Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Şirk sadece Allah'ı inkar etmek demek değildir

Şirk sadece Allah'ı inkar etmek demek değildir

Zi­na­nın ha­ram ol­du­ğu ke­sin. Hiç­bir mez­hep­te ih­ti­laf bi­le yok. Eğer adam “A­lan ra­zı ve­ren ra­zı. Ben te­ca­vüz et­mi­yo­rum ki. Biz bir­bi­ri­miz­le mut­lu­yuz. Bu zi­na ni­ye ha­ram olu­yor ki?” der­se ke­sin­lik­le şirk olur.

Al­lah-u Teâ­lâ her gü­na­hı af­fe­de­bi­lir. Af­fe­de­me­ye­ce­ği gü­nah yok ama af­fet­me­ye­ce­ği gü­nah var. Ken­di­si­ne or­tak ko­şul­ma­sı­nı bağ­la­maz. Bu­nu her­kes pu­ta tap­mak fa­lan zan­ne­di­yor. Bun­lar şirk­tir ama şir­kin kı­sım­la­rı var­dır. Me­se­la ön­ce­den Müs­lü­man­ken son­ra din­den dön­se mür­tet olur. Bu da şirk. Ki­şi ha­ram ol­du­ğu ko­nu­su ic­ma ile sa­bit olan bir şe­yi he­lal sa­yar­sa bu da şirk­tir. Me­se­la şa­rap gi­bi. Şa­ra­bın ha­ram ol­du­ğu ke­sin. Zi­na­nın ha­ram ol­du­ğu ke­sin. Hiç­bir mez­hep­te ih­ti­laf bi­le yok. Eğer adam “A­lan ra­zı ve­ren ra­zı. Ben te­ca­vüz et­mi­yo­rum ki. Biz bir­bi­ri­miz­le mut­lu­yuz. Bu zi­na ni­ye ha­ram olu­yor ki?” der­se ke­sin­lik­le şirk olur.  Çün­kü ha­ram ol­du­ğu ke­sin olan bir şe­ye he­lal de­miş olur. 

KIP­KI­ZIL MÜŞ­RİK

Adam Müs­lü­ma­nım der için­de kâ­fir­li­ği giz­ler o mü­na­fık olur za­ten. Bu da şir­ke gi­rer. Şe­ri­ata inan­ma­mak da şirk­tir. “Bu za­man da şe­ri­at ol­ma­z” di­yen kıp­kı­zıl müş­rik­tir. Na­sıl şe­ri­at ol­maz? Şe­ri­at Ku­r’­an de­mek­tir. Ku­r’­an’­ın bir aye­ti­ni in­kâr hep­si­ni in­kâr­dır. Ya­ni şirk.  Ya­ni “Al­la­h’­a ina­nı­yo­rum, de­di­ği­ne inan­mı­yo­ru­m” de­mek­tir. “Al­la­h’­a ina­nı­yo­rum el­çi­si­ni ka­bul et­mi­yo­ru­m” de­mek de şirk­tir. Hat­ta mü­te­va­tir ha­dis­le­ri in­kâr da şirk­tir. Mü­te­va­tir ha­dis, Efen­di­miz (Sal­lal­la­hu Aley­hi ve Sel­lem)den gel­di­ği sa­bit olan, ke­sin de­mek­tir.  Efen­di­mi­zin ağ­zın­dan çı­kan bir şe­ye iti­raz eder­sen kâ­fir olu­yor­sun. Bu da şirk olu­yor. Çün­kü Al­la­h’­ın el­çi­si­dir. Al­lah-u Teâ­lâ “Be­nim el­çi­me iman edi­n” bu­yur­du. Ama ta­bi­ki her ha­di­si in­kâr ede­ne kâ­fir di­ye­mi­yo­ruz. 

Bi­dat eh­li olur, Ehl-i sün­net­ten çı­kar. Ama ha­dis mü­te­va­tir ise  o za­man ayet gi­bi sa­bit olu­yor. Ya­ni şir­kin böy­le kı­sım­lar var. Biz Al­la­h’­a inan­dık, Al­lah ta­ra­fın­dan ne gel­diy­se iman et­tik. 

