Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Mirac Gecesini nasıl değerlendirelim?

Mirac Gecesini nasıl değerlendirelim?

AL LÂH-U TEÂLÂ’NIN ZÂTI VE SIFATLARIYLA İLGİLİ ÎTiKÂDIMIZ

 SO­RU:  Bir Müs­lü­ma­nın Al­lâh-u 
Te­âlâ’­ya olan inan­cı ne şe­kil­de ol­ma­lı­dır?
 CE­VAP: Al­lâh-u Te­âlâ’­nın Zâ­tıy­la ve sı­fat­la­rıy­la bir ol­du­ğu­na inan­ma­sı şek­lin­de ol­ma­lı­dır.

 SO­RU:  Al­lâh-u Te­âlâ’­nın Zâ­tıy­la ve sı­fat­la­rıy­la bir ol­ma­sı­nın ma­na­sı ne­dir?
 CE­VAP: Zâ­tı ve sı­fat­la­rı hu­su­sun­da eşi ve ben­ze­ri­nin ol­ma­ma­sı­dır.

 SO­RU:  Al­lâh-u Te­âlâ’­nın sı­fat­la­rı kaç kı­sım­dır?
 CE­VAP: Ten­zî­hî (Sel­bî), Su­bû­tî ve Fi­‛i­lî ol­mak üze­re üç kı­sım­dır.

 SO­RU:  Ten­zî­hî (Sel­bî), sı­fat­lar ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Al­lâh-u Te­âlâ’­ya ne­le­rin is­nad edi­le­me­ye­ce­ği­ni an­la­tan sı­fat­lar­dır.
 

 SO­RU:  Ten­zî­hî (Sel­bî) sı­fat­lar ne­ler­dir?
 CE­VAP: Ten­zî­hî (Sel­bî) sı­fat­lar al­tı ta­ne­dir:

1) Vü­cut.
2) Kı­dem.
3) Beka.
4) Vah­dâ­ni­yet.
5) Mu­hâ­le­fe­tün li­’l-ha­vâ­dis.
6) Kı­yam bi nef­si­hi.

 SO­RU:  Vü­cut ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Yok­lu­ğu dü­şü­nül­me­mek­tir. Ba­zı îtikat ki­tap­la­rın­da vü­cut sı­fa­tı­nı ten­zî­hî (sel­bî) sı­fat­lar­dan say­ma­yıp, ona “Sı­fat-ı Nef­siy­ye­” de­nil­miş­tir. (Ömer Na­sû­hî Bil­men, Mu­vaz­zah ilm-i ke­lâm, sh:118)
 

 SO­RU:  Kı­dem ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Var­lı­ğı­nın baş­lan­gı­cı  ol­ma­mak.
 

 SO­RU:   Be­ka ne de­mek­tir?
 CE­VAP:  Var­lı­ğı­nın so­nu ol­ma­mak.
 

 SO­RU:  Vah­dâ­ni­yet  ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Or­ta­ğı bu­lun­ma­mak.
 SO­RU:   Mu­hâ­le­fe­tün li­’l-ha­vâ­dis ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Ya­ra­tıl­mış­la­ra hiç­bir yön­den ben­ze­me­mek.

 SO­RU:  Kı­yam bi nef­si­hi ne de­mek­tir?
 CE­VAP: Var­lı­ğı için baş­ka­sı­na muh­taç ol­ma­mak. Gö­rül­dü­ğü gi­bi bu sı­fat­lar­la, ulû­hi­ye­te (ilah­lı­ğa) nis­bet edil­me­si müm­kün ol­ma­yan:

1) Yok­luk.
2) Var­lı­ğın baş­lan­gı­cı ol­ma.
3) Var­lı­ğın so­nu ol­ma.
4) Or­ta­ğı bu­lun­ma.
5) Ya­ra­tıl­mış­la­ra ben­ze­me.
6) Var­lı­ğı için baş­ka­sı­na muh­taç ol­ma, kav­ram­la­rı selb (nefy) edil­miş­tir. Bu iti­bar­la da bu sı­fat­la­ra “Sel­bî sı­fat­la­r” de­nil­miş­tir. Ay­rı­ca “Ke­lâm il­mi­” ile ala­ka­lı kül­tür ge­liş­tik­ten son­ra sel­bî sı­fat­lar ço­ğal­tıl­mış­tır. Şöy­le ki mû­te­ber ki­tap­la­rı­mız­dan olan “A­ka­id-i Ne­se­fî­”de sel­bî sı­fat­la­ra şun­lar da ek­len­miş­tir.

