Banka promosyonlarını fakirlere verin
Şeyhimiz Mahmud Efendi Hazretleri finans kurumlarının şubelerinin artması için çok ricacı olurdu.
Faiz müessesesine destek olmamak için bankaların verdiği promosyonları kesinlikle bankada bırakmamak lazım. Promosyonu alan kişi muhtaç ise kendi kullanabilir. Geçimini sağlayabiliyorsa fakire fukaraya vermelidir.
Şirketlere “İşçilerinizin maaşlarının bankadan ödeyin” diyorlar. Mecburen böyle şeylere bağlamışlar şirketleri. İşçilerin maaşları bankadan ödendiği için bu sefer banka tercihi devreye giriyor.
Biz “Mutlaka finans kurumlarını tercih etmelisiniz” diyoruz. Çünkü finans kurumları faizsizdir, kar payı esasına dayanır. Şeyhimiz Mahmud Efendi Hazretleri bunun üzerinde dururdu. Hatta finans kurumlarının şubelerinin artması için çok ricacı olurdu. İlçelerde falan yoktu o zamanlar. “Oralarda da çoğalın da milleti öbür bankaya girmekten kurtarın” buyururdu. Bundan dolayı şirketler finans kurumlarını tercih etsinler. Ama oldu ki diğer tür bankaya mecbur olundu. Bu durumda promosyon veriliyor.
BANKAYA BIRAKMAYIN
Bu promosyonları kesinlikle bankada bırakmamak lazımdır. Çünkü o zaman faiz müessesesine destek vermiş olursun. O para ona kalırsa faiz müessesesi güçlenir. Bu promosyonları şirket alıp mı dağıtıyor yoksa şahısların kendilerine mi veriliyor burada fark var.
Eğer şirketler alıyorsa, hak onlarınsa, anlaşma öyleyse şirket bu promosyonları kendi kullanmamalı, fakir fukaraya dağıtmalıdır.
Eğer şahsın kendine veriliyorsa promosyon, o işçi kendi durumuna göre hareket eder. O promosyonu bankaya bırakmamalıdır. Faiz müessesesini güçlendirmemek adına çekmelidir. Çektikten sonra da kendisi zekât alacak durumda muhtaç ise kullanabilir. Zekât, sadaka alacak durumda değilse, geçinebiliyorsa kendinden çok daha muhtaç olan fakire vermelidir.
GAZETEDEKi SAYFAMI KES, SAKLA
Arkadaşlar biz ayet ve hadis yazmak zorundayız. Ama ayet ve hadislerin Arapçalarını yazmamaya özen gösteriyoruz. Çünkü mealleri sizin için yeterli oluyor. Velakin bazı ism-i şerif ve dualar var bunların Türkçesiyle yetinmemiz mümkün olmuyor. Fazilet bakımından bunların Türkçe manasını okursan olmaz. Türkçede bir tane “H” var. Orada Allah’ın ismini yanlış yazıp da haşa Allah’a “Hâlik” yani yaratan yerine helak olan dersen ne olacak?! Türkçede bir tane “H” var. Bu sefer ben öbür günaha, vebale mi gireyim şimdi. Haşa Allah’a “Hâlik” mi diyeceğim?! Ben mecburen noktalı “H”yi koymak zorundayım. Türkçe’de bu harf yok. Telaffuzu yok. Onun için biz Al-lah’ın isimlerinde Arapçasını yazıyoruz.
İLİM DOLU
Sen 20 sayfalık gazetenin bula bula o sayfasını mı yatağın altına serdin?! Her gün gazeteyi alır almaz benim sayfamı kes, o sayfayı ayrı bir mülahaza ile oku, ayrı bir yerde de biriktir. Biriktirdiğin zaman bir sene sonra koca bir külliyat olur. Senin için de ilim olur. Her gün yazıyoruz. İlim dolu.
Senin için bir kaynak olur. Dolayısıyla bizim sayfamızda ism-i şeriflerin Arapçalarını yazmak zorundayız. Bundan bizim açımızdan mahsur olmaması için size de Allah rızası için duyuruyoruz. O sayfayı özellikle muhafaza edin. Baştan makasla kesin, kenara koyun, ayırın. Zaten dini gazetelerde mutlaka Allah adı geçiyor.
Arapça geçmese de Türkçe geçiyor. Sadece ben değilim ki gazete de dünya kadar hoca yazıyor. Ali Eren hoca, Şevket Eygi hoca, Mustafa Özcan da Allah peygamber yazıyor.
YÜKSEK YERLERE KOYUN
Dini içerikli yayın bulunan dergileri, gazeteleri öbürleriyle bir tutamazsın. Dolayısıyla onların masa üstü gibi biraz yüksek yerlere konulması, yerlere serilmemesi tazimden, hürmetten gelir. “Allah’ın dininin nişanlarının bulunduğu şeylere saygı gösterenler, kalplerinde Allah korkusu olduğundan ileri gelir.” (Hac Sûresi:32) Ayet-i kerime de böyle beyan ediliyor. Edebe, hürmete ve saygıya ne kadar riayet edersek hem okuduğumuzun, hem dinlediğimizin bereketine nail oluruz. Ve o ilimlerden de istifade ederiz. Sen al ism-i şerifi, zikir olarak oku, sayfayı da sedirin altına at. Böyle yaparsan Allah sana bu isimden fayda verir mi?! Bütün mahrum olanlar edebe riayet etmediklerinden mahrum olmuşlar. Bütün kavuşanlar, vasıl olanlar edebe riayetleriyle vasıl olmuşlardır. İlla edep, edep, edep.
EDEBE RİAYET EDİN
Kur’an’ı hiçbir şeyin altına koymuyoruz. En üste Kur’an koyuluyor. Onun altına tefsirler koyuluyor. Hadisler onun altına koyuluyor. Fıkıh bile Kur’an’ın üstüne konulmuyor. Her şeyde tertibe riayet var. Fıkıh kitabı ise onu hadisin de altına koy. Çünkü önce Al-
lah’ın kelamı, sonra peygamberin kelamı, sonra müçtehitlerin beyanı var. Kalkıp da bir menkıbe kitabı Kur’an’ın, hadisin üzerine konulmaz ki. Sıraya riayet var. Bunların hepsi edeptir. Mesela eline bir tefsir alıyorsan sol elinle yaprakları çevirmemen lazım. Sol el taharet için. Haram demiyorum ama edeptir. Bunlar önemli şeyler. Ayak basılan yere koymayacaksın. Adam merdivene tefsir, hadis kitabını koymuş. Bu edebe riayetsizliktir. İçindeki ilimden de mahrum olursun. Onun için biz uyarıyoruz. Siz uyarılarımızı ne kadar dikkate alırsanız, o kadar kazanırsınız.
BERBERLER HARAM iŞLiYOR
Müslüman bir erkeğin kendi sakalını tıraş etmesi haram olduğu gibi, başkalarının sakalını kazıması aynı şekilde haramdır.
Çünkü İslâm’da harama vesile olmak da haramdır. Nitekim: Abdullah ibni Mes’udun, babasından (Radıyallahu Anhuma) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
“Allah, faizi yiyene de, yedirene de, iki şahidine de, kâtibine (faiz muamelesini yazana) da lânet etti.” buyurmuştur. (Ahmed ibni Hanbel: No.3809, 2/63)
Bu hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere harama alet olan da haram işlemektedir. O hâlde dört mezhebe göre haram olan sakal tıraşına vesile olanın da, haram işlemiş olacağı aşikârdır.
ENDİŞEYE DÜŞÜLMEMELİ
Dolayısıyla Müslüman bir berber başkasının sakalını tıraş edemez, ancak saçlarını tıraş edebilir ve sakaldan bir tutamdan fazlasını alabilir, maalesef bugün hiç kimse bu haramın farkında değildir.
Müslüman berberler bu konuda dikkatli davranmalı ve evine götürdüğü rızkına haram karıştırmamalıdır.
RIZIK ALLAH’A AİTTİR
Hatta sakalı tıraş etmenin haramlığını en iyi duyuracak olanlar da Müslüman berberlerdir. Rızık konusunda asla endişeye düşülmemelidir, zira rızık Allah-u Teâlâ’ya aittir. Nitekim Mevlâ Teâlâ: “Her kim Allah’tan korkarsa (haramlardan sakınırsa), (Allah-u Teâlâ) ona bir çıkış yeri (her sıkıntıdan bir kurtuluş) yaratır. Onu hiç beklemediği bir taraftan rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse, O, kendisine yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için muhakkak ki bir ölçü tayin etmiştir.” buyurmaktadır.
(Talâk Suresi: 2’den ve 3)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.