Hiç Diyebilir mi?
Siyasî eş-Başkan’ın dün İngiliz Financial Times’a beyanat verdiğini ve “PKK’nin misilleme taktikleri kirli” dediğini yazmıştık... Yazmıştık ama, böyle terör örgütü karşıtı yumuşak bir beyanatı dahi ona yakıştıramamıştık...
İnsaf, nısfet, adalet, hakkaniyet... Bu kelimelerin kavram alanına giren bir davranış göstereceğini asla düşünmediğimiz için tabiî. Hatta, bir cümle sonra kendini güvenceye almak için kullanılan kelimeye dikkat çekmiştik: Misilleme!
Yani asıl fail terör örgütü değil. O külliyen masum, ak kaşık; sütten hiç çıkmıyor... Ama “Türk devleti” onu mecbur ediyor, o da misilleme yapıyor.
Meğer bu dahi yeterli değilmiş: Eş- Siyasetci canibinden Financial Times’e tekzib gitmiş! Meğer hazret, PKK’nin Ceylanpınar’da evinde uyuyan polisleri öldürmesi ile ilgili konuşmuş. “Bu provokasyon kokan kirli eylemi PKK’ye yakın kişilere yaptırmış olabilirler” diyesiymiş...
“Olabilirler”... Kimler olabilirler? Siz tahmin edin! Buradaki kastı anlamamak mümkün değil. Bunu söyleyenin şunun cevabını da vermesi gerekir: Demek ki, PKK’ye yakın kişilere birileri eylem yaptırabiliyor... Öyleyse? Bu tek seferde kalabilir mi? Bu iddia bütün PKK eylemlerini şüpheli hale getirmez mi?
Dün “Rüşdünü ispat edebilir mi?”, “Şahsiyet olabilir mi?” sorularını sormuş ve olumsuz kanaatimizi kendi beyanlarından zihniyetini okuyarak cevaplamıştık.
Bu imkânsızı istemekten başka bir şey değil!
“Çözüm süreci” vatandaşa takdim edildiği şekliyle ülkenin birlik ve bütünlüğünün, dirlik ve düzeninin hale-yola sokulması için hükümetin her şeye rağmen üstlendiği ağır bir sorumluluk...
Hükümet çözüm sürecine demokratikleşme, terör baskısını vatandaşın üzerinden kaldırma, kimlikle ilgili talepleri karşılama olarak baktı. Uygulamaları da ona göre gerçekleştirdi.
Buradan bakarsanız, hükümet üzerine düşeni fazlasıyla yaptı.
Bir de Eş-Siyasetçi’ye sorun bakalım?
“Hükümet hiç bir şey yapmadı, terör örgütü buna rağmen elini tetikten çekti…” “Hatta silah bırakacaktı Erdoğan mani oldu…”
Burada “yuh artık!” dediğinizden şüphem yok. Kelimeler aynı olsa bile verilen manalar farklı.
Peki neden böyle bir görüş ayrılığı var?
Hükümetin çözümden ne anladığını özetlemiştik. Buna karşılık terör örgütü ne yapmalıydı? Silahlı unsurlarını sınır dışına çıkarmalıydı.
Bu yapılmadı…Neden yapılmadı?
Sebep basit: Çözüm konusundaki görüş farkından, hattı zıddiyetinden!
Diğer tarafın çok açık söylenmeyen gerçek çözümü şu: Hükümet, Türkiye’nin belirli bir bölgesini yönetme imkânını terör örgütüne bahşedecek. Onu zahmete sokmadan bölgede idareyi eline almasını sağlayacak.
Hükümet bu konuda hiç bir şey yapmadı mı?
Bize göre hiç bir şey yapmamış sayılmaz. Çünkü büyükşehir belediyeleri ile ilgili çıkardığı kanunla bu amaca bilerek veya bilmeyerek hizmet etti. Onlar da taşradaki unsurları da işin içine katarak şehirleri ele geçirdiler. Belediyeler kaynakların önemli bir kısmını bu örgüte ayırıyor. Bazen bununla da kalmıyor, hendek filan kazacaklarında iş makinalarını, kamyonlarını vs. seferber ediyor…
Hükümet çözüm sürecinin ne olduğunu veya ne olmadığını şimdi terör örgütüne fiilen gösteriyor. Son operasyonların tercümesi bu.
Bunu Eş-Siyasetci’nin anlamaması mümkün değil. Çözümün hükümet dilindeki manasını, yani gerçek anlamını biliyor. Fakat bunun PKK literatüründe asla bu anlama gelmediğini de biliyor.
Bu durumda ne yapacak?
Bunu hükümetin, devletin kararlılığı belirleyecek. Bunlara çözüm süreci alfabesini okuyup ezberlettirmek onların işi! Bunu hükümet yaptığı halde siyasetci geçinenler anlamazdan gelirlerse de olacaklar belli!
Nureddin Topçu’dan:
Sorumluluk duygusunun en büyük düşmanlarından biri adaletsizliğe sebep olan yıkıcı ihtiraslardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.