İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Milletin adamları, örgütün adamları

Milletin adamları, örgütün adamları

Cemaatin devletle kavgası, birtakım aç kurtların kişisel iktidar hırslarının da etkisiyle, bambaşka bir boyut aldı.

Sanki ortada böyle bir hesaplaşma, böyle bir girişim olmamış, sanki bir örgütlü yapı devleti bütün mekanizmalarıyla ele geçirmeye teşebbüs etmemiş, sanki meşru mekanizmalara savaş açmamış, onları temsil edenlere ağır ve çirkin saldırılar, kampanyalar yürütmemiş, onları tasfiye etmeye çalışmamış, onları yok edici bir takım planlar yapıp uygulamamış gibi bir görüntü veriliyor.

Bunun yerine de devletin küçük ve masum kitleye baskı ve zulüm yaptığına dair müthiş bir duygusal atmosfer oluşturuluyor. Zalimlerin, Yezid’lerin karşısında Hüseyin’lerin adalet ve özgürlük arayışı varmış gibi bir tablo çiziliyor. Oysa bu tabloyu çizenler, çok değil, bir yıl önce ülkenin Başbakanı’nın evini basmak, çocuklarıyla birlikte ellerine kelepçe takmak, bütün kabineyi ve onlara destek verenleri hapislere doldurmak için yalın kılıç bir savaş başlatmıştı.

İş o kadar kesindi ki, yeni kabine oluşturuluyor, kimlerin nerelere geleceğine dair hazırlıklar bile yapılıyordu. Milletin adamlarına karşı örgütün adamları ülkeyi yönetecekti. Türkiye, milletin adamları ile örgütün adamları arasında tercihe zorlanmıştı.

Medyadaki keskin nişancılar!

Meşru mekanizmalar, milletin temsil yetkisi verdikleri listeler halinde suçlu ilan ediliyor, onlar için önceden hazırlanan dosyalar ortaya çıkarılıyor, her birine ne olacağına dair kararlar veriliyordu. Darbe neredeyse tamamdı, dışarıdaki ortaklarıyla birlikte müthiş bir özgüven içinde herkesi asıp kesiyorlardı. Medyadaki keskin nişancılar üzerinden azıcık ses çıkaran herkesi kurşun yağmuruna tutuyorlardı.

Bugün, bir yıl sonra oluşturulan atmosfere, bu kurşun sıkanların kullandıkları dile, argümanlarına, kampanyalarına bakın. Dünün asıp kesenleri bugün zulme uğradıklarını sayıklıyorlar. Sanki bütün bunlar hiç olmamış, hiç birisini onlar yapmamış, son derece masumane bir şekilde ülkeye ve millete sadakat etmişler gibi..

Kimseyi dinlememişler, kimseyi fişlememişler, kimse hakkında örgüt uydurmamışlar, kimseyi hapse atmaya yönelik suçlar ihdas etmemişler gibi.

Türkiye, milletin seçtiği, yetkilendirdiği adamlar ile bir örgütün adamları arasında tercih yaptı. Doğru bir tercih yaptı. Ülkeye ve devlete sahip çıktı. Oyunu gördü, darbe girişimini boşa çıkardı, hükümeti emniyette toplamak için düğmeye basanları tehdit ilan etti.

Bu olaydan sonra iki seçim atlatıldı ve milletin, bütün entrikalarına rağmen, tercihi yine doğru olan, meşru olan oldu. Yerel seçimlerde doğru söz söylendi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde paralel örgütün yok etmeye çalıştığı kişiyi Cumhurbaşkanı seçti.

İnsan bir durup kendine bakar! Ne yaptık, nerede hata yaptık, bütün bu girişimlere karşı Türkiye toplumu neden böyle bir karar verdi, diye bir sorar.

Asla.. Sormazlar, sormayacaklar. Hala yalan, dolan, entrika, tehdit, şantaj.. Kendileri dışında dürüst insan yok, kendileri dışında Müslüman yok, kendileri dışında herkes vatan haini. Bu nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış?

