edilen kasetlerle ilgili hem Cumhurbaşkanı’na hem de Genelkurmay Başkanı’na Tayyip Erdoğan’ın neden bilgisine başvurmadıkları, içeriği sormadıkları, bilgi aldıysalar bunu kamuoyuyla neden paylaşmadıkları, toplumda oluşabilecek şüpheye karşı neden kişilik haklarını savunmadıkları sorulmalıydı... Eğer bu durum Tayyip Erdoğan’ın ‘kendi kaderine ortak’ arayışından ibaret bir hamle idiyse, o zaman da bu deşifre edilmeliydi... Yoksa toplum nereden bilecek, hangi karar veya hangi sessizlik hangi şantajın sonucu?
***
Şimdi ‘anlamlı ve derin’ müzakerelere geçilecekmiş!.. Kimlerden oluşuyor bu ‘anlamlı ve derin’ müzakereciler? Bir elin parmakları kadar devlet tarafından, Apo’dan, Kandil’den ve kısmen HDP’den!.. Geriye kalana, kabinenin neredeyse hepsine, Meclis’e, TSK’ya ve halka ‘anlamlı ve derin sessizlik’ düşüyor öyle değil mi?
Medya bugün yarın nasıl da allayıp pullayacak bu bahar silahların bırakılacağı palavralarını... Daha önce kaç kere halkı aldattıklarını umursamadan, utanmazca... Polislerin artık birçok yerde güvenlik kameralarını bile takmaya çıktıklarında nasıl kurşun yağmuru altında kaldıklarını, dağlarda tutunamazken artık yerleşim birimlerinin içinde PKK’nın alan hâkimiyeti sağladığını kafaya takmadan...
Usul usul, ‘anlamlı ve derin’ olmalı her şey!.. Mehtap uyanmamalı!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.