Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Kul kendisini aciz görmeli

Kul kendisini aciz görmeli

Mevlâmızın huzuruna çıktığımızda sakın “Şuyumuzla, buyumuzla geldik” demeyelim rezil oluruz.

Mühim olan, kusur ve acziyet izhârıyla huzûr-u Cenâbı Kibriyâ’ya varabilmektir. Kul kendisini âciz görünce Rabbinin kudretini, günahkâr bilince Rabbinin mağfiretini, kendisini noksan görünce Rabbinin kemâlini anlamış olur.

 

Bütün hamdler “Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız verilecek” buyuran Allâh-u Te‛âlâ’ya mahsustur. Sonsuz salât-ü selamlar “İnsan, dîninin sağlamlığı nispetinde belaya çarptırılır, dîni kavîise belası çok olur” buyuran Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Allâh yolunda başlarında gelenlere karşı zâfiyet göstermeyen ve din düşmanlarına boyun eğmeyen Ehl-i Beyti’nin ve cemîashâbının üzerine olsun.

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:  “(Kıyamete yakın) zaman yaklaşacak” buyurduğu gibi içinde bulunduğumuz âhir zamanda gerçekte bu mûcize-i nebeviyye zuhur ederek yıl ay gibi, ay hafta gibi, hafta gün gibi, gün saat gibi, saat dakika gibi, dakika da saniye gibi hızlı geçmektedir. Böylece alıp verdiğimiz nefesler her an ve zaman bizi Rabbimize biraz daha yaklaştırmaktadır. Esas mesele Rabbimizin huzuruna nasıl çıkacağımızdır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):  “Seni tenzih ederiz, biz Seni hakkıyla tanıyamadık ey tanınmaya en layık olan Zât!”

 “Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz, ey zikrolunmaya layık olan Zât! Biz Seni hakkıyla zikredemedik. Ey şükre layık olan Zât! Biz Sana hakkıyla şükredemedik. Ey ibadete layık olan Zât! Biz Sana hakkıyla ibadet edemedik, Seni tenzih ederiz” buyuruyorken hangi kul, Allâh-u Te’âlâ’nın huzuruna O’na layık olan ibadetlerle çıkabildiğini varsayabilir?!

ÜÇ VASIF

Mühim olan, kusur ve acziyet izhârıyla huzûr-u Cenâbı Kibriyâ’ya varabilmektir. Kul kendisini âciz görünce Rabbinin kudretini, günahkâr bilince Rabbinin mağfiretini, kendisini noksan görünce Rabbinin kemâlini anlamış olur. Aklımda kaldığı kadarıyla zikredeceğim bir beyitte buyrulduğu üzere:

“Ben günahkâr, hatakâr ve isyankâr biriyim, O ise bağışlayan, ziyade acıyan ve affedendir.

Beni üç vasfımı O’nun üç vasfıyla karşılaştırdım, Ama yakında O’nun vasıfları benim vasıflarıma galip 
gelecektir.”

Ben bu beyitleri “Âlûsî Tefsîri”nde görmüştüm, hatta mezar taşıma yazdırmayı düşündüm fakat mezar taşımı önceden yazdırdığım için yer kalmamıştı ancak yine de ayak tarafındaki taşıma yazdırabilirim, onu da yapamazsam kefenime yazdırırım inşâallâh!

Gerçekten çok güzel bir karşılaştırma. Ola ki Rabb-i Rahîmimiz bu beyit hürmetine bize merhamet eder. 
Ben kendi mezar taşıma daha önce zannedersem “Nefahâtü’l-üns” isimli eserde gördüğüm Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû)ya nispet edilen bir beyti yazdırdım.

LAYIK DEĞİLİZ

Tarîkat-ı Aliyyemizin müessisi Muhammed Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) vefat edeceği zaman kendisine “Efendim! Siz vefat ettiğinizde nâş-ı şerîfinizin yanında hangi âyet-i kerîmeyi okuyalım?” diye sorduklarında “Âyet okumak büyük iş, biz ona layık değiliz. Siz benim başımda:
‘Bugün müflisleriz köyünde ey Yâr! Allâh için cemalinden bir şey ayır’ beyitlerini okuyun” buyurmuş.

