Modernizmin bulaştırdığı bir hastalık: “İhtiyaç tuzağı”
Bu çağda Müslümanlarda bir hastalık var ki tabîi âfetlerden daha tehlikeli. Müslümanları ölçülerinden saptıran, amelinden uzaklaştıran modernizmin ve kapitalist tüketim ideolojisinin bulaştırdığı bu hastalığın adı “İhtiyaç” tır.
Ali Yurtgezen hocanın Semerkand Dergisi’nde (Ağustos 2015 sayısı) T. Ziya Ergunel müstearıyla yazdığı “İhtiyaç Tuzağı” başlıklı yazısı, her Müslümanın bilerek veya bilmeyerek bulaştığı modern zaman hastalıklarından biri olan ihtiyaç illetine teşhis koyuyor.
Tedavisi, İslâm’ın emrettiği amelle mümkün. Bunun için de bir insan-ı kâmilin nasihatlerine kulak vermelidir. Bu hastalığın çâresi İslâm’ın derinleşme yolu olan tasavvuf terbiyesiyle başlar ki ilk yapacak iş nefsi tezkiye ve ölçülere sadâkattir
Modern anlayışa göre ihtiyacın eni boyu boyu belli değil, sınırı yok, dur-durak bilmez, sürekli talep ettirir, nefsi azdırır ve ihtiyaç düşüncesi oluşturur. Esasında ihtiyacımız varmış vehmi uyandırır. Bendeniz bu yazıyı okuduktan sonra, Ali Yurtgezen hocanın aynı derginin Eylül 2014 sayısında Ahmet Nafiz Yaşar müstearıyla yazdığı “Tekâsür: Çoğaltma Yarışı” adlı yazısını bir daha okudum. Birbirini tamamlayan bir reçete gibi olan bu iki yazı fikrimi ve bakışımı daha da kavi kıldı. Hâsıl-ı kelâm; “İhtiyaç Tuzağı” adlı mühim yazıdan birkaç pasajı paylaşmak istemem bu ciddî sebeplerdendir:
“ (Âdem odur ki dâne için dâme düşmeye / Mürg-i dilinde koymaya bir dâne ihtiyaç.)”
“(Adam olan, kuşlar gibi bir yem tanesi için tuzağa düşmez. Çünkü onun gönül kuşunun tek bir ihtiyacı bile kalmamıştır.)”
“Eskiden kuşları yakalamak için kurulan daire şeklindeki düzeneklerde ortaya bir hububat tanesi bırakılır ve bu taneye tamah eden kuşun tuzağa düşmesi beklenirmiş. Yukarıdaki beyitte bu sahne hatırlatılıyor ve herhangi bir beşerî ihtiyacın sevkiyle hareket etmesi hâlinde insanların da böyle bir tuzağa düşecekleri uyarı olarak dile getiriliyor.”
“Beşerî ihtiyaçlarımızın insanı tuzağa düşürüp dünya dairesine hapseden birer yem olduğu mânası çıkıyor buradan. Uçarılığı ile kuşa benzeyen gönlün, ihtiyaç saydığı dünyalıklar peşinde alçalmaya mahkûm olacağı, yükseklere kanat açamayacağı böylece anlatılıyor.”
“İhtiyaç dediğimiz şeyler ‘hayatı kolaylaştıran, daha iyi şartlarda yaşamak için gerekli olduğuna inanılan imkânlar’ iken, bunların neden tuzak diye nitelendirildiğini günümüz insanına anlatmak hayli zor. Zira çoğu kişi bugün artık ihtiyacı ya zaruret zannetmekte yahut kendince zaruret sayarak teminini hayatî bir vazife hâline getirmektedir. Halbuki ihtiyaçlar zaruret sınıfına girmez. Zaruret, hayatın idamesinin olmazsa olmaz şartı iken, ihtiyaç böyle değildir. İhtiyaç addettiğimiz imkânların hayatın meşakkatini gideren bir rolü vardır ama bunlar yine de olmasa da olur cinsinden nesnelerdir.”
“Dünyaya niye gönderildiğini unutan, kanaat etmesini bilmeyen insan için ihtiyaçların bir sınırı yoktur. Çünkü dün lüks yahut israf saydığı bir imkâna bugün ihtiyaç demekte; nefsinin her arzusunu böylece ihtiyaç sınıfına dahil etmektedir. Bu sınırsızlık ve itibarîlik, bir yandan ardı arkası kesilmeyen ihtiyaçlar peşinde koşturarak insanı dünyaya ve dünyalığa mahkûm ederken bir yandan da konfora, harama, gayrimeşru yollara sürükleyebilmektedir.”
“Dünyalık mânasıyla ihtiyaç sahibi olmak beşeriyetimizin âdemiyetimize galebe çaldığına delalet eder. İhtiyaçlar ayaklarımıza bağlanan ağırlıklar gibi yükselmemize, dünyanın üstüne çıkmamıza, âdemiyetimizin mükerrem mevkiine varmamıza, sırat-ı müstakim üzere yol almamıza manidir. (…)
Öyleyse Müslüman, ev, araba, servet, unvan, makam derdinden önce kâmil bir imana ulaşmanın, takvaya erişmenin derdinde olmalıdır. İcabında zaruret miktarıyla yetinmeye rıza göstermeli ama nefsinin hilesi ile ihtiyaçları, hatta israf ölçüsündek, lüsk ve konforu zaruret sınıfına dahil ederek, kendini aldatmaktan sakınmalıdır.”
