Mirac Gecesini nasıl değerlendirelim?
AL LÂH-U TEÂLÂ’NIN ZÂTI VE SIFATLARIYLA İLGİLİ ÎTiKÂDIMIZ
SORU: Bir Müslümanın Allâh-u
Teâlâ’ya olan inancı ne şekilde olmalıdır?
CEVAP: Allâh-u Teâlâ’nın Zâtıyla ve sıfatlarıyla bir olduğuna inanması şeklinde olmalıdır.
SORU: Allâh-u Teâlâ’nın Zâtıyla ve sıfatlarıyla bir olmasının manası nedir?
CEVAP: Zâtı ve sıfatları hususunda eşi ve benzerinin olmamasıdır.
SORU: Allâh-u Teâlâ’nın sıfatları kaç kısımdır?
CEVAP: Tenzîhî (Selbî), Subûtî ve Fi‛ilî olmak üzere üç kısımdır.
SORU: Tenzîhî (Selbî), sıfatlar ne demektir?
CEVAP: Allâh-u Teâlâ’ya nelerin isnad edilemeyeceğini anlatan sıfatlardır.
SORU: Tenzîhî (Selbî) sıfatlar nelerdir?
CEVAP: Tenzîhî (Selbî) sıfatlar altı tanedir:
1) Vücut.
2) Kıdem.
3) Beka.
4) Vahdâniyet.
5) Muhâlefetün li’l-havâdis.
6) Kıyam bi nefsihi.
SORU: Vücut ne demektir?
CEVAP: Yokluğu düşünülmemektir. Bazı îtikat kitaplarında vücut sıfatını tenzîhî (selbî) sıfatlardan saymayıp, ona “Sıfat-ı Nefsiyye” denilmiştir. (Ömer Nasûhî Bilmen, Muvazzah ilm-i kelâm, sh:118)
SORU: Kıdem ne demektir?
CEVAP: Varlığının başlangıcı olmamak.
SORU: Beka ne demektir?
CEVAP: Varlığının sonu olmamak.
SORU: Vahdâniyet ne demektir?
CEVAP: Ortağı bulunmamak.
SORU: Muhâlefetün li’l-havâdis ne demektir?
CEVAP: Yaratılmışlara hiçbir yönden benzememek.
SORU: Kıyam bi nefsihi ne demektir?
CEVAP: Varlığı için başkasına muhtaç olmamak. Görüldüğü gibi bu sıfatlarla, ulûhiyete (ilahlığa) nisbet edilmesi mümkün olmayan:
1) Yokluk.
2) Varlığın başlangıcı olma.
3) Varlığın sonu olma.
4) Ortağı bulunma.
5) Yaratılmışlara benzeme.
6) Varlığı için başkasına muhtaç olma, kavramları selb (nefy) edilmiştir. Bu itibarla da bu sıfatlara “Selbî sıfatlar” denilmiştir. Ayrıca “Kelâm ilmi” ile alakalı kültür geliştikten sonra selbî sıfatlar çoğaltılmıştır. Şöyle ki mûteber kitaplarımızdan olan “Akaid-i Nesefî”de selbî sıfatlara şunlar da eklenmiştir.
Allâh-u Teâlâ:
1) Araz (renkler ve hareketler gibi, kendi başına duramayan, belirebilmesi için bir cevhere muhtaç olan şey).
2) Cisim (yer kaplayan, eni, boyu, yüksekliği olan madde).
3) Cevher (başlı başına durabilen madde).
4) Şekle bürünen.
5) Sınırlandırılan.
6) Nicelenen.
7) Hacimli olan.
8) Birleşik parçalardan teşekkül
etmiş olan.
9) Sonu olan.
10) Mâhiyet ve keyfiyeti olan.
11) Mekan tutan.
12) Üzerinden zaman geçen.
13) Kendisine bir şey benzeyen.
14) Herhangi bir şey ilim ve kudretinin dışında kalan bir varlık değildir. (Ömer Nesefî, el-Akāid, sh:31-36)
MİRAÇ NAMAZLARI
Receb ayının yirmi yedinci gecesi mirac gecesidir. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in göğe yükselerek Allâh-u Teâlâ ile görüştüğü bu mübarek gün ve gecede yapılan ibadetlerin mümin kullara büyük getirisi vardır.
Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in miraca yükselmesi çok büyük bir hadisedir. İslam tarihindeki en büyük hadisedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Rabb’ini gördüğü tek hadisedir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Rabb’iyle görüştüğü, Rabb’inin cemalini aşikâre gördüğü gece, gecelerin şahı, zamanların padişahıdır.
Enes (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Recebde bir gece vardır ki onda amel edene, yüz senelik haseneler yazılır. O, recebin bitmesine üç (gece) kaladır.
DUALAR KABUL OLUR
Her kim o gecede on iki rekat kılar, her rekatta bir Fâtiha ve Kur’ân’dan bir sûre okur, her iki rekatta (oturup) teşehhüt okur ve sonlarında selam verirse, sonra yüz kere: “Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber” deyip, yüzkere de istiğfarda bulunur, sonra da Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e yüz defa salât okursa; Bu kişi dünyadan yâhut âhiretten dilediği herhangi bir hususta kendisi hakkında duâda bulunursa, bir de sabah oruca niyet ederse, bir mâsiyet (günah) ile alâkalı dua yapmış olmadıkça, gerçekten Allâh-u Teâlâ onun bütün dualarını kabul eder.” (Beyhakî, Fedâilü’l-evkāt, no:12, sh:97-98; Şu‛abu’l-îmân, no:3531, 5/346; İbni Asâkir, el-Emâlî, Fadl-u-receb, sh:6; İbni Hacer, Tebyînü’l-aceb, sh:59; Süyûtî, Cem‛u’l-cevâmi‛, 1/591; ed-Dürrü’l-mensûr, 4/186, 1/591; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:35170, 12/312-313)
Merfû bir haberde şöyle gelmiştir: “Her kim, recebin yirmi yedinci gecesi iki rekat kılıp her bir rekatta bir Fâtiha ve yirmi kere İhlâs sûrelerini okur, namazı bitirince, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e on kere salâvat getirdikten sonra:
ŞANI YÜCELİR
‘Ey Allâh! Ey keremlilerin en keremlisi olan Allâh! Şüphesiz ben Senden, âşıkların sırlarının müşâhedesi bereketine ve yirmi yedinci gece kendisini mîrâca çıkardığında, gönderilenlerin Efendisi’ne tahsis ettiğin halvet (teke tek beraberlik) hürmetine, benim kederli kalbime acımanı ve duama icâbet etmeni isterim’ derse, muhakkak Allâh-u Teâlâ onun duasını kabul eder, şânını yüceltir, yalvarışına acır ve kalplerin öldüğü günde onun kalbini diri tutar (rûhunu öldürmez, îmân nûrunu söndürmez). (Safûrî, Nüzhetü’l mecâlis, 1/141, 2/90 )
Hasen-i Basrî (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:
“Recebin yirmi yedinci günü olunca, Abdullâh ibni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) sabahleyin itikâfa girip öğlen vakti(nden önceki kerâhat saati)ne kadar namaza devam ederdi.
İKİNDİYE KADAR DEVAM
Öğleni kılınca, kısa bir nâfile (öğlenin son sünnetini) kıldıktan sonra dört rekât kılar ve her rekâtta bir Fâtiha, birer tane Muavvizeteyn (Felak ve Nas sûreleri), üç Kadir Sûresi ve elli İhlâs okurdu. Daha sonra ikindi vaktine kadar duaya devam eder ve: ‘Bu gün Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) böyle yapardı’ derdi.” (Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye 1/332)
MÎRÂC GECESİ NAMAZI
Muhammed ibni Hatîruddîn Hazretleri’nin nakline göre; receb-i şerîfin yirmi yedinci gecesi yatsıdan sonra üç selamla on iki rekat kılınır, yani dört rekatta bir selam verilir, kıraat olarak Kur’ân-ı Kerîm’den kolaya gelen okunabilir. Namaz bitiminde yüz kere:
HACETİ GÖRÜLÜR
“Allâh-u Teâlâ noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler Allâh-u Teâlâ’ya mahsustur. Allâh-u Teâlâ’dan başka hiçbir ilâh yoktur ve Allâh-u Teâlâ en büyüktür. O yüce ve büyük olan Allâh-u Teâlâ’nın yardımı olmadan hiçbir günahtan dönüş, hiçbir ibadete de kuvvet yoktur” zikri okunur. Yüz kere de:
“Allâh-u Teâlâ’dan mağfiret taleb ediyorum” diye istiğfar edilir. Yüz kere de salevât okunur.
Her kim bunu yapar da ardından secdeye kapanarak Allâh-u Teâlâ’dan bir hâcetini isterse Allâh-u Teâlâ onun hâcetini görür. (Muhammed ibni Hatîrüddîn, el-Cevâhiru’l-hams, sh:57)
AYET-İ KERİME
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”
(Zilzâl, 7-8)
HADİS-İ ŞERİF
Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144. Ebû Dâvûd,
Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30)
ALİMLERİN ÖĞÜTLERİ
Yaratan’ın rızasına erme yolunda yapmacık hareketler fayda getirmez, bu yolda yersiz arzu ve boş temenni ile yürünmez. Hele içi başka dışı başka birinin eline hiçbir şey geçmez. Bir de yalancılık ortaya çıkarsa felaket o zaman başlar. Eğer bu hallerin azı sende varsa hemen tevbe et ve tevbeni bozma. Tevbe etmekten ziyade, tevbeyi bozmamak esas hünerdir. (Abdulkadir-i Geylani Hazretleri)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.