İMAN KALP­TE Bİ­TER

İman-İs­lam il­mi­ha­li ki­ta­bım ye­ni çık­tı. Ba­ya­ğı emek sarf edil­di. Yak­la­şık 140 say­fa iti­kat­la il­gi­li bö­lüm var. Şu an­da son yap­tı­ğım iş o. 800 say­fa­lık ki­ta­bın ilk bö­lü­mün­de­ki iman­la il­gi­li me­se­le­le­ri mut­la­ka ama mut­la­ka oku­yun. An­la­ma­nız ko­lay ol­sun di­ye da­ha ko­lay­laş­tı­ra­rak yaz­dık. Bun­la­rı okur­sa­nız, ona gö­re de ben bun­la­ra inan­dım de­dik­ten son­ra sı­kın­tı ol­maz. Bir in­san ab­dest al­ma­sa, na­maz kıl­ma­sa bi­le Müs­lü­man­dır.  Çün­kü iman kalp­te bi­ter. İti­kat inan­mak­tır. “Ben bu­na inan­dı­m” de­di­ğin an­da elin, ko­lun kı­pır­da­ma­sı­na ge­rek yok. İman et­mek için kim­se ha­re­ket yap­mı­yor ki. Onun için mut­la­ka oku­yun. Çün­kü oku­ma­dan bi­le­mez­si­niz, bil­me­den ina­na­maz­sı­nız.  

NA­MAZ VA­KİT­LE­RİN­DE HAS­SAS OLUN

 

Al­lâh-u Teâ­lâ na­maz­la­rın­dan ğâ­fil olan­lar hak­kın­da:

 “Ar­tık o na­maz kı­lan (mü­na­fık)lar için bü­yük bir he­lâk (ve son­suz bir yı­kım) var­dır; O kim­se­ler ki; on­lar na­maz­la­rın­dan gaf­let edi­ci­dir­le­r” (Mâ‛­ûn Sû­re­si:4-5) bu­yu­ru­yor ki, bu ifâ­de-i ce­lî­le: “Na­maz­la­rın­dan ğâ­fil olan­lar, kı­lıp kıl­ma­dık­la­rı­nı, vak­tin gi­rip çık­ma­sı­nı ve kaç re­kât kıl­dık­la­rı­nı önem­se­mez­ler, kıl­sa­lar da Rabb­le­ri­ni akıl­la­rı­na ge­tir­mez­ler ve ta­dîl-i er­kâ­na riâ­yet et­me­dik­le­ri için ta­vuk ta­ne top­lar gi­bi sü­rat­le kı­lar­lar. 

HELAK İLE TEHDİT

Ki­mi­le­ri de na­ma­zın far­zi­ye­ti­ne inan­ma­dık­la­rın­dan, tek baş­la­rı­na kal­dık­la­rın­da hiç kıl­maz­la­r” de­mek­tir. Gö­rül­dü­ğü üze­re Al­lâh-u Teâ­lâ bu âyet-i ke­rî­me­le­rin­de na­maz kıl­dık­la­rı hal­de va­kit­le­ri­ne ria­yet et­me­yen­le­ri bü­yük bir he­lak ile teh­dit et­mek­te­dir. 

Ni­te­kim Sad ib­ni Ebî Vak­kâs (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e bu aye­tin tef­si­ri­ni sor­du­ğun­da, Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem):   “On­lar na­ma­zı vak­tin­den ge­cik­ti­ren­ler­di­r” bu­yur­muş­tur. (Ebû Ya‛­lâ, el-Müs­ned, no:822; İb­ni Ce­rîr, 24/663; İb­ni Mün­zir, no:1081, 2/387; İb­ni Ebî Hâ­tim, el-‛I­lel, 1/187, 188; Ta­be­râ­nî, el-Mu­‛ce­mu­’l-ev­sat, no:2276; Bey­ha­kî, es-Sü­ne­nü­’l-küb­râ, 2/214, 215; Sü­yû­tî, ed-Dür­rü­’l-men­sûr, 15/687)

KALP ÖLMÜŞTÜR

Mu­sab ib­ni Sad (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le an­lat­mış­tır: “Ba­ba­ma: ‘Ey ba­ba! ‘O kim­se­ler ki; on­lar na­maz­la­rın­dan gaf­let edi­ci­dir­ler!’ (Mâ‛­ûn Sû­re­si:5) âyet-i ke­rî­me­si­ni hiç dü­şün­dün mü?! Han­gi­miz gaf­let et­mi­yo­ruz?! Han­gi­miz ak­lı­mız­dan bir şey­ler ge­çir­mi­yo­ruz?!’ di­ye sor­du­ğum­da, ba­bam: ‘Bu­ra­da mak­sat bun­lar de­ğil­dir, an­cak vak­ti ge­çir­mek kas­te­dil­mek­te­di­r’ di­ye ce­vap ver­miş­tir.” (Ebû Ya‛­lâ, el-Bez­zâr, Mün­zi­rî, Hey­se­mî, Re­şîd er-Râ­şid ib­ni Mus­ta­fa, Tah­zî­rü­’l-Müs­li­mîn min ter­ki­’s-Sa­lâ­ti an vak­ti­hâ ve tah­rî­mi ter­ki­hâ, sh:9)

Ule­mâ­nın be­yâ­nı vec­hi­le; na­ma­zından ğâ­fil ki­şi na­ma­zı vak­tin­de kı­lar­sa se­vin­me­yen, vak­ti­ni ge­cik­tir­se üzül­me­yen, ilk vak­tin­de kıl­ma­yı se­vap, ka­za­ya bı­rak­ma­yı gü­nah gör­me­yen kim­se­dir. İş­te bu hal, kal­bin öl­dü­ğü­ne de­la­let eder. 

KIRK SENE YUVARLANIR

Na­ma­zı vak­tin­den çı­ka­ran­la­rın teh­dit edil­dik­le­ri “Vey­l” aza­bı ise ha­fi­fe alı­na­cak tür­den de­ğil­dir. 

Ni­te­kim Ebû Sa­îd el-Hud­rî (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur: 

 “Veyl, ce­hen­nem­de bir va­di­dir ki kâ­fir bir kim­se onun di­bi­ne ula­şa­ma­dan ön­ce içe­ri­sin­de kırk se­ne yu­var­la­nır.” (Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:11712, 1/240; Abd ib­ni Hu­meyd, no:922; Tir­mi­zî, no:3164; İb­ni Ebi­’d-dün­yâ, Sı­fa­tü­’n-nâr, no:31; Ebû Ya‛­lâ, el-Müs­ned, no:1383; İb­ni Ce­rîr, 2/165; İb­ni Ebî Hâ­tim, no:798, 1/153; İb­ni Hib­bân, no:7467; Hâ­kim, el-Müs­ted­rek:2/507, 4/596; Bey­ha­kî, el-Ba­‛s, no:512-513; Sü­yû­tî, ed-Dür­rü­’l-men­sûr:1/433)

Na­ma­zı kıl­dık­la­rı hal­de vak­ti­ni ge­cik­ti­ren­ler böy­le teh­dit olu­nu­yor­sa ya hiç kıl­ma­yan­la­rın ha­li ni­ce olur?!

Ayet-i Ke­ri­me

“Sonunda peygamberlerimizi ve îman edenleri kurtarırız. İşte böyle, üzerimize bir borç olarak mü’minleri kurtarırız.” (Yûnus, 103)

Ha­dis-i  Şe­rif

“En üs­tün iba­det, kur­tu­lu­şu bek­le­mek­tir.” (Dey­le­mî, ha­dis no: 1426; Mü­nâ­vî, II, 44, Ac­lû­nî, II, 239)

Alim­ler­den Öğüt­ler

Şaka heybeti kıran afettir, minnet cömertliği yıkan felakettir. Konuşursan doğru söyle, söz verirsen tut, tatlı konuşmak ve sesle selam sünnet-i kiramdır. (Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi