Manzaradan Kesitler
İSTANBUL üçüncü köprü güzergâhı civarındaki devlet arazilerini çeteler ve mafyalar halka satıyormuş. Devlet de beyanda bulunmuş, sakın almayın, kanmayın diye… Devletin asıl vazifesi arazi mafya ve çetelerinin elebaşlarını yakalamak, sahtekarlığa son vermek değil midir? Ne günlere kaldık!
***
Geçenlerde dostlarımdan birinin omzu ağrımış, ağrılar dinmemiş, aksine şiddetlenmiş. O da bir hastaneye gitmiş. Onu hemen Emar denilen korkunç bir cihazın içine sokmuşlar, atomlamışlar. 150 küsur lira… Sonra kan almışlar. O da elli küsur lira. Sonra ne olmuş? Emar ve alınan kan bir işe yaramamış. Dostumun paraları gitmiş, ağrılar yerinde kalmış. Ah bu memlekette adalet olacak ki, hiç lüzumu yok iken Emar yapan, kan alanlara ceza verilsin.
***
Pek yakında İstanbul Ankara, Ankara İstanbul arasında tren seferi yaptım. Beş yüz kilometrelik güzergâhtaki tarla ve bahçelerde pek az insan gördüm. Ziraatimiz can çekişiyor. Bu güzelim topraklar Hollanda’da olsa böyle mi olurdu? Birkaç ay önceki Ankara seyahatimde Tosun Usta anlatmıştı. Kızılcahamam’da 350 dönüm toprağı olan bir köylü şehirde asgarî ücretle korumalık yapıyormuş. Bu araziyi ekip biçerek zengin olursun demişler. Şu cevabı vermiş: Toprak işi, tarım işi kirli iş, burada paşa gibi tertemiz memurluk yapıyorum. Bu kafayla Türkiye batar.
***
Yine bir sağlık rezaleti ve faciası: Ölüm yatağında can çekişen bazı çaresiz hastaları yoğun bakım servislerine koyuyorlar, ağzından burnundan borular sokuyorlar, damarlarından serum ve kan veriyorlar, hemen vefat etmesin diye birkaç gün tesiri olan ilaçlar zerk ediyorlar ve sonunda yüklü yoğun bakım ücretleri alıyorlarmış. Bu hem hastaya, hem yakınlarına eziyet ve zulüm, hem de devleti dolandırmak değil midir?
***
Terör şiddetlenirken, şehit haberleri artarken, ülke bir iç savaş girdabına doğru ilerlerken; bizim Dönme medyada müstehcen yayınlar, şehevî resimler, hiçbir faydası olmayan magazin zırvaları da o nispette artıyor. Ceza Kanunu’muzda müstehcen ahlaksız terbiyesiz yayınları cezalandıran maddeler var ama bunları uygulamayı kimse düşünmüyor. Hele bir Dönme gazetesini müstehcen yayından dolayı mahkemeye versinler. Hemen dünya çapında “Basın hürriyeti çiğneniyor” yaygaraları kopartılır. Edepsizliğin adını basın hürriyeti koymuşlar.
***
Müslümanlara bir soru: Ülkemizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk artıyor mu, geriliyor mu?.. Artıyorsa, dindar kesim bunu niçin protesto etmiyor, önlenmesi için doğru dürüst çalışmıyor?
***
Doğru dürüst, yüksek seviyede Osmanlıca bilmeyen, yeterli edebiyat kültürüne sahip olmayan heveskâr bir gence: Edebî bir konuda yüksek lisans yapmak istiyormuşsunuz. Size sadece yüksek lisans yakışmaz. Yapmışken, en yüksek lisans, çok yüksek lisans, pek yüksek lisans, yüksek üstü yüksek, parlak lisans, yeri yıldızlı lisans yapmanızı tavsiye ederim. Şanınıza layık bir şey olsun bari.
***
Cuma namazında din kardeşliği konusunda ısmarlama, sıradan, basmakalıp bir hutbe okundu. Heyecansız bir metindi. Edebiyat bakımından 10 üzerinden not olarak bence ancak 3 alabilirdi. Memlekette her şeyin çivisi çıkmış, birileri hâlâ böyle hutbelerle ıslahat olacağını sanıyor. Hutbe dediğin öyle bir metin olmalı ki, okunurken cemaat heyecan ufuklarına gitsin, cami hıçkırıklarla çınlasın, mü’minlerin birkaçı baygın düşsün, bir iki kişi gömleğini parçalasın, görülmemiş bir hâyuhuy olsun.
***
Bugünkü fırtınaların, kasırgaların, tayfunların sebebi nedir acaba? A… canım bunu bilmeyecek ne var? Vaktiyle çok rüzgâr ekmiştik. Şimdi onların fırtına meyvelerini biçiyoruz.
***
Bu zor günlerde bazı faziletli politikacılar kendi menfaatlerini, benliklerini, partilerini ve prestijlerini ikinci plana atarak; her şeyden önce devleti, halkı, vatanı düşünüyor. Onların bu örnek tutumu bendenizi heyecanlandırıyor. Kendilerini hürmetle selamlıyorum. Öyle ya, öncelikle vatan millet ve devlet…