----------------------------------------
MOSTAR’DAN BİR MEDENİYET KİTABI: “KUBBELERİN GÖLGESİNDE İSLÂM ŞEHİRLERİ”
Semerkand Yayınları bünyesinde çıkan Mostar dergisi editör ve yazarlarından Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün yazdığı “Kubbelerin Gölgesinde İslâm Şehirleri” adlı kitap Mostar Yayınları tarafından Nisan 2014’de yayınlamıştı. Biz, medeniyet şehirlerimizi anlatan bu değerli kitabı okumuş, fakat gönlümüzden geçenleri yazmayı unutmuşuz. “Kitap unutulur mu?“ dedim.
İslâm medeniyetimizin on dokuz sembol şehrini güzel bir Türkçe ve latif bir üslûpla anlatan bu kitapta yayın sırasıyla; Medine, Mekke, Şam, Halep, Basra, Küfe, Kudüs, Kahire, Tebriz, Isfahan, Buhara, Semerkand, Kurtuba, Bağdat, Kâşgar, Hive, Delhi, Konya ve İstanbul’un, İslâm şehirlerindeki bütün tezahür ve esaslarını gönlümüze nakış gibi işliyor, duygu ve düşüncelerimizle bu İslâm şehirlerinde dolaştırıyor.
Ayrıca her şehrin anlatıldığı bölümün başında o şehrin sembolleşmiş bir karesi siyah beyaz resim olarak yer alıyor. Bu güzel kitabın vazifesinin ne olduğunu Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün arka kapakta anlatıklarından dinleyelim:
“Hicretin 8. Yılında Mekke’nin fethedilmesiyle birlikte Resûlullah, Medine’ye hicretin sona erdiğini bildirmiştir. Mekke’nin fethedilip putlardan temizlenmesi hicretin bitmesiyle beraber yeni bir devrin açıldığına da işaret ediyordu.
Artık bu tarihten itibaren Müslümanlar savunmayı bırakmışlar, fetih hareketlerine başlamışlardır. Kâbe’nin İslâm’a “açılması”, bütün insanlığa İslâm’ın açılacağını müjdeleyen “fetihler fetihi” niteliğindeydi. Açmak anlamına gelen fetih, İslâm mücahidlerinin cihadının yegâne sebebiydi. Bu bereketli cihat, İslâm’ın bütün dünyaya yayılmasını ve her bakımdan İslâm’ın bütün dünyada hükümran olmasını hedefliyordu.
Bunun en önemli neticelerinden biri de Müslümanların ulaştıkları beldelere ‘çil çil kubbe’ serpmesiydi. Dünyanın dört bir köşesinde inşa edilen kubbeler, İslâm şehirlerinin en önemli nişanıydı. Kubbelerin Gölgesinde İslâm Şehirleri kitabıyla bu kutlu fetih hareketinin izini takip edip Mekke, Kudüs, Şam, Halep, Bağdat, Kûfe, Basra, İstanbul, Konya, Kurtuba, Delhi, Semerkant, Buhara, Hîve, Tebriz, İsfahan, Kahire ve Kâşgar şehirlerinin nasıl İslâm şehri olduklarını okuyacaksınız.”
---------------------------------------
DELİKANLI KALEMLERİN SESİ: “REFAKAT / HİS-FİKİR DERGİSİ”
Şehr-i Maraş’ta Muzaffer Hocamın genç şâkirdleri tarafından çıkarılan “Refakat / His-Fikir Dergisi” Mayıs 2015/ 4. sayısını okuyorum. Fikirce delikanlı ve serazad bir dergi… Yola çıkmışlar fikir ve edebiyat üzere. Muzaffer hocalarının dizi dibinde oturup, memleket meseleri ve Türk fikir hayatı üstüne tâlim etmişler. Böylece modernizme meydan okumuşlar genç yaşlarında. Malâyânî işlerle uğraşmayı zül bilmişler. Yol azıklarını ve öğütlerini Muzaffer hocalarından almışlar. Bundandır ki onlar bahtiyar gençlerdir.
Akranları oyunda oynaşta iken, onlar kalemleriyle cihad etmişler. Hocalarının yanına gönderdiği şair ve hikâyeci Hasan Ejderha abileriyle şiir sohbetleri yapmışlar, edebiyat dergisi üstüne hasbıhal etmişler ki, daha bileylenmişler bu yolda.
Her sayıda şiir ve yazıları çıkan bu delikanlı kalemleri bir bir duyuralım ey azizan!
Mustafa Cihan Alliş / Kahvehâne (!) (deneme), A. Enbiya Uzdil / Dua (şiir), Batuhan Can Kalın / Mecnunsuz Çöllerin Mecnun Kumları (şiir), Hasan Can Bitti / Demokrasi Gelir, Demokrasi Gider (Fikir-deneme), Ömer Faruk Bolat /Başlıksız (deneme), Zeynep Kamalak / 28 Şubat’ın Gölgesinde Laiklik ve Şeriat Hakkında Bazı Bilgilendirmeler (Makale), Hasan Can Bitti / Sabır (deneme), A. Enbiya Uzdil / Bosna-Srebrenitsa Katliamı (makale), M. Cihan Alliş / Benim Bir Kelimem Olsaydı (deneme), Batuhan Can Kalın / Empetyalizm ( makale), Mehmet Emin Mazı / Kalpsizim (şiir), Rüveyda Boz / Biri (şiir), Küheylan / Yine Bir Akşam Üstü (deneme), A. Enbiya Uzdil / Kafkas Kartalı (deneme), M. Cihan Alliş /Akılla Bir Yere Kadar (deneme-fikir), A. Enbiya Uzdil / Sizin Hisseniz (deneme), Batuhan Can Kalın / Benden Bir Sen (deneme), Mustafa Cihan Alliş / Git (şiir)
İşte böyle delikanlı bir dergi var elimizde. Refakatçilere selâm olsun bizden.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.