Tek kelimelik ayet ile kıraat olmaz
İmâm-ı A’zâm’a göre, en az iki ve daha fazla kelime olan bir kısa âyet okumak namazda farz olan kırâat için yeterli olan miktardır. Ancak bir kelime veya bir harften oluşan bir âyet okursa, en sahîh olan görüşe göre yeterli olmaz. Çünkü bu bir kırâat sayılmaz.
Kırâat: Kur’ân okumak demektir.
Namaz kılanın, kendisine işittirecek derecede diliyle harfleri tashih ederek, İmâm-ı A’zâm (Rahimehullah)a göre çok kısa da olsa bir âyet, diğer iki imamımıza ve İmâm-ı A’zâm (Rahimehumullah)dan nakledilen başka bir rivayete göre üç kısa âyet okuması namazın bir ruknü olarak farzdır. Allâh-u Te’âlâ şöyle buyuruyor: “O halde Kur’ân’dan kolaya geleni okuyun.” (el-Müzzemmil Sûresi: 20)
İMAM’A UYANDAN DÜŞER
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıraatsız namaz yoktur.” (Müslim, Salât:11, no:396, 1/297)
Kendine işittirmediği kırâat, kırâat değildir. Meşâyihın geneli bu görüşle amel etmiştir. (Şeyh Nizamuddin ve heyet, el-Fetâve’l-Hindiyye, cilt:1, shf:69, el-Mavsılî, el-İhtiyâr, cilt:1 shf:56) Âlimlerin çoğunluğuna göre kırâat, zâid bir rukündür. Bu sebeble kıyam, rukû, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken, gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kırâat halefi (yerine başka bir şey yapma gereği) olmaksızın, imama uyandan düşer. (İbn-i Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, cilt:1 shf:446)
İKİ REKATTA FARZ
Câbir (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse imamın arkasında namaz kılarsa, imamın okuyuşu, onun için de bir kırâattır.” (Darekutnî, es-Sünen, 1/325; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:14643, 23/12; el-Mavsılî, el-İhtiyar, cilt:1 sh:56) İki rekatlı farz namazlar, vitir namazı ve nâfile namazların her bir rekatında kırâat etmek imam ve yalnız kılanlar için farzdır. Dört veya üç rekatlı farz namazların tayin edilmeksizin (herhangi) iki rekatında farzdır.
Fakat Alî (Radıyallahu Anh) şöyle buyurmuştur: “İlk iki rekatta Kur’ân okumak, son iki rekatta da kırâattir.”
SEHİV SECDESİ GEREKİR
Dört veya üç rekatlı farz namazların ilk iki rekatında kırâati kasten terkederse bu, mekruhtur. Sehven (yanılarak) terkederse sehiv secdesi yapması gerekir. Bu farz namazların diğer rekatlarında yani; dört rekatlık farz namazın son iki rekatında, üç rekatlık farzın üçüncü rekatında Fâtihâ’yı okumak, seçkin olan görüşe göre vâcibtir. Yanılarak terkedilmesi sehiv secdesini gerektirir.
Ancak son iki rekatta kırâat konusunda kişinin serbest olduğu, dilerse okuyabileceği, dilerse tesbih getireceği görüşü İbn-i Mes’ûd ve Hazreti Âişe (Radıyallahu Anhuma)dan rivayet edilmiştir. Konunun başında ifade ettiğimiz gibi; İmâm-ı A’zâm’a göre, en az iki ve daha fazla kelime olan bir kısa âyet okumak namazda farz olan kırâat için yeterli olan miktardır. Ancak bir kelime veya bir harften oluşan bir âyet okursa, en sahîh olan görüşe göre yeterli olmaz. Çünkü bu bir kırâat sayılmaz. “Ayete’l-Kürsî” ve “Müdâyene” âyeti gibi uzun bir âyetin yarısını bir rekatta, diğer yarısını diğer rekatta okuyacak olursa, fukahanın geneli bunun caiz olduğu görüşündedir. (Şeyh Nizâmuddîn ve heyet, el-Fetâve’l-Hindiyye, cilt:1 shf:69)
10 KATINA ÇIKAR
Ancak kişi en az kurtaracak kadar az bir kıraatle yetinmekten haya etmeli ve namazda yapılan kıraatin kat kat sevabına erişmeyi fırsat bilmelidir.
Zira namaz dışında okunan her bir harfe on sevap vaat edilmekte iken namaz içinde bu, on katına çıkmaktadır. Nitekim Ali (Radıyallâhu Anh) şöyle buyurmuştur: “Kur’ân’ı namazda ayaktayken okuyana, her harfine karşılık yüz hasene vardır. Abdestsiz okuyana ise, on hasene vardır.” (Zebîdî, İthâfü’s-sâdeti’l-müttakîn:10/471)
RUKÛ’DA SIRT DÜZ OLMALI
Namazın rükünlerinden biri de ru-kû’dur. Rukû eller dizlere ulaşacak şekilde öne doğru eğilmektir. Baş ve sırt düz bir satıh oluşturacak şekilde eğilmek, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in uygulamasına en uygun olan rukû şeklidir. Ayakta namaz kılan bir kimsenin rukû için sadece başını eğmesi yeterli olmaz. Allâh-u Te’âlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Rukû ediniz.” (Hac Sûresi: 77)
PARMAKLAR AÇIK OLMALI
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bir a’rabiye namazı talim ettiğinde şöyle buyurmuştur: “Sonra Kur’ân’dan kolayına geleni oku, sonra da rukû et.” (el-Mavsılî, el-İhtiyar, cilt:1 shf:51) Namaz kılan kişi kıyamdan rukû’a giderken tekbîr getirir, ellerini parmaklar açık olarak dizleri üzerine, onları kavrayarak koyar. Çünkü Kâsım ibni Ebî Bezze’nin başka bir zattan (Radıyallâhu Anhuma) rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir adama şöyle demiştir:
HIRSIZLARIN EN KÖTÜSÜ
“Rukû ettiğin zaman, ellerini dizlerinin üzerine koy ve parmaklarının arasını aç.” (Abdurrezzâk, el-Musannef, no:2860, 2/151; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:19740, 7/451) Rukû yapan kişi başını ne yükseltir, ne de alçaltır. Rukû’da rukû tesbihleri miktarınca azaları istikrar bulacak şekilde durarak mutmain olur.
Ebû Katâde (Radıyallahu Anh)ın rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Hırsızların en kötüsü namazından çalandır.” buyurdu. Kendisine: “Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorulunca: “Rukû’unu da, secdesini de, huşû’unu da tam yapmaz.” buyurdu. (Dârimî, Salât:78, 1/305; İmâm-ı Mâlik, el-Muvatta’, Sefer:72; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:22705, 8/386; Ebu’l-Leys Nasr ibni Muhammed el-Hanefî es-Semerkandî, Tenbîhü’l-ğâfilîn, no:372, sh:273)
İMAM RUKÛ’dayken
İmama rukû’da iken yetişen kişi, ayakta tekbîr alır, sonra da rukû’a gider. Şayet tekbîri rukû’a yakın bir vaziyette iken alırsa, namazı fasit olur (bozulur).
İmama rukû’da yetişen kişi, o rekata yetişmiş olur. Bir kimse imam rukû’da iken tekbîr alsa, imam rukû’dan kalktıktan sonra rukû’a gitse, tekbîri ayakta aldığı için namaza başlamış olur. Fakat o rekata yetişmiş olmaz. Bir kimse imamından önce rukû’a gitse ve imâmı rukû’a eğilmeden önce rukû’dan kalksa, bakılır; eğer bu kişi imâmı rukû’da iken tekrar rukû’a gider ve imâmıyla beraber rukû ederse namazı geçerli olur. Yoksa namazı bozulur.
EZANIN HİKMETLERİ
“Rûhu’l-beyan Tefsîri”nde zikredildiğine göre ezanda bir takım hikmetler vardır:
- İslâm şeâirini (nişanlarını) açıklamak,
- Kelime-i tevhîdi açıklamak,
- Namaz vaktinin girdiğini bildirmek,
- Namaz kılınacak yeri bildirmek,
- Cemaate davet etmek.
Meşhur Şeyh Üftade Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû) buyurmuşlardır ki: “Ezan, ne güzel kelâmdır ve ne iyi nidadır.
muraD HASIL OLUR
‘Allâh en büyüktür, Allâh en büyüktür’ sözünde eğer Allâh’ın azameti ve kibriyası (büyüklüğü ve ululuğu) tecelli edip inkişaf etse (parlayıp açılsa), ‘Ben şâhitlik ederim ki Allâh’tan başka ilah yoktur’ sözünde O’nun vahdâniyeti (birliği) inkişaf etse, ‘Ben şâhitlik ederim ki muhakkak Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Allâh’ın Rasûlü’dür’ sözünde O’nun hakkâniyeti (hak oluşu) zuhur etse,
‘Haydi namaza, haydi felâha’ dendiğinde, talipten matluba talep (çağırandan çağrılana istek) belirse, ‘Allâh en büyüktür, Allâh en büyüktür’ dendiğinde de Zât-ı Pâk-i sübhâniye tecelli etse elbette maksat tamamlanmış ve murad hâsıl olmuş olur.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.