Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Basın özgürlüğünden anladığınız bu mu?

Basın özgürlüğünden anladığınız bu mu?

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na, Fetullah Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak tarafından yapılan suç duyurusu ile ilgili olarak geçen gün Bakırköy’de ifade verdim. Ben savcılığa gelirken paralel yapının avukatları savcılıktan ayrılıyorlardı. Kalemde, hakkınızda yeni suç duyuruları geldi biraz önce dediler, ifade çıkışında..

Hakkımdakisuç duyurusu ve daha sonraki süreçte yaşananların paralel yapının basın özgürlüğüne bakışı ve hukuk skandalları açısından skandallarla dolu olduğu görülüyor..

21.4.2014 tarihinde, yerel seçimlerden hemen sonra  Yeni Akit gazetesindeki köşemde yayınlanan “Ah şu bizimkilerin işleri!” başlıklı, yerel yöneticileri rüşvet ve yolsuzluklar konusunda uyaran yazım, her fırsatta basın özgürlüğü ve yolsuzluklar konusunu gündeme getiren çevreler tarafından şikayet konusu yapıldı..

Sözkonusu yazımda Fetullah Gülen’in adı hiç geçmemesine rağmen Gülen’in müşteki olduğu 10 sayfalık suç duyurusunda TCK 125/1-2-3B-4 ve TCK 267/1-2’den hakkımda toplamda 5 yıla kadar hapis cezası isteniyor..

Suç duyurusunda suç kabul edilen ifadelerim “Paralel yapı” ve “Verilen himmetlerin ‘zorunlu bağış’ şeklinde alındığı” ile ilgili.. 

Yazımda Paralel kelimesi bir defa geçiyor, o da şöyle: 20 himmet alan paralelci ile 20 rüşvet alan kamu görevlisi arasında ne fark var olabilir ki?.. İkisi de zorunlu bağış değil mi?

Bir genelleme yaparak, herkesi ilgilendiren bir şekilde “Rüşvetin adını Himmet koyarak kendinizi kandıramazsınız” demişim. Ayrıca “Şeytan herkese gaspını meşrulaştıracak bir bahane, bir yalan buluyor” demişim.. Bu da suçmuş..

Suç duyurusuna göre “Dernek ve vakıfların devlet malını gayrımeşru olarak götürdüğü” şeklinde bir ifadeyle suçlanıyorum. İfadenin aslı şöyle: Yerel seçimlerden hemen sonra, yeni seçilen belediye başkanlarına sesleniyorum ve diyorum ki: “Yeni seçilen başkanları uyarıyorum: Şeytan size vakıf ve dernek bahanesi ile gelmesin. Teşkilat ve milletvekili bahanesi ile gelmesin. İşi ehline verin. Torpil yapmayın.. Daha ilk günden bu adlarla kapınızı çalarlar. Siz orada otururken birileri malı götürmeye başlar. Vebali size ait olan bir işte herkes malı götürürken, ‘Madem onlar yiyor, ben niye yemiyorum’ diye düşünmeye başlarsınız. Siz de önce cami, dernek diye başlarsınız.. Yapmayın.” Cemaat, paralel yapı bu sözleri kendi üzerine alıyor ve suç duyurusunda bulunuyor..

Sözkonusu yazının tamamına internetten şu adresten ulaşabilirsiniz:

http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/ah-su-bizimkilerin-isleri-5721.html Ben bu yazının altına imza atmayacak insan sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. Yazının muhatabı belli, aslında herkesi kapsıyor. Acaba herkes mi dava açmalıydı?.

Gülen’in avukatları, rüşvet ve yolsuzluklar konusunda yerel yönetimlere ve bürokratlara karşı uyarımı, suç gibi göstererek suç duyurusunda bulundu..

Savcılık bu suç duyurusunu inceleyerek 2014-37195 sayılı kararı ile basın özgürlüğünü gerekçe göstererek ve suç oluşmadığı için talebi reddetti.. Kaldı ki, zaten yazının muhatabı Gülen değildi ve yazıda adı da geçmiyordu.. Ama Gülen’in avukatı yargıya itirazda bulundu.. Bakırköy 5. Sulh Ceza Hakimliği dosyayı inceleyerek, müştekinin adının geçip geçmediğine bakmaksızın ve şikayet başvurusunda sözü edilmemesine rağmen bu kez “..dosya içeriğine göre HİZMET adı altında gasp yapıldığı şeklindeki ifadesinin, şüphelinin ifadesinin alınarak…” diye 21.11.2014 günü 2014/1891 D.İş sayılı kararı ile ifademin alınmasına karar verildi.. Mahkeme kararında “HİMMET”, “HİZMET” oldu ve mahkeme KESİN olarak bu kararı verdi..

Bu tür durumlarda ilgili ilgisiz birçok kişi bir yazarın her yazısı için onlarca, yüzlerce suç duyurusunda bulunabilir. Her suç duyurusu için savcılığa gidip ifade vermek, gitmezseniz ihzar/zorla getirilme kararı verilmesi, ayrı bir cezaya, hukukun istismarına yol açabilir ve bu kabul edilemez bir durumdur. Bu anlamda, daha önce 28 Şubat’ta, Çevik Bir’in, Genelkurmay Hasan Tahsin Basın Merkezi’ndeki icraatlarını hatırlatan bir anlayışla, basını yıldırma, caydırma ve bastırmaya yönelik, suç duyurularına karşı savcıların, şüphelinin ifadesini almayı gerektirecek hukuki şartlar oluşmamışsa doğrudan karar vermesine engel olunmaması hukukun ruhuna daha uygundur.

 TBMM, Adalet Bakanlığı, HSYK nezdinde ve Baro nezdinde hukukun istismarına yönelik bu tür yaklaşımlar  konusunda girişimde bulunacağım. Benim bu konularda işin peşini bırakmayacağımı bilenler bilir.. Bu tür gayret sahipleri, “keskin sirkenin küpüne zarar vermekten başka bir işe yaramayacağı”nı da bilmeli. Yine onlara hatırlatmak isterim ki “haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”. “Başkalarının gözünde çöp arayanların, önce kendi gözlerindeki merteği çıkartmaları” gerekir. Dün 28 Şubat’ta Çevik Bir ve Hasan Tahsin Basın Bürosu’nda çalışanların izinden gidenlerin bugün varacakları yer de orası olacaktır. Yanlış hesap Bağdat’tan döner..

Paralelciler, ellerindeki işe yarar hukuk teknisyenlerini savcı ve hakim kadrosuna ayırmış, savunmaya fazla önem vermemişler anlaşılan. Başkalarını suçlamak yerine, mesailerini Pensilvanya’daki hocalarını savunmaya harcasalar daha iyi ederler. Bu akılla giderlerse, zaten kendilerinin de sanık sandalyesine oturması sürpriz olmayacaktır..

Bugün aslında daha önce başladığım Gülen hareketinin kronolojisini sürdürmem gerekiyordu ama, bu durumda o da yarına kaldı.. Yarın kaldığımız yerden devam etmek üzere. 

Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi