Türkiye’deki Suriye
Arap baharı” ne kadar uzağımızda kaldı… Yeni bir dünya kurma ümidi, İslâm dünyasının kitlelerin katılımı ile dönüşümü…Bu hayalin kuvveden fiile çıkması ihtimali elbette büyük bir sevinç meydana getirdiği gibi, batı sisteminin sürdürülmesini esas alanları da teyakkuza sevketti.
Arap baharına ABD-Batı ekseninin cevabı, Mısır darbesi ve Suriye’de başlayan Beşşar-Baas diktatoryası karşıtı hareketleri söndürmek oldu. İslâm Dünyası’ndaki demokratik dönüşüm, Türkiye’nin güçlü bir merkez ülke olmasına yol açabilirdi. Bunun arzu edilmediğini kolaylıkla tahmin edebiliriz.
Suriye’da başlayan iç savaş önümüzdeki hafta 4. yılını tamamlıyor. Savaş şartlarında sivil halk komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı.
Suriye halkı beslenme, enerji ve barınacak yer sıkıntısını aşamayınca, ülkesini terk etti. Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak gibi komşu ülkelere sığınanların sayısı milyonları buldu.
Çatışmalar uzadıkça sığınların sayısı artıyor. Bu akının en kalabalık olduğu ülke muhtemelen Türkiye. Resmi rakamlar böyle olmasa bile, fiilen böyle.
Geçen hafta sonunda Şanlıurfa ve Adıyaman’da idik. Bu şehirlerimizde hem kamplar var, hem de şehirlerde çok sayıda Suriyeli yaşadığı söyleniyor. Suriyelilerin görülmediği bir şehrimiz yok. Bizler de Ankara’da bu göçe şahit oluyoruz.
Türkiye’nin sınır bölgeleri bu yeni duruma intibak etmekte çok zorlanmadı. Din, dil ve etnik benzerlikler bunda rol oynamış olmalıdır. Elbette Türkiye’ye sığınanların çoğu Arap, fakat hatırı sayılır Kürt ve Türkmen nüfusu da var.
Kamplarda yaşayanlar için çeşitli programlar uygulanıyor. Muhtelif kurslar veriliyor, el becerilerine dayanan imalatlar yapılıyor, çocukların devam ettiği okullar açılıyor.
TYB’nin Urfa Şubesi Suriyeli yazarlar için Türkçe kursları açmış. Suriyeli yazarlar bir sayfası Türkçe olan Arapça bir dergi yayınlıyorlar. Onların bir kaçı ile tanıştık.
Suriye iç savaşının 4. yılında durum bu... Bu ülkenin normal şartlara dönmesinin öyle kolay olmayacağı bugünkü duruma bakılarak anlaşılabilir. Türkiye, en uzun sınırlara sahip olduğu komşusu ile iyi ilişkiler geliştirmişti. Vizesiz gidilip gelinen bir ülkenin bu duruma düşmesinde Türkiye’nin rolü var mıdır?
Bazıları Şam diktatörünün ağzına bakarak bütün sorumluluğu Türk dış politikasına yıkıyorlar.
Türkiye bu ülkede karışıklık çıkarmak için kitleleri harekete geçirmiş olabilir mi? Bu iddia temelsizdir. Türkiye’nin çatışmalar başladıktan sonra Şam yönetimini demokrasiye zorladığını biliyoruz. Uzun süren görüşmeler sonuçsuz kaldı. Buna rağmen Türkiye Beşşar yönetimi ile ilişkilerini bu şekilde kesmeli miydi? Belki tartışılması gereken bu. Fakat Türkiye’nin bu konuda müttefiklerinden iyi bir kazık yediği ortada. Beşşar karşıtı sert tavırlar gösteren müttefikler bir süre sonra İslâm karşıtı tavırlarını siyasetlerinin esası yaptılar. Bu arada IŞİD belasını bölgenin başına sardılar. Şimdi de kurtarıcı rolüne soyundular.
Bu raddede, Türkiye’deki Suriye nüfusunun geleceği üzerine ciddi olarak kafa yormak gerekiyor. Bu nüfusun Türkiye’ye intibakının gelecekte nasıl şekilleneceği konusundaki kararlar çok önemli sonuçlar doğuracak. Bu nüfusun gelecekte Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerini belirleyecek bir tesir uyandırması ihtimalini gözden uzak tutmamamız gerekiyor.
Savaşı bitirmek elimizde değilse bile, barış zeminini şimdiden oluşturmak imkânına sahibiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.