Batsın bu dünya!
Pazar notları:
Şairin dediğinin anlamı kalmadı; Akdeniz sana, bana, bize, insan olana yaraşmıyor artık. Yaralıyor. Çok acıtıyor. El kadar mülteci çocukları Akdeniz'in sularına terk eden dünya şimdi batmayacaksa, ne zaman batacak!
Ama diliyorum ki, Akdeniz'de boğulan mülteci yavrucakların fotoğraflarına bakarken önce az şekerli kahvesini höpürdetip sonra da "Kaçacaklarına, kendi ülkelerini yaşanacak yer kılsınlar!" diye cık cıklayan emekli bürokrat da bu dünyayla birlikte batsın!
"Durdukça yosundan yeşil/kulaç attıkça mavi" bir deniz kalmadı artık orada... Kapkara bir çukur olacak yakında!
Bu gidişle, kıyıların tamamı hali vakti yerinde olanlar için şık bir "beach club"a dönüştürülürken, Akdeniz "insanlığın mezarlığı" olmaya ayrılacak. Peki mehtaplı akşamlarda yakamozların altında cesetlerin yüzdüğünü unutacak mıyız? Ne yazık ki, evet! Modern insan aklın sarhoşudur; düşündükçe bulanıklaşır zihni, baktıkça körleşir. Unutmasına bile gerek kalmaz.
Daha geçen yüzyılın ortasında 40 milyon Avrupalı başka coğrafyalara iltica etmişti. O yüzden 1951'de kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'nin en önemli gündem maddesi Avrupalı mültecilerdi. Şimdi o Avrupa 40 bin Ortadoğulu sığınmacıya bile katlanamıyor. Gerçek ortada işte! Mülteciliğin, sığınmacılığın bile "beyaz"ı var.
Sürekli huzur arıyorsun... Bulamazsın. Huzursuz bir dünyada huzur ne arar! "Huzurda"olduğunu bilenlerden ol, yeter!
Buluşmak giderek ürkütüyor. Bir tür hesaplaşma, zor bir sınav, gereksiz bir alışveriş gibi algılanıyor. Korkarım, yeni kuşaklarda bu duygu daha da gelişecek. Bir genç geçen gün "Whatsapp'tan, Twitter'dan, Face'tan muhabbet ediyoruz, ne güzel işte! Ötesi yük!" diyordu. Onu eleştirmek kolay ama farkına bile varmadan bir doğrunun altını çiziyordu:Başkasının kanlı canlı varlığı sorumluluğun başladığı yerdir.
Öğrenmek için başkalarına, bilip anlamak için yalnızlığa ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.