Bizim sözlerimiz şahsa yöneliktir
Bakara Suresi ile dalga geçen şahısla ilgili sözlerim medyada çarpıtılarak yansıtılmış. Ben herhangi bir grup veya partiyle ilgili genelleme yapmadım. Sözlerim sadece Kur’an ile dalga geçen kişiye söylenmiştir.
Kıymetli takipçilerimize bir zaruri açıklama yapmamız icap etti. Haber aldığıma göre geçen Bursa’da yaptığım sohbetteki konuşmam sosyal medyada yankı bulmuş. Bazı ulusal kanallarda da haber olmuş. “Cübbeli Hoca hükümete bindirdi veya hükümetin aleyhine konuştu” gibi mevzular çıkartılmaya çalışılmış. Bundan dolayı bu hususu biraz açıklama lüzumu hissettim. Şöyle ki Bakara Suresi’yle alay eden şahıs tabi ki bizi rahatsız etti. Biz bunu aylar evvel ilk zamanlarda beyan ettik. Fakat bu şahsın kendisiyle alakalı bir şeydir. Çünkü onunla telefonda konuşan gazeteci özür diledi, ortadan kayboldu ve gazetenin Ankara temsilciliğinden istifa etti. Bu da bu konuşmanın hak olduğunu ispat etti.
ŞAHSİYET GÖSTERDİ
O adam bu camialardan uzak olduğu halde dinleyenler rencide oldu diye yine de bir şahsiyet göstererek ortadan kayboldu ve bu konuda özür dilediyse demek ki bu tek taraflı bir konuşma değil. Yoksa dini, manevi bir hissiyatı da yokken o adam niye kendi kariyerini bitirsin?! Kendini zedelemeyi göze aldıysa halk nezdinde en azından “şahsiyetli bir adam” desinler diye kendini açığa verdi. Demek ki karşısında konuşan adam da bunu konuştu. Bu adam bunu duvarla konuşmadı herhalde. O zaman bundan rahatsızlığımızı beyan ettik. Ama bu, o şahsın konuşmasıyla alakalıdır. Bunun hükümetle ne alakası var?! Şimdi hükümet de bundan rahatsız. Kalabalık bir programda Ahmet Davutoğlu beyefendinin arkasını döndüğüne şahit olduk. Geçenlerde Mehmet Ali Şahin beyefendinin “Kur’an ile istihzadan dolayı arkadaşlarımız rahatsız oldu” dediğini hepimiz haberlerde dinledik ki bu Başbakan Yardımcısı vasfında biri. Dolayısıyla bundan herkes rahatsız oldu.
MEŞRULAŞTIRMAK BİZE Mİ DÜŞTÜ?
Peki, bizim burada demek istediğimiz neydi? Bu kişi İsmail Hoca efendinin vefatı münasebetiyle taziye için İsmailağa’ya gitmiş. Gidebilir tabi adamın kendi görüşü. Orada da onu kabul etmişler. Yani kovacak halleri yok tabi. Ama sonrasında bu ziyaretin İsmailağa’nın resmi sitesine atılmasında ben hoca efendilerin rızası olduğunu düşünmüyorum. Haber aldığıma göre de hoca efendiler bu resmi koymayın demişler. Geçenlerde Deniz Baykal Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Ermeni davası meselesinde adamın yanına düştü diye rahatsız oldu ve özür diledi. “Orada koltuklar sınırlı mecburen bizi oraya oturttular” falan dedi.
Şimdi Deniz Baykal'ın bile bu duruma düştüğü noktada, gelip de bu adamı meşrulaştırmak, Kur’an-ı Kerim ile alay eden insanları meşrulaştırmak bize mi düştü?!
BAŞKA BİR DOLAP DÖNÜYOR
Orada bulunan hoca efendiye başsağlığı münasebetiyle “Başınız sağ olsun, dostlar sağ olsun” tabi ki denilebilir. İnsanların kovulacak hali yok. Kim gelse kabul edilebilir. Çünkü orası halka açık bir vakıftır. Ama bunun resmi bir siteye konulması, günlerdir de halen kaldırılmaması, hiç kimseyi rahatsız etmemesi… Hoca efendilerin bunu takip edecek güçleri yok. Ben tanıyorum hoca efendileri İnternet bilmezler, mesaj atmak nedir bilmezler.
