Namazda kalbin niyetiyle yetinmeli
Kalple niyet, herkese göre farzdır. Bu durumda insanlar, kalplerinin hangi namaza niyet ettiğinden gafil bir halde, dil alışkanlığı ile niyet ederlerse, bu namazın caiz olmayacağı da herkes tarafından kabul görmektedir. O halde kişi, her işte olduğu gibi bu konuda da sünnete uymalı ve kalbin niyetiyle yetinmelidir, dili bu işe karıştırarak ve kendini buna alıştırarak namazını tehlikeye sokmamalıdır.
Önceki yazılarımızda namazın dışındaki 6 farzdan 5’ini açıklamıştık.
Bu yazımızda da namazın dışındaki son farz olan niyet konusunu teferruatıyla anlatacağız.
6. FARZ NİYET
Namazın şartlarından biri de niyettir.
Niyet: Bir şeye azmetmek ve birşeyi kesin olarak istemektir.
Namaz niyeti, Allâh-u Te’âlâ için namaz kılmayı istemektir.
Bütün âlimlerin ittifakıyla namazda niyet farzdır. Çünkü ibadeti âdetten ayıran şey ancak niyettir. Namaz da bir ibadettir. İbadet ise, yapılan işin bütünüyle Allâh-u Te’âlâ’ya tahsis edilmesidir.
Nitekim Allâh-u Te’âlâ şöyle buyuruyor: “Oysa onlar dini yalnız kendisine tahsis edenler olarak Allâh’a ibadet etmeleriyle emrolundular.” (Beyyine Sûresi:5)
İhlâs yani; ibadeti yalnız Allâh-u Te’âlâ için yapmak ise niyetsiz meydana gelmez.
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Niyeti olmayanın ameli yoktur.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, no:179, 1/67)
ESAS OLAN KALPTİR
Ömer ibni Hattâb (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Ameller niyetlere göredir. Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy:1, no:1, 1/3; Müslim, İmâre:45, no:1907, 3/1515)
Niyetin mahalli kalptir. Esas olan da niyetin kalp ile yapılmasıdır. Bununla beraber ayrıca dil ile söylenmesi daha iyi olur. Meselâ: Öğle namazının farzını kılmaya kalbiyle niyet edip, diliyle de öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim” demesi müstehabtır. Sadece kalb ile niyet edip dil ile bir şey söylemezse, o namazı yine caiz olur. (İmâm-ı Kâsânî, Bedâyi’u’s-sanâyi’, cilt:1 shf:127)
Fıkıhlarımızda böylece zikredilmekteyse de İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) “el-Mektûbât” isimli eserinde buna şiddetle itiraz etmektedir. Nitekim 1. cildin 186. mektubundaki ifadeleri meâlen şöyledir. Âlimlerden bazısı, namazın niyetinde kalbin iradesiyle beraber, dilin de katılmasını güzel gördüler, hâlbuki ne Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’den ne ashâb-ı kirâmdan ve ne de tâbiîni izâmdan sahih veya zayıf hiç bir rivayette dilin söylemesi sabit olmamıştır. Bilakis onlar, namaza kalktıkları gibi vakit geçirmeden iftitâh tekbîri alırlardı.
Rasûlüllâh’A UYUN
O hâlde, dilin söylemesi bidat olmuş olur. Âlimler, bunun bidati hasene (güzel bir bidat) olduğunu söylemişlerse de bu fakir, bu bidatin sünnetten öte farzı da kaldırdığını söylemektedir.
Çünkü bu takdirde insanların çoğu niyetlerini kalplerinde hazırlamadan ve kalplerinin, niyetten gafil olduğuna hiç aldırmadan sadece dilin söylemesiyle yetinmektedirler. O zaman da namazın farzlarından biri olan kalbin niyet etmesi tamamen terkedilmiş olur ki, bu, namazın bozulmasına sebep olmuş olur.
Bütün bid’atlar böylece anlaşılmalıdır. Çünkü onların hepsi velev bir yönden de olsa, sünnete ziyade (ekleme) dir.
Ziyade ise, nesh (giderme) demek olup, nesh de sünneti kaldırmanın ta kendisidir.
O hâlde siz, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ve ashâb-ı kirâmının sünnetine uymakla yetinin, zira onlar yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz. (İmâm-ı Rabbânî, el-Mektûbât, 1/159-160, Mektub no: 186)
TEHLİKEYE ATMAYIN
Gerçekten İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sırruhu)’nun görüşü çok yerindedir.
Bazıları bunu fıkha muhalif gibi zannetse de, İmâm-ı Zebîdî (Rahimehullâh)’ın “el-İhyâ” üzerine yaptığı “el-İthâf” isimli şerhinin namaz bahsini gözden geçirirken orada İbni Hümâm (Rahimehullâh) tarafından aynı görüşün nakledildiğini görünce İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin görüşünün ne kadar isabetli olduğunu daha iyi anladım.
(Zebîdî, İthâfu’s-sâde, 3/58) Zaten kalple niyet, herkese göre farzdır, bu durumda insanlar, kalplerinin hangi namaza niyet ettiğinden gafil bir halde, dil alışkanlığı ile niyet ederlerse, bu namazın caiz olmayacağı da herkes tarafından kabul görmektedir.
O halde kişi, her işte olduğu gibi bu konuda da sünnete uymalı ve kalbin niyetiyle yetinmelidir, dili bu işe karıştırarak ve kendini buna alıştırarak namazını tehlikeye sokmamalıdır.
NİYETTE TAYİN
Öğle ikindi gibi farz namazlarda, tilâvet secdesi, adak namaz ve bayram namazları gibi vâcib namazlarda tayin şarttır. Bu namazlar kılınacakken mutlaka belirlemek lâzımdır. Örneğin: “Bu günkü öğle namazına” diye niyet edilir.
Beş vakit namaza niyette “Farz namaz kılmaya” şeklinde mutlak farza niyet etmek yeterli olmaz. Ancak vakit içerisinde hangi vakit olduğunu bilerek, hangi namaz olduğunu belirlemeksizin “Bu vaktin farzını kılmaya” diye niyet ederek yapılması yeterlidir.
Fakat cuma namazı “Bu vaktin farzını kılmaya” diye niyet edilerek eda edilmez. Çünkü bu vakit, cuma namazının değil, öğle namazının vaktidir. Cuma namazı öğle namazının yerine geçmektedir.
NÂFİLE NAMAZLARDA NİYET
Terâvîh namazı, sabah namazının sünneti veya öğle namazının ilk ve son sünneti gibi nâfile namazlarda “Mutlak niyet” yeterlidir.
Örneğin, öğle namazının ilk sünnetini kılacakken “Namaz kılmaya” diye niyet etmesi yeterlidir. Bununla birlikte “Şu vaktin ilk sünnetini kılmaya” diye niyet etmek daha iyi olur. Bu nâfile namazın müekked veya gayr-i müekked olduğunu belirlemeye gerek yoktur. Ancak terâvîh namazı için “Terâvîh namazını kılmaya” veya: “Vaktin sünnetini kılmaya” diye niyet etmesi ihtiyatlı olandır.
Cemaate yetişen bir kişi imamın farz mı, yoksa terâvîh mi kıldığını bilmese, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kıldırmakta ise, uyan kimsenin farzı geçerli olur. Eğer imam terâvîh kıldırmakta ise, uyan kişinin kıldığı namaz nâfile olur. Fakat, yatsı namazıyla terâvîh namazı arasında tertip şart olduğu ve kıldığı nâfile yatsının farzından önce olduğu için, bu nâfile terâvîh namazı yerine geçmez.
NİYETİN VAKTİ
Niyetin tekbîr vaktinde olması; yani iftitâh tekbîriyle birlikte yapılması en faziletlisidir. Biz Hanefîlere göre niyetin iftitâh tekbîrinden önce olması sahihdir.
Fakat niyetle iftitâh tekbîri arasına namaza aykırı bir fiilin girmemesi gerekir. Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)’dan rivayet edilmiştir ki:
Bir kimse evinden cemaatle farz namaz kılmak için çıksa, imamın bulunduğu yere gelince tekbîr alsa ve o anda özel bir niyet yapmış olmasa, bu caizdir.
Kerhî (Rahimehullâh) demiştir ki: Bu hususta Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)’a muhalefet eden hiçbir kimse bilmiyorum.
TEKBİRDEN SONRA OLMAZ
Tekbîrden sonra yapılan bir niyetle namaz geçerli olmaz. Kabul edilen görüş budur. Diğer bir görüşe göre “Sübhâneke”den ve “Eûzü”den önce yapılan bir niyetle de namaz geçerli olur.
Vakit içerisinde o vaktin farzına ve başka bir farza niyet etse, niyeti, vakti girmiş olan namaz için geçerli olur. Vakti girmemiş olan namaz buna mani olmaz.
Bir kimse farz namaza iftitâh tekbîri getirse, sonra o namazın nâfile olduğunu zannetse ve bu zan üzere namazını bitirse, bu namaz, başladığı farz namaz olur.
Çünkü niyetin namazın sonuna kadar hatırlanması şart değildir. (Kemal İbn-i Hümâm, Fethu’l-Kadîr, cilt:1 shf:66)
İMAMA UYMAK ŞARTTIR
Bir kimse öğle namazına niyet ederek tekbîr getirse, sonra nâfileye veya ikindiye yahut kaza namazına veya cenaze namazına niyet ederek tekbîr getirse, birinci namazdan çıkar, ikinci namaza başlar.
Tekbîr getirmeksizin niyet etmek kişiyi başladığı namazdan çıkarmaz.
Örneğin: Bir kimse öğle namazına tekbîr getirerek başlasa, sonra sadece kalbiyle ikindi namazına niyet etse ve namazı bitirse, öğle namazını kılmış olur. Bir kimse öğle namazından bir rekat kılsa, sonra aynı öğle namazına niyet ederek tekbîr getirse, bu namaz o namazdır. Yani namaza aynen devam eder, yeni baştan öğle namazına başlamaz.
Ancak bu, niyeti kalbiyle yapması durumundadır. Eğer niyeti diliyle yaparsa; yani diliyle “Niyet ettim öğle namazını kılmaya” derse, namaza yeni baştan başlaması gerekir. Cemaatle namaz kılma durumunda imama uymaya niyet etmek şarttır. İmama uymaya niyet etmeksizin cemaatle namaz kılarken imama uymaya niyet ederek diliyle tekbîr getirse, önceki namazı bozmuş, imama uymuş olur.
‘BANA UYANLARA İMAMIM’
İmama uymada en faziletli olan; imamın “Allâhü Ekber” demesinden sonra ona uymaktır. Çünkü bu durumda namaz kılana uymuş olur.
İmam imamlık yapacağı yerde durduğu zaman ona uymaya niyet etse, âlimlerin geneline göre niyeti caiz olur.
İmama uyanın, uyduğu imamın kim olduğunu bilmesi gerekli değildir. Hatta imamın Ahmet olduğu zannedilse, fakat Mehmet olduğu anlaşılsa bunun bir zararı yoktur. Ancak Ahmed’e uymaya niyet etse, fakat onun, Mehmet olduğunu anlasa, bu durumda imama uyması caiz olmaz. İmamın erkeklere imam olmaya niyet etmesi şart değildir. Ancak kadınların imama uymalarının geçerli olabilmesi için, imamın onlara imam olmaya niyet etmiş olması gerekir. Bu sebeple imamın: “Ben, bana uyanlara imâmım” demesi lâzımdır. (el-Fetâve’l-Hindiyye, cilt:1 shf:65, İbni Hümâm, Fethu’l-Kadîr, cilt:1, shf:233-235)
Ayet-i kerime
Sizden, hayra dâvet eden ve iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar felâha erenlerdir.
(Âl-i İmrân, 104)
Hadis-i Şerif
Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri, Allâh’ın kendisine Kur’ân verdiği ve gece-gündüz onunla meşgul olan (onunla yaşayıp tebliğ eden) kimse, diğeri de Allâh’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gecegündüz O’nun yolunda infâk eden kimse.” (Buhârî, İlim, 15; Müslim, Müsâfirîn, 266)
Alimlerden Öğütler
Bizim meclisimizde bulunanlar, sükut içinde otursalar ve sükuttan başka bir şey görmeseler bile, din bahsinde âlim geçinenlerin hatalarını keşfederler, bir bir çıkarırlar." Seyyid Abdülhakim-i Arvasi
Şöhret âfettir; şöhret peşinde koşmak, iyi tanınmak için uğraşmak, insanlığa yakışmaz. Eğer sen hakikati, aşk incisini arıyorsan, görünüşten kurtulman, deniz dalman, derinliklere inmen gerek! Mevlana Celaleddin Rumi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.