Türkiye düşmanları onların dostu oldu

Herkesi İrancılıkla suçlarlar ama düşünce disiplinlerinin, İslam’ı algılama biçimlerinin Şii/İran düşünce disipliniyle tıpatıp örtüştüğünü bile görmezler. Yanlış anlaşılmasın, bunu yadırgamıyorum. Sadece bir çarpıklığı öne çıkarmak için yazdım. İsrail aşırı sağı ile bağlantıları, ABD’de bilmen neresi ile bağlantıları ortadayken, şimdilerde Türkiye karşıtı bütün lobilerle içli dışlıyken sürekli başkalarını suçlamak pek akıl karı değil.

Kavga devletle cemaat tabanı arasında değil, kavga cemaatin oluşturmaya çalıştığı iktidar elitleri ile devlet arasındadır. Mesele, medya, iş dünyası, asker, polis, sivil bürokrat gibi her alanda yetiştirilen bu kadrolarla bir devlet yönetim şeması oluşturulması, vakti ve saati geldiğine kanaat edilerek düğmeye basılmasıdır.

Bütün bunları yazdığınızda, dış bağlantıları veya ortaklıkları sorguladığınızda ne Müslümanlığınız kalır, ne Türkiyeli oluşunuz, ne de insan oluşunuz. Bir çift kişiliklilik hali söz konusudur. Bir anda en vahşi ve en masum olunabilen bir karakter sorunu vardır bu öncü kadrolarda.

Cinler ve beddualar

Kitleleri İslami hassasiyetiyle, beddualarla ve cinlerle, medyayı senaryoyla, polisi kurguyla, askeri operasyonla, istihbaratı şantajla harekete geçirir ve hedef aldığı kişi ve çevreleri imha eder.

Hala imha etmeye çalışıyorlar. Bir yazı yazıyorsunuz, bunları sorguluyorsunuz ardından tehditler başlıyor. Bugüne kadar bu kadar seviyesiz saldırılara, ithamlara, tehditlere ve küfürlere maruz kaldığımı hatırlamıyorum.

Ne olacaktı, biz de mi darbe girişimine katılsaydık. Biz de mi hükümeti devirip, başbakanın eline kelepçe takıp, ekibini ve kendisini destekleyenlerle birlikte hareket etseydik. Biz de mi Türkiye dışında bilmem hangi merkezlerin söyleminin sözcülüğünü yapsaydık. Daha hiçbir şey söylemeden yıllarca bizi dinlediniz, hakkımızda örgüt üyelikleri uydurdunuz, ne zaman içeri alınacağımıza dair dosyalar hazırladınız. Bütün bunlar olmasa bile, durduğumuz yer milletin yanı, desteklediğimiz şey meşru mekanizmalar olacaktı. Dün devlet olmaya çalışanlar bugün bizi devletçilikle suçluyor.

Allah rızası için bir kez olsun kendinize birkaç soru da kendinize sorun. Sizden başka herkes kötü, hain, suçlu psikolojisini bir kenara bırakın. Ama yapamazsınız, yapmayacaksınız. Bir yıl sonra geldiğiniz noktada, kullandığınız dile bakarak bunu yapamayacağınızı söyleyebiliyorum. Unutmayın, böyle saldırmaya, tehdit etmeye devam ettikçe daha da yalnızlaşacak, daha da yabancılaşacaksınız.

Bir yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi görünmek istiyorsunuz. Ama canını yaktığınız onca insanın bunları unutacağını mı sanıyorsunuz. Bunca entrikanın, operasyonun, darbe girişiminin hesabı sorulmaz mı sanıyorsunuz...

Bu milletin hiçbir şey olmamış gibi davranıp, her şeyi unutacağını mı sanıyorsunuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
İbrahim Karagül Arşivi