Gördüğünüz gibi Koca Ğavs Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû)bile “Müflis olarak Senin köyüne geldik” diyor. Mevlâmızın huzuruna çıktığımızda sakın “Şuyumuzla, buyumuzla geldik” demeyelim rezil oluruz. O’nun sonsuz nimetlerine karşı bizim kusurlu ve kısıtlı amellerimiz bir muhasebeye tutulursa gerçekten müflis oluruz. Ama “Benim bu huzura layık hiçbir amelim yok, ben iflas ettim (sıfırı tükettim)” dersek o zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:  “Müflis kimse Allâh-u Te‛âlâ’nın emânındadır (güvencesindedir)”hadîs-i şerifi muktezâsınca inşâallâh Rabbimizin güvencesine nâil oluruz.

PİŞMAN OLMAK  TEVBEDİR

Bu işin temeli kulun, kusur ve günahını itiraf etmesidir. Zaten bu bir nevi nedâmettir ki İbni Mes‛ûd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte: “Nedâmet(yaptığın yanlışa pişman olman) bir nevi tevbedir” buyruluyor.
Ben size evvelce “Kur’ân-ı Kerîm’de benim halime en çok uyan bir âyet-i kerîme var, hangisidir biliyor musunuz?” diye sorardım, tabi bilemezdiniz, fakat ben o âyet-i kerîmeyi hiçbir âlimin onu kendi haline muvâfık olarak açıkladığım görmeden önce kendime uygun bulmuştum, sonra tefsirlerde bu gibi beyanları görünce şaşırdım.
İşte o âyet-i kerîme Tevbe Sûresi’nin 102. âyet-i kerîmesidir. Ahnef ibni Kays (Radıyallâhu Anh)şöyle demiştir: “Kendimi Kur’ân’a arzettim; sonra nefsimi en çok: “Diğer birtakımları da vardır ki; onlar sâlih bir ameli kötü olan diğer biri ile karıştırmışlardır ama günahlarını îtirâf etmişlerdir; Allâh’ın onların tevbesini kabul etmesi kesindir” âyetine uygun buldum.” (İbnü Ebî Hâtim:6/1874;Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:7/512)

İYİ VE KÖTÜ AMELLERİN KARIŞMASI

Ebû Osmân en-Nehdî (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: “Bana göre Kur’ân’da bu ümmet için bu âyetten daha ümitli bir âyet bulunmamaktadır, çünkü iyi ve kötü amelleri birbirine karıştıranların tevbelerinin kabul olunacağı müjdelenmektedir.”(İbnü Ebî Şeybe, el-Musannef, 13/548; Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:7165, 11/658)
Mutarrif (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: “Şüphesiz ki ben geceleyin yatağıma uzandığım zaman şöyle bir Kur’ân’ı düşünüyorum da kendi amellerimi cennet ehlinin amelleriyle bir mukayese yapıyorum, işte o zaman anlıyorum ki cennet ehlinin dünyadaki amelleri pek zor!

 “Onlar geceden (pek çok zamânı ibâdetle geçirdiklerinden) çok az bir zaman uyumaktaydılar.”(Zâriyât Sûresi: 17),  “O kimseler ki; Rableri için secde edenler ve kıyam dura(rak namaz kıla)nlar hâlinde gece geçirirler!” (Furkan Sûresi: 64),

İNKARCI KİMSELER

 “(Ömrü inkar ve isyanla geçerek cehennemi boylayan kişi mi) yoksa kendisi âhiret(in azap ve meşakkatlerin)den sakınmakta ve Rabbinin rahmetini ummaktayken, gece saatlerinde (namaz kılan) secde eden ve kıyamda duran biri olarak itaat (ve ibadet vazifelerini îfa) edici (olduğu için, sonsuz cenneti kazanan) kimse mi (dünya ve âhiret bakımından daha iyi konumdadır)?”

(Zümer Sûresi:9) âyet-i kerîmelerini düşününce kendimi bu vasıflara sahip olanlardan göremiyorum. Fakat sonra kendimi:  “(Cehennem ehline:)‘Sizi Sekar’a sokmuş olan şey nedir?’(diye sorulduğunda) dediler ki: ‘Biz namaz kılanlar(ın yaptığı işin farziyetine inananlar)dan değildik!

(Müslümanlar gibi,) yoksulu da yedirmezdik!(Allâh’ın âyetleri hakkında inkâra) girişenlerle birlikte biz de dalmaktaydık! Cezâ gününü de yalan saymaktaydık’” (Müddessir Sûresi:42-46)âyet-i kerîmesine arz edince cehennemliklerin inkârcı kimseler olduklarını görüyorum, o zaman da kendimi onlardan görmüyorum. 

GÜNAHLARI İTİRAF

Bu sefer:  “Diğer birtakımları da vardır ki; onlar sâlih bir ameli kötü olan diğer biri ile karıştırmışlardır ama günahlarını itirâf etmişlerdir; Allâh’ın onların tevbesini kabul etmesi kesindir” âyet-i kerîmesine uğrayınca kendimin bunlardan olmasını umuyorum. Ey kardeşlerim, siz de onlardansınız!” (Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, no:7166; Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:7/511)

Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığı üzere; Allâh-u Te’âlâ bir kulun tevbesini kabul ettikten sonra artık o kulun kötü işleri iyiye dönecektir. Zaten cennete girmeden önce bir ırmakta yıkanarak en güzel sûrette çıkıp cennete gireceklerdir.

ATEŞTEN MAKASLARLA KESİLEN ADAMLAR

Ebû Mûsâ (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“(Mîrac gecesi) derileri ateşten makaslarla kesilen bâzı adamlar gördüm: ‘Bunların hâli nicedir?’ diye sorduğumda (Cebrâîl (Aleyhisselâm)): ‘Bunlar kendilerine helâl olmayan kadınlar için süslenen erkeklerdir’ dedi.

AHİRET İÇİN TEDARİK

Sonra çok pis kokulu bir kuyu gördüm ki içerisinde bağırtı ve gürültü vardı. Ben: ‘Bu nedir?’ deyince: ‘Bunlar kendilerine helâl olmayan erkekler için süslenen kadınlardır’ dedi. Daha sonra hayat suyunda(ırmağında) yıkan(ıp tertemiz çık)an bir kavim gördüm ve: ‘Bunlar kimdir’ diye sordum. O da: ‘Sâlih amelle kötü amelleri birbirine karıştıran bir kavimdir’ dedi.” (Hatîb, Târîh-u Bağdâd, no:369, 1/415;Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:7/516)
İşte duydunuz, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) neler buyuruyor neler, biz bunları dinleyip amel etmeye, âhiret için tedârik görmeye geldik, bunun için yaratıldık, aman yaratıldığımız gayeye hizmet edelim, boş işlerle uğraşmayalım.

 

TAM TESLİMİYET

Naklolduğuna göre; Abdülkadir Geylânî Hazretleri misafirhanesinde hizmet etmek üzere bir hizmetçi tutar. Hizmet yerlerini gezdirip her tarafı gösterdikten sonra sorar: “Hizmet edeceğin yeri gezdin, imkanlarımızı da görüp bilgi sahibi oldun. Şimdi söyle bakalım hizmet sırasında nerede kalmak istersin?” Cevaba bakın; “Nerede kalmamı istersen orada!” “Peki, ne yemek istersin?” “Neyi verirsen onu!” “Ne giymek istersin?” “Neyi giydirmek istersen onu!”

KAMİL İNSANLARDA OLUR

Hizmetçinin bu teslimiyeti karşısında Geylânî Hazretleri başlar ağlamaya. Şaşıran hizmetçi üzülerek sorar. “Yanlış bir şey mi söyledim yoksa niçin ağlıyorsunuz efendim?” Cevap verir: “Niçin olacak oğlum, senin şu teslimiyetin için ağlıyorum” der. “Keşke ömrümde bir defa olsun senin bana teslim olduğun gibi ben de Rabbim’e teslim olsaydım da, ‘Sen neyi münasip görüyorsan ona razıyım yâ Rabbi! Başka hiçbir şey istemiyorum’ diyebilseydim. Böyle bir teslimiyet ancak kâmil insanlarda olur. Sen kâmil Müslüman teslimiyeti gösterdin bana! Demek ki tam teslimiyet böyle olur!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi