Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Bu Zilletten Kurtulmamız Lazım

Bu Zilletten Kurtulmamız Lazım

HDP’li 2 bakan işi gücü bırakıp Avrupa’ya gidiyor ve gâvurlara Türkiye’yi şikâyet ediyor. Bu durumdan çok rahatsızız. Bunların bakanlığının iptal edilmesi gerekiyor.

Erbakan hocanın partisi kaç kere kapatılmışken “Türk Silahlı Kuvvetleri kaybedecek” diyen teröristlerin, eşkıyanın, “Ermeni katliamı var” diyen bakanların olduğu partilerle karşı karşıyayız. Bu kadar şey Türkiye tarihinde görülmemiştir. Bu adamların hala siyasi parti olarak meşru olmaları, bunların mecliste bu kadar mebusla bulunmaları vatanımız, milletimiz için çok büyük zillettir.

Nasıl bir bakan çıkıp da “Ermeni katliamı var, soykırımı var” diyebilir? Hükümete alınan 2 bakan işi gücü bırakıp Avrupa’ya gidiyor ve gâvurlara Türkiye’yi şikayet ediyor. 

Haberlerde böyle duyuyoruz. Bundan çok rahatsız olduğumuzu bildiriyorum. