Nişan sevilen bir ameldir
İslamiyet evliliğe büyük önem verdiği için evlenecek tarafların birbirinin huylarını, ahlaki ve bedeni sıfatlarını tanıyabilmeleri için nişanı meşru kılmıştır.
Nişan, erkeğin bir kadınla evlenme isteğini açıklayarak, bunu kadına ve ailesine bildirmesidir. Buna fıkıh dilinde “Hıtbe” denir.
Nişan, evlenecek çiftin birbirlerini tanıması için vesîle olduğundan dolayı mendup bir amel sayılmıştır.
Nitekim nikâh akdi diğer akidler gibi gelip-geçen bir muâmele olmayıp, ömür boyu sürecek ve insan hayatını yakından ilgilendirecek bir akit olduğu için İslam dîni bu akde özel bir önem vermiş ve öncesinde nişan gibi bir muâmele meşrû ederek tarafların birbirinin ahlâkî ve bedenî sıfatlarını, âdet ve tabiatlarını tanımalarını, bu sayede de yapılacak önemli akdin sağlam bir esâsa dayanmasını hedeflemiştir.
Evlenmek isteyen kişinin karşı tarafa bu isteğini bildirmesi doğrudan doğruya evlenmek isteyen kişi tarafından yapılabileceği gibi, ailesi tarafından da yapılabilir. Kızın ve ailesinin tasdiki (onaylaması) ile çift evliliğe namzet sayılır, böylece söz kesilmiş ve evliliğe giden yolda ilk adım atılmış olur.
NİŞANIN HUKÛKÎ BİR BAĞLAYICILIĞI YOK
Nişan merasimi; taraflar arasında yapılan bir merasim olup, bunun hiçbir hukukî değeri yoktur.
Ayrıca İslâm hukuku da aralarında söz kesilen gençlere evlenme zorunluluğu yüklememektedir.
İslam hukukunda kız veya ailesi tarafından onaylanmış veya onaylanmamış dâvâlar mahkemeye intikal ettirilmemektedir.
Ancak kızın istemediği bir evlilik için zorlandığı hallerde, kız henüz nişan aşamasındayken mahkemeye gelerek bu kişi ile evlenmek istemediğini ifade eder ve bu konuda kendisinin rahatsız edilmemesi için, kendisinden ve ona kefil olacak kimselerden teminat (güvence) isteyebilir.
Nişanlılık süresi, sabit bir müddet içermez. Birkaç gün ile ifade edilebilecek kadar kısa sürebileceği gibi, birkaç yıl gibi uzun bir zaman da sürebilir. İster kısa süreli olsun, ister birkaç yıl devam etsin nişanlılığın temel anlamı, her iki tarafın da evlilik için yapılması gereken hazırlıkları tamamlamalarıdır. Ayrıca bu müddet içerisinde karşılıklı anlayış ve uyum hissedilir, iki tarafta da güven, huzur, mutluluk ve sevgi içinde yaşayabilecekleri kanaati hâsıl olursa, nikâh süreci başlatılır.
NiŞANDAN ÖNCE iSTiŞÂRE MÜSTEHAPTIR
Bir erkeğin ve kadının hıtbe (nişan) öncesi, kendisine dîni ve dünyası hususunda yardım edecek sâlih bir eş tavsiye etmeleri için fazîlet ve hayır ehliyle istişâre yapması (onlara akıl danışması) müstehap görülmüştür.
Bu konuda istişâre yapılan kişi de: “Gıybet yapmayalım” gibi bahanelerle doğru bildiğini söylemekten geri durmamalıdır.
Nitekim sahâbiyyâttan olan Fâtıma binti Kays (Radıyallâhu Anhâ)dan rivâyet olunduğuna göre, kendisi kocası Ebû ‛Amr ibni Hafs’dan boşanıp iddeti bitince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek:
“Yâ Rasûlellâh! Mu‛âviye ibni Ebî Süfyan ile Ebû Cehm beni istediler (bu durumda hangisine varayım?)” dediğinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona:
DOĞRU BİLDİĞİNİ SÖYLE
“Ebû Cehm’e gelince; o sopasını boynundan bırakmaz (kadınları çok döver). Mu‛âviye ise fakir biridir, malı yoktur (sen onlarla mutlu olamazsın). O halde Zeyd’in oğlu Üsâme ile evlen” buyurmuş, o hanım Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) in buyurduğuna göre haraket edince çok mesud olmuştur. (Müslim, Talak:6, no: 3770, 4/195)
Görüldüğü üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisiyle istişâre yapan bu kadına iyi kötü bildiği her şeyi söylemiştir.
O halde diğer Müslümanların da bu konuda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e uyarak doğru bildiklerini söylemeleri gerekir, zira bu husus haram olan gıybet sınıfından sayılmaz, aksine Müslümanlara nasihat ve onların iyiliğini istemek kabîlinden kabul edilir.
Müslümanların iyiliğini istemek ise dînin en önemli konularındandır. (Râfi‛î, eş-Şerhu’l-kebîr, 2/220)
Şu bilinsin ki İslâmiyet istişâreye çok önem vermiştir, nitekim Allâh-u Teâlâ dostlarını methederken:
“İşleri aralarında meşvere üzeredir” (Şûrâ Sûresi: 38’den) buyurmaktadır.
GÜVENİLİR OLMASI ÖNEMLİ
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“İstihâre yapan hüsrâna uğramaz, istişâre yapan pişman olmaz, iktisat (tasarruf) yapan da fakir olmaz” buyurmuştur. (Taberânî, el-Mu‛cemu’l-Evsat, no:6627, 6/265)
Burada şunu da iyi düşünmek gerekir ki, insan istişâre edeceği kişinin güvenilir biri olmasına çok dikkat etmelidir. Zira kendisinin zararını isteyen birine akıl danışacak olursa bu nedenle maddî ve mânevî zararlara uğrayabilir.
Bundan dolayı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfinde: “Müsteşar güvenilir biri olmalıdır” (Ebû Dâvûd, Edeb:123, no:5128 2/755; Kāzî Senâullâh, Tefsîru’l-Mazharî:4/53) buyurarak bu hususun önemine dikkat çekmiştir.
İSTİBRANIN ÖNEMİ
Küçük abdest bozduktan sonra idrar sızıntılarının tamamen kesilmesi için bir müddet beklemek, bu amaçla biraz hareket etmek, yürümek ve öksürmek gereklidir.
Küçük abdestten sonra idrar sızıntılarının tamamen kesildiğine kanaat getirmeden abdeste başlamak kesinlikle caiz değildir.
Zira abdest alırken veya sonrasında meydana gelecek en küçük bir sızıntı abdestin geçerliliğine engel olur. Hatta idrar sonrası abdest alınmayacak olsa bile temizlik iyi yapılmadığından geriye kalan idrar sızıntısının elbiseye bulaşacağı açıktır.
PİSLENEN ELBİSEYLE NAMAZ CAİZ DEĞİL
Elbiseye bulaşan bu sızıntı af miktarı olan avuç içi kadar yayılmayı aşarsa sızıntı kesildikten sonra abdest alsa dahi o pislenen elbise ile namaz kılmak caiz değildir. Bütün bu ifadeler gösteriyor ki; küçük abdestten sonra idrar sızıntılarını gidermede azamî gayret gösterilmelidir. Nitekim Yezdâd el-Yemânî (Radıyallahu Anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resülüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Sizin biriniz idrar yaptıktan sonra tenasül uzvunu üç kere kuvvetlice çeksin” (İbni Mace, Taharet:19, No:326,1/118)buyurmuştur.
NAMAZIN KABULÜ BUNA BAĞLIDIR
KÜÇÜK abdesten sonra beklemeye vakti olmayan veya vesveseye tutulanların pamuk kullanması tavsiye edilir. Yani, tahriş etmeksizin tenasül uzvunun ucuna, bir kürdan üzerine sarılan
pamuk yerleştirilir.
(İbrahim Halebî, Halebî Sağır, Sh.62)
PAMUK BIRAKILMAMALI
Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bir husus şudur; insan akıntının kesildiğini zanneder, hâlbuki bir kaç kere oturup kalktığında veya kuvvetlice sümkürdüğünde yahut öksürdüğünde yolda kalan akıntı gelecektir.
Bu yüzden kesinlikle ilk pamuk bırakılmamalı, mümkünse biraz hareketten sonra gelen sızıntı pamuğa çekilip, etrafa bulaştırmadan atılmalı ve bu birkaç defa tekrarlandıktan sonra son pamuk uzvun içinde bırakılmalıdır. Aksi halde ilerleyen zamanlarda yapılacak hareketler neticesinde veya idrarı uzun zaman tutmak yüzünden gelecek sızıntılar pamukla birlikte uzvun ucunun dışına çıkarsa kişi kendisini abdestli sanarak–Allah muhafaza-namaz bile kılabilir.
VEBAL ÜSTLENİYORLAR
Bu konu çok hassastır, çünkü namazın kabulü buna bağlıdır. Maalesef zamanımızda bazı imamların bile istibra meselesine önem vermediği, hela'dan çıkar çıkmaz hiç beklemeden veya pamuk kullanmadan hemen abdest aldıkları, böylece hem kendilerinin, hem de kendilerine uyanların vebalini üstlendikleri görülmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.