Dolayısıyla onlar da bu işten rahatsız iken, burada o zaman başka bir dolap dönüyor. Birileri hoca efendilerin itibarını sarsmak için, İsmailağa Vakfı’nı, merkezini zor duruma düşürmeye çalışıyor. Biz onu kastettik. Yani burada bir gaflet eseri var. Yoksa hükümet ile ne alakası var.
FALSOLAR ZARAR VERİR
Ben herkese açıkça, adrese gidecek şekilde, ismen reddiye yapabilen bir adamım. Kimseden korkan bir adam değilim. Sağdan gösterip soldan vuracak bir karakterim de yok. Ama hükümetin içindeki dindar insanların hepsi rahatsız. Bundan dolayı o onların meselesi. Beni alakadar etmez. Burada mühim olan İsmailağa camiası gibi takva üzerine yaşayan bir camianın Kur’an ile alay eden bir adam gelmiş, taziye yapmış gitmiş. Su verilmiş, çay verilmiş. Çay, çorba meselesinde değilim. Ama hiçbir yerin meşrulaştırmadığı adamı meşrulaştırmak bize mi düşmüş yani. Onun için burada hoca efendileri de tenzih ediyorum ve razı olmadıklarını da beyan ettiklerini biliyorum. Ama böyle internet siteleri açmak kolay değil. Açtığın zaman yönetimi iyi becermek lazım. Çünkü böyle falsolar, gaflet işleri camialara çok büyük zararlar getirebilir. Ben bunu ikaz etme sadedinde söyledim. Tabi bu kadar da net isim vermedim. Ama bu resmi koymuşlar, kaldırmamışlar.
İSTİSMAR EDİLDİ
“Allah’ın diniyle alay edenlerle oturmayın” diye ayet var Bakara Suresi’nde. Biz “Vurun, kırın, öldürün. Charlie Hebdo’ya saldırın” demiyoruz ki. Ama ayetlerde “Alay edildiği noktada alay edenlerle oturmayın” buyuruluyor. Biz bu ayetlere göre en çok amel etmesi gereken cemaatiz. Hassasiyetimiz bu yöndedir. Yoksa hükümetle, siyasetle hiçbir alakası yok. Ama bazı kanallar bunu istismar ederek “Hükümete saldırdı” şeklinde verdi. Ne alakası var? Bu kadar senedir izleyenler, dinleyenler benim hassasiyetlerimi bilmektedir. Bizim derdimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil.
Biz partiler üstüyüz. Siyasetin üstündeyiz. Kimse bizi siyasetin içine çekmesin. Biz siyasetin içine girecek kadar tahsil ettiğimiz ilmi, manevi değerleri aşağı indiremeyiz.
ATAM OLSA FARK ETMEZ
Siyasetin alanı var. Allah onu yapanları muvaffak etsin. Doğru yolda istikametle müşerref etsin. Siyasetin alanı başkadır, bu alan başkadır. Babam olsa, anam olsa, atam olsa fark etmez. Zaten Bursa sohbetini iyi dinleyenler onu görecekler.
Ayet de “Allah’a ve Resulü’ne karşı gelenlerle Allah’a ve ahirete inananların dostluk ettiğini göremezsiniz” buyruluyor. Yani ya o yok, ya o yok. Ya dostluk ediyorlarsa Allah’a ve ahirete imanları yok, ya da imanları varsa dostluk eder vaziyette bulamazsın. Kur’an bunu söylüyor. Allah’ımızın bulamazsın dediğini de kıyamete kadar bulamazsın. O zaman imanımız kuvvetliyse Allah ve Resulü’ne karşı gelenlerle dostluk edemeyiz.
DALGA GEÇENLER UTANACAK
Biz bunları genel manada konuşmuyoruz. Camialara tamim etmiyoruz. Şu parti, bu parti diye genellemiyoruz. Bakın isim veriyoruz, adres veriyoruz. “Peki, bunu niye özelde demiyorsun da genele yansıtıyorsun?” Özelde dediklerimiz kalıcı olmuyor. Genelde kaide ve düstur belirliyoruz ki bundan sonra Kur’an, ayet, sure ile alay eden bir adam ile kimse resim çektirip de bir Müslüman olarak, vakıf, dernek olarak onu meşrulaştırmaya çalışmasın. Ve bundan sonra İslam ile alay edenler utansın. Bugüne kadar İslam’ı savunanlar kendilerini zor durumda hissedip, toplumdan dışlanıyorlardı, haşlanıyorlardı. Bundan sonra Kur’an ile İslam ile Ehl-i Sünnet ile alay edip, dalga geçenler utanacak ve onlar özür dilemek zorunda kalacak. Özür dilerlerse tövbe kapısı açık. Bir daha yapmayacağına söz verirlerse Allah da affeder, kullar da mazur görür.