Al­lâh-u Teâ­lâ:
1) Araz (renk­ler ve ha­re­ket­ler gi­bi, ken­di ba­şı­na du­ra­ma­yan, be­li­re­bil­me­si için bir cev­he­re muh­taç olan şey).
2) Ci­sim (yer kap­la­yan, eni, bo­yu, yük­sek­li­ği olan mad­de).
3) Cev­her (baş­lı ba­şı­na du­ra­bi­len mad­de).
4) Şek­le bü­rü­nen.
5) Sı­nır­lan­dı­rı­lan.
6) Ni­ce­le­nen.
7) Ha­cim­li olan.
8) Bir­le­şik par­ça­lar­dan te­şek­kül 
et­miş olan.
9) So­nu olan.
10) Mâ­hi­yet ve key­fi­ye­ti olan.
11) Me­kan tu­tan.
12) Üze­rin­den za­man ge­çen.
13) Ken­di­si­ne bir şey ben­ze­yen.
14) Her­han­gi bir şey ilim ve kud­re­ti­nin dı­şın­da ka­lan bir var­lık de­ğil­dir. (Ömer Ne­se­fî, el-Akāid, sh:31-36)

MİRAÇ NAMAZLARI

Receb ayının yirmi yedinci gecesi mirac gecesidir. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in göğe yükselerek Allâh-u Teâlâ ile görüştüğü bu mübarek gün ve gecede yapılan ibadetlerin mümin kullara büyük getirisi vardır. 

Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in miraca yükselmesi çok büyük bir hadisedir. İslam tarihindeki en büyük hadisedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu  Aleyhi ve Sellem)in Rabb’ini gördüğü tek hadisedir. 

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Rabb’iyle görüştüğü, Rabb’inin cemalini aşikâre gördüğü gece, gecelerin şahı, zamanların padişahıdır. 

 

Enes (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “Re­ceb­de bir ge­ce var­dır ki on­da amel ede­ne, yüz se­ne­lik ha­se­ne­ler ya­zı­lır. O, re­ce­bin bit­me­si­ne üç (ge­ce) ka­la­dır. 
 

DUALAR  KABUL OLUR

Her kim o ge­ce­de on iki re­kat kı­lar, her re­kat­ta bir Fâ­ti­ha ve Ku­r’­ân’­dan bir sû­re okur, her iki re­kat­ta (otu­rup) te­şeh­hüt okur ve son­la­rın­da se­lam ve­rir­se, son­ra yüz ke­re:  “Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber” de­yip, yüz­ke­re de is­tiğ­far­da bu­lu­nur, son­ra da Ne­bî (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e yüz de­fa sa­lât okur­sa; Bu ki­şi dün­ya­dan yâ­hut âhi­ret­ten di­le­di­ği her­han­gi bir hu­sus­ta ken­di­si hak­kın­da duâ­da bu­lu­nur­sa, bir de sa­bah oru­ca ni­yet eder­se, bir mâ­si­yet (gü­nah) ile alâ­ka­lı du­a yap­mış ol­ma­dık­ça, ger­çek­ten Al­lâh-u Teâ­lâ onun bü­tün du­ala­rı­nı ka­bul eder.” (Bey­ha­kî, Fe­dâ­ilü­’l-evkāt, no:12, sh:97-98; Şu­‛a­bu­’l-îmân, no:3531, 5/346; İb­ni Asâ­kir, el-Emâ­lî, Fadl-u-re­ceb, sh:6; İb­ni Ha­cer, Teb­yî­nü­’l-aceb, sh:59; Sü­yû­tî, Ce­m‛­u’l-ce­vâ­mi­‛, 1/591; ed-Dür­rü­’l-men­sûr, 4/186, 1/591; Ali el-Müt­ta­kî, Ken­zü­’l-um­mâl, no:35170, 12/312-313)

Mer­fû bir ha­ber­de şöy­le gel­miş­tir:  “Her kim, re­ce­bin yir­mi ye­din­ci ge­ce­si iki re­kat kı­lıp her bir re­kat­ta bir Fâ­ti­ha ve yir­mi ke­re İh­lâs sû­re­le­ri­ni okur, na­ma­zı bi­ti­rin­ce, Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e on ke­re sa­lâ­vat ge­tir­dik­ten son­ra:

ŞANI YÜCELİR

‘Ey Al­lâh! Ey ke­rem­li­le­rin en ke­rem­li­si olan Al­lâh! Şüp­he­siz ben Sen­den, âşık­la­rın sır­la­rı­nın müşâ­he­de­si be­re­ke­ti­ne ve yir­mi ye­din­ci ge­ce  ken­di­si­ni mî­râ­ca çı­kar­dı­ğın­da, gön­de­ri­len­le­rin Efen­di­si­’ne tah­sis et­ti­ğin hal­vet (te­ke tek be­ra­ber­lik) hür­me­ti­ne, be­nim ke­der­li kal­bi­me acı­ma­nı ve dua­ma icâ­bet et­me­ni is­te­rim’ der­se, mu­hak­kak Al­lâh-u Teâ­lâ onun du­ası­nı ka­bul eder, şâ­nı­nı yü­cel­tir, yal­va­rı­şı­na acır ve kalp­le­rin öl­dü­ğü gün­de onun kal­bi­ni di­ri tu­tar (rû­hu­nu öl­dür­mez, îmân nû­ru­nu sön­dür­mez). (Sa­fû­rî, Nüz­he­tü­’l me­câ­lis, 1/141, 2/90 )
Ha­sen-i Bas­rî (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le an­lat­mış­tır:  

“Re­ce­bin yir­mi ye­din­ci gü­nü olun­ca, Ab­dul­lâh ib­ni Ab­bâs (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ) sa­bah­le­yin iti­kâ­fa gi­rip öğ­len vak­ti(nden ön­ce­ki ke­râ­hat saa­ti)ne ka­dar na­ma­za de­vam eder­di. 

İKİNDİYE KADAR DEVAM

Öğ­le­ni kı­lın­ca, kı­sa bir nâ­fi­le (öğ­le­nin son sün­ne­ti­ni) kıl­dık­tan son­ra dört re­kât kı­lar ve her re­kât­ta bir Fâ­ti­ha, bi­rer ta­ne Mu­av­vi­ze­teyn (Fe­lak ve Nas sû­re­le­ri), üç Ka­dir Sû­re­si ve el­li İh­lâs okur­du. Da­ha son­ra ikin­di vak­ti­ne ka­dar dua­ya de­vam eder ve: ‘Bu gün Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) böy­le ya­par­dı­’ der­di.” (Ab­dülkādir el-Gey­lâ­nî, el-Ğun­ye 1/332)

MέRÂC GE­CE­Sİ NA­MA­ZI

Mu­ham­med ib­ni Ha­tî­rud­dîn Haz­ret­le­ri­’nin nak­li­ne gö­re; re­ceb-i şe­rî­fin yir­mi ye­din­ci ge­ce­si yat­sı­dan son­ra üç se­lam­la on iki re­kat kı­lı­nır, ya­ni dört re­kat­ta bir se­lam ve­ri­lir, kı­ra­at ola­rak Ku­r’­ân-ı Ke­rî­m’­den ko­la­ya ge­len oku­na­bi­lir. Na­maz bi­ti­min­de yüz ke­re:

HACETİ GÖRÜLÜR

 “Al­lâh-u Teâ­lâ nok­san sı­fat­lar­dan mü­nez­zeh­tir, bü­tün hamd­ler Al­lâh-u Te­âlâ’­ya mah­sus­tur. Al­lâh-u Te­âlâ’­dan baş­ka hiç­bir ilâh yok­tur ve Al­lâh-u Teâ­lâ en bü­yük­tür. O yü­ce ve bü­yük olan Al­lâh-u Te­âlâ’­nın yar­dı­mı ol­ma­dan hiç­bir gü­nah­tan dö­nüş, hiç­bir iba­de­te de kuv­vet yok­tu­r” zik­ri oku­nur. Yüz ke­re de:

 “Al­lâh-u Te­âlâ’­dan mağ­fi­ret ta­leb edi­yo­ru­m” di­ye is­tiğ­far edi­lir. Yüz ke­re de sa­le­vât oku­nur.

Her kim bu­nu ya­par da ar­dın­dan sec­de­ye ka­pa­na­rak Al­lâh-u Te­âlâ’­dan bir hâ­ce­ti­ni is­ter­se Al­lâh-u Teâ­lâ onun hâ­ce­ti­ni gö­rür. (Mu­ham­med ib­ni Ha­tî­rüd­dîn, el-Ce­vâ­hi­ru­’l-hams, sh:57)

AYET-İ KERİME

“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” 
(Zilzâl, 7-8)

HADİS-İ ŞERİF

Din kardeşini güler yüzle  karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144. Ebû Dâvûd, 
Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30)

ALİMLERİN ÖĞÜTLERİ

Yaratan’ın rızasına erme yolunda yapmacık hareketler fayda getirmez, bu yolda yersiz arzu ve boş temenni ile yürünmez. Hele içi başka dışı başka birinin eline hiçbir şey geçmez. Bir de yalancılık ortaya çıkarsa felaket o zaman başlar. Eğer bu   hallerin azı sende varsa hemen tevbe et ve tevbeni bozma. Tevbe etmekten ziyade, tevbeyi bozmamak esas hünerdir. (Abdulkadir-i Geylani Hazretleri)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi