Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Receb ayı zekat ayıdır

Receb ayı zekat ayıdır

Receb-i şerîf zekât dağıtımı için fazîletli mevsimlerdendir. Allâh-u Teâlâ’nın kullarına yardım ulaştırmak için, Allâh-u Teâlâ’nın ayından daha uygun bir zaman bulunabilir mi?! Bu yüzden İslâm beldelerinin halkı, receb ayında zekât ihracını âdet edinmişlerdir.

Mâ­lum ol­du­ğu üze­re ze­kât; ni­sâ­ba mâ­lik olun­ma­sı­nın üs­tün­den ay se­ne­siy­le bir se­ne ge­çin­ce farz ol­mak­ta­dır.

An­cak ule­mâ­dan ba­zı­sı, fa­zî­let­li kim­se­le­rin ka­çı­rıl­ma­ma­sı ve­ya gel­me­le­ri­nin bek­len­me­si yâ­hut se­va­bın kat kat ol­ma­sı için mü­ba­rek va­kit­le­rin kol­lan­ma­sı gi­bi meş­rû ga­ye­ler­le ya da bir an­da tü­mü­mün ve­ril­me­si zor gel­mek­tey­se, ze­kâ­tın da­ğı­tı­mı­nın tâ­cil ve te­hir (yıl dö­nü­mün­den ön­ce­ye alın­ma­sı yâ­hut ge­cik­ti­ril­mes)ine mü­sa­ade ver­miş­ler­dir.

FAZİLETLİ MEVSİM

An­cak ge­cik­ti­ri­le­cek­se, o pa­ra­nın ça­lış­tı­rıl­ma­yıp, bir ke­nar­da bek­le­til­me­si şart ko­şul­muş­tur.

İş­te re­ceb-i şe­rîf de ze­kât da­ğı­tı­mı için fa­zî­let­li mev­sim­ler­den­dir. Al­lâh-u Te­âlâ’­nın kul­la­rı­na yar­dım ulaş­tır­mak için, Al­lâh-u Te­âlâ’­nın ayın­dan da­ha uy­gun bir za­man bu­lu­na­bi­lir mi?! Bu yüz­den İs­lâm bel­de­le­ri­nin hal­kı, re­ceb ayın­da ze­kât ih­ra­cı­nı âdet edin­miş­ler­dir. Ni­te­kim Os­man (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) min­ber üze­rin­de in­san­la­ra oku­du­ğu hut­be­sin­de:

 “İş­te bu, si­zin ze­kât ayı­nız­dır. Üze­rin­de borç olan, bor­cu­nu öde­sin ki el­de ka­lan mal­la­rı­nız­dan ze­kât ve­re­si­ni­z” bu­yur­muş­tur. (İmâm-ı Mâ­lik, el-Mu­vat­ta­’, Ki­tâ­bü­’z-ze­kât, Bâ­bu­’z-ze­kâ­ti fi­’d-deyn, 2/253; İb­ni Re­ceb el-Han­be­lî, Le­tâ­ifü­’l-me­‛â­rif, sh:231)

KAT KAT SEVAP

Ali el-Ka­rî (Ra­hi­me­hul­lâh) re­ceb-i şe­rî­fin fa­zî­le­ti­ne dâ­ir bir­çok ha­dîs-i şe­rîf ve ri­va­ye­ti ser­det­tik­ten son­ra şöy­le bu­yur­muş­tur:

“Bü­tün bu nak­le­di­len­ler­den an­la­şıl­dı­ğı üze­re; re­ceb-i şe­rîf ayı­nın, di­ğer ay­la­ra nis­bet­le bir­ta­kım üs­tün­lük­le­ri söz ko­nu­su­dur. Do­la­yı­sıy­la in­san­la­rın o ay­da çok um­re yap­ma­la­rı, ze­kât çı­kart­ma­la­rı ve di­ğer sâ­lih amel­le­ri iş­le­me­le­ri­nin câ­iz ol­du­ğun­da ve bu mev­sim­de böy­le amel­ler ya­pıl­ma­sı­nın ecir ve se­va­bı kat kat ar­tı­ra­ca­ğın­da hiç­bir şüp­he bu­lun­ma­mak­ta­dır.” (Ali el-Kārî, Ri­sâ­le fî fe­dâ­il-i re­ceb el-mü­rec­ceb, Re­sâ­il-ü Ali el-Kārî, va­rak:58) 