MİLLETİ AVANAK YERİNE KOYMAYIN
Ama özür dileme “Ben yapmadım, ben etmedim, iftiraya uğradım” diyerek de milleti avanak, manyak yerine koymayın. Allah-u Teâlâ’da kimseye böyle bir hak vermemiştir. Ehl-i Sünnet camiası olarak bize de kimse bunu reva göremez. Bunu demek istiyoruz. Konumuz bundan ibarettir. Ama bizi kimse siyasete çekmeye çalışmasın. İstismar etmeye çalışmasın.
Çünkü biz partiler üstüyüz. Mahmut Efendi Hazretleri, Sami Efendi Hazretleri ile beraber karar aldığını ve siyaset üstü kalmamız gerektiğini bizlere beyan etti. Bizim büyüklerimizden aldığımız vasiyet budur.
Kimin İslam’a, Müslümanlara daha iyi hizmet ettiğini görürsek bir reyimiz var onu veririz. Rey verilmeyecek de demiyoruz. Ama dini konuları siyasetin içine sokup istismar etmeye karşıyız. Dine muhalif bir şeyi siyasetçi yaptıysa o, onun şahsıyla münhasırdır. Dolayısıyla o kişinin şahsıyla ilgili bir reddiye yapılabilir.
Ama bu reddiye onun bulunduğu partinin, hükümetin, cemaatin tümüne tamim edilemez. Çünkü İslam’da sorumluluk ferdidir ve şahsidir. Babasına çocuğunun amelinden sormayan İslam’da, çocuğuna babasının ne yediğini, içtiğini sormayan bir dinde, içinde bulunduğu vakıfta bir adam bir şey yaptı diye hepsi bunu yapmış demek uygun değildir. Farkındaysanız onun için biz reddiyelerimiz şahsi yapıyoruz. Bunu genelleştirenlerden razı değiliz.
BIYIĞIN iKi UCUNUN UZATILMASI
Alkame (Radıyallahu Anh) buyurmuştur ki: Fukahanın buyurduğuna göre bıyığın iki ucunu uzatmakta bir beis yoktur.
İmam-ı Gazalî İhya’da buyurmuştur ki: Hazreti Ömer ve diğer bazı sahabeler bıyığın iki kenarını uzatmışlardır. Çünkü bu, ağzı örtmez ve yemek artığı kendisine ulaşmaz. Nitekim, Cabir (Radıyallahu Anh) buyurmuştur ki: - “Biz hac ve umre’nin dışında bıyıklarımızın kenarlarını uzun bırakırdık.” (Ebu Davud:4201,2/484)
Bu gün memleketimizdeki örf buna göredir. Şir’atü’l-İslâm şerhinde de böyledir. Ulemadan bazısı ise, bıyığın uçlarını uzatmakta, ehl-i kitaba benzeme bulunduğundan bunu kerih görmüşlerdir. Bu görüş daha uygundur. Nitekim: Ebu Ümame (Radıyallahu Anh) buyurmuştur ki: Bir kere biz: “Ya Resulullah! Ehl-i kitap, sakallarını kesip bıyıklarının kenarlarını uzatıyorlar.” dediğimizde, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Bıyıklarınızın kenarlarını kısaltınız, sakallarınızı uzatınız, ehl-i kitaba muhalefet ediniz.” buyurdu. (Ahmed ibni Hanbel, Müsned: 22346, 8/300, Beyhekî, Şuabu’l-İman: 6405, 5/214)
EFENDiMiZ’iN SÜT ANNELERi
1- Nebi'nin süt annesi Süveybe:
Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Ebû Leheb'in cariyesidir. Oğlu Mesrûh (Radıyalla-hu Anh) ın sütüyle emzirmiştir.
2- Nebi'nin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) süt annesi Halime (Radıyallahu Anha):
Hevâzin el-Kaysî oğlu Bekr oğlu Sa'd oğlu Nasır oğlu Fusayye oğlu Nasıra oğlu Rizâm oğlu Câbir oğlu Şicne oğlu Hâris oğlu Abdullah; Ebû Zü'eyb'in kızıdır. Rasulullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oğlu Abdullah'ın sütüyle emzirdi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanında dört yıl kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.