KIYAM-SIYAM

Ger­çek­ten de bu be­yan, çok isâ­bet­li olup Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in be­yan­la­rı ile ta­ma­men uyum­lu­dur.

Ni­te­kim Enes ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

“Her kim re­ceb ayın­da ha­yır­lı bir amel ka­za­nır­sa, ken­di­si için on­da, kat kat ar­tı­rıl­mış mü­kâ­fat­lar ih­sân edi­lir. Al­lâh di­le­di­ği­ne (se­vap­la­rı) kat­lar. O hal­de ge­ce­le­ri­ni kı­yam, gün­düz­le­ri­ni sı­yam ile ge­çir­me­ye de­vam edin.” (İb­ni Asâ­kir, Tâ­rîh-u Me­dî­ne­ti Di­meşk, no:5121, 43/291-292)

RE­CEB-İ ŞE­RÎF­TE SA­DA­KA

Ab­dul­lâh ib­ni Zü­beyr (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü-mâ)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te şöy­le buy­rul­muş­tur:

 “Her kim Al­lâh-u Te­âlâ’­nın sa­ğır ayı olan re­ceb ayın­da bir mü­mi­nin sı­kın­tı­sı­nı açar­sa, Al­lâh-u Teâ­lâ ona Fir­devs (cen­ne­tin)de gö­zü­nün gör­dü­ğü ka­dar ge­niş bir köşk ve­rir.  Dik­kat edin! Re­ceb ayı­na de­ğer ve­rin ki Al­lâh-u Teâ­lâ da si­ze bin ke­ra­met ver­sin.” (Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye 1/328-329; İb­ni Ha­cer, Teb­yî­nü­’l aceb, sh:41; Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l me­câ­lis, 1/141)

‛Uk­be­’nin Se­lâ­me ib­ni Kays (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ)dan ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te şöy­le buy­rul­muş­tur:  “Her kim re­ceb­de sa­da­ka ve­rir­se, Al­lâh-u Teâ­lâ onu yav­ruy­ken yu­va­sın­dan ha­va­ya uçup en yaş­lı ça­ğın­da ölen kar­ga­nın öm­rü ka­dar (beş yüz se­ne), onu ce­hen­nem­den uzak­laş­tı­rır.” (Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye 1/325; Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l me­câ­lis, 1/141)

HAC VE UMRE SEVABI

Ali ib­ni Ebî Tâ­lib ve Sel­mân-ı Fâ­ri­sî (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te şöy­le buy­rul­muş­tur:  “Re­ceb­den bir gün oruç tu­tan, bin se­ne oruç tut­muş ve bin kö­le âzâd et­miş gi­bi olur. 

Her kim re­ceb ayın­da bir sa­da­ka ve­rir­se san­ki bin dî­nar ta­sad­duk­ta bu­lun­muş gi­bi­dir.

Al­lâh-u Teâ­lâ ona, be­de­nin­de­ki her tüy mu­ka­bi­li bin ha­se­ne ya­zar, bin de­re­ce­si­ni yük­sel­tir, bin gü­na­hı­nı si­ler, tut­tu­ğu her gü­nün oru­cu­na kar­şı­lık, bin hac ve bin um­re ya­zar. 

Ona cen­net­te bin yurt, bin köşk ve bin oda bi­na eder ki her bir oda­da bin zi­faf­hâ­ne (ya­tak oda­sı) ve bin hû­rî bu­lu­nur. Her bir hû­rî ise gü­neş­ten bin kat gü­zel­dir.” (Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye 1/326-327; Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l me­câ­lis, 1/141)

Ebu­’d-Der­dâ (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “E­ğer ki­şi, re­ceb ayın­dan (oruç) tut­tu­ğu her gün, azı­ğı­na (büt­çe­si­ne) gö­re bir sa­da­ka ve­rir­se, hey­hât, hey­hât! Ne yap­sın­lar!

Bü­tün ya­ra­tık­lar Al­lâh-u Te­âlâ’­nın o ku­la ve­re­ce­ği se­va­bın öl­çü­sü­nü tak­dir et­mek için bir ara­ya gel­se­ler, Al­lâh-u Te­âlâ’­nın o ku­lu­na bah­şe­de­ce­ği mü­kâ­fat­tan yüz­de bi­rin(i he­sab et­mey)e ula­şa­maz­lar.” 

(Ebû Mu­ham­med el-Hal­lâl, Fe­dâ­il-ü şehr-i re­ceb, no:8, sh:62; Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye 1/325)

Enes ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Her kim re­ceb ayın­da bir sa­da­ka ve­rir­se, onun se­be­biy­le boy­nu ce­hen­nem­den âzâd olur.” (İb­ni Asâ­kir, Tâ­rîh-u Me­dî­ne­ti Di­meşk, no:5121, 43/291-292)

YİR­Mİ YE­DİN­Cİ GÜ­NÜN SA­DA­KA­SI

Ri­va­ye­te gö­re:

“Her kim re­ce­bin yir­mi ye­din­ci gü­nü oruç tu­tup, o gün sa­da­ka ve­rir­se, Al­lâh-u Teâ­lâ oru­cu­na kar­şı­lık o ki­şi­ye, bin ha­se­ne ve iki bin kö­le âzâ­dı (se­va­bı) ya­zar.” (el-Câ­mi­‛u­’ş-şâ­fî fî­’l va­‛zı­’l-kâ­fî, Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l-me­câ­lis, 1/141)

RE­CEB-İ ŞE­RÎF­TE UM­RE

İb­ni Ömer (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ)dan nak­le­dil­di­ği­ne gö­re:

“Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) re­ceb ayın­da um­re yap­mış­tır.”  Bu yüz­den Ömer ib­ni Hat­tâb (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) re­ceb­de um­re yap­ma­yı müs­te­hab say­mış­tır. Âi­şe ve İb­ni Ömer (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ) da re­ceb­de um­re ya­par­lar­dı.  İb­ni Sî­rîn (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) se­lef (geç­miş bü­yük­ler)in re­ceb­de um­re yap­tık­la­rı­nı nak­let­miş­tir. 

Zi­ra iba­det­le­rin en üs­tü­nü, hac­cın bir se­fer­de um­re­nin ise, hac ay­la­rı dı­şın­da­ki bir se­fer­de ya­pıl­ma­sı­dır.

İş­te böy­le yap­mak,  “Hac­cı ve um­re­yi Al­lâh için ta­mam­la­yı­n” (Ba­ka­ra Sû­re­si:196) âyet-i ke­rî-me­sin­de em­re­di­len “Ta­mam­la­ma­” mef­hu­mu­na dâ­hil­dir. Ömer, Os­man, Ali ve di­ğer cum­hûr-u sa­hâ­be (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hüm) ha­za­ra­tı da bu şe­kil­de be­yan­lar­da bu­lun­muş­lar­dır. (İb­ni Re­ceb, Le­tâ­ifü­’l-me­‛â­rif, sh:232; Bey­ha­kî, es-Sü­ne­nü­’l-Küb­râ, Ki­tâ­bü­’l-hac, 4/344) 

Ali el-Ka­rî (Ra­hi­me­hul­lâh) bu hu­su­ta şöy­le de­miş­tir. Ab­dul­lâh ib­ni Zü­beyr (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın, 

Ka­be-i Şe­rî­fe­’yi, İb­râ­hîm (Aley­his­se­lâm)ın mü­ba­rek bi­na­sı­na gö­re ye­ni­den yap­ma­sı, re­ceb-i şe­rî­fin yir­mi ye­di­si­nin ara­fe­si­ne rast­la­mış­tı. 

Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in, sev­di­ği bir ni­zam ile yü­ce Mev­lâ­’nın bey­ti­ni ta­mam­la­ma nî­me­ti­ne şü­kür için Ab­dul­lâh ib­ni Zü­beyr (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) bir­çok kur­ban ke­sip fa­kir ve yok­sul­la­ra da­ğıt­mış ve Mek­ke eh­li­ne, um­re yap­ma­la­rı­nı em­ret­miş­ti. 

Sa­ha­be-i ki­râ­mın ko­nuş­tuk­la­rı­nın ve yap­tık­la­rı­nın, üm­me­ti bağ­la­yan bi­rer de­lil ni­te­li­ği ta­şı­dı­ğın­da hiç­bir şüp­he yok­tur.

YILDIZLAR GİBİ

Ni­te­kim Câ­bir (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

“Sa­ha­bem yıl­dız­lar gi­bi­dir. On­lar­dan han­gi bi­ri­ne uyar­sa­nız, doğ­ru yo­lu bu­lur­su­nu­z” bu­yur­muş­tur. (Bey­hâ­kî, el-İ‛­ti­kâd, sh:319; Dey­le­mî, Fir­dev­sü­’l-ah­bâr, no:6799, 4/447; İb­ni Ab­dil­berr, Câ­mi­‛u be­yâ­ni­’l-ilm, no:1760, 2/925; Ra­zîn, Hâ­zin, Mec­mû­‛a­tü­’t-te­fâ­sîr:2/103; Ze­he­bî, Mî­zâ­nü­’l-İ‛­ti­dâl, no:1511, 1/413; Ac­lû­nî, Keş­fü­’l-ha­fâ, no:381, 1/132; İb­ni Ha­cer, Tel­hî­su­’l-Ha­bîr, no:2098, 4/190; Ali el-Kārî, Ri­sâ­le fî fe­dâ­il-i re­ceb el-mü­rec­ceb, Re­sâ­il-ü Ali el-Kārî, va­rak:60; Neb­hâ­nî, el-Fet­hu­’l-ke­bîr, no:6812, 1/627)

Üs­te­lik İb­ni Me­sûd (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan mev­kû­fen ve mer­fû­an ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “Müs­lü­man­la­rın gü­zel gör­dü­ğü Al­lâh-u Teâ­lâ in­din­de de gü­zel­dir.” (Hâ­kim, el-Müs­ted­rek, no:4465, 3/83; Ebû Dâ­vûd et-Ta­yâ­le­sî, sh:33; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:3600, 2/16; Ac­lû­nî, Keş­fü­’l-ha­fâ, no:2214, 2/188; Ali el-Kārî, Ri­sâ­le fî fe­dâ­il-i re­ceb el-mü­rec­ceb, Re­sa­il-ü Ali el-Karî, va­rak: 60-61)

Ayet-i Ke­ri­me

Eğer sen, sö­zü açık­tan söy­ler­sen, bi­le­sin ki o, giz­li­yi de giz­li­nin giz­li­si­ni de bi­lir.” (Tâ­hâ, 7)

Hadis-i Şerif 

Üç grup insanla Allah, Kıyamet Günü konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak, temize de çıkarmayacaktır. Hem onlar için pek acıtıcı bir azap da vardır. Bunlar: Verdiğini başa kakan, elbisesini sırf gurur ve gösteriş kastıyla giyen ve yalan yere yemin ederek malına müşteri çekenlerdir.(Müslim, İman: 171)

Alimlerden öğütler

Yar­dım et ki, yar­dım olu­na­sın. Kö­tü­lük ede­ne iyi­lik et ki, ona sa­hip ola­sın. Ken­di­ne ra­zı ol­du­ğun sö­zü in­san­la­ra 
söy­le. (İb­ra­him Hak­kı Haz­ret­le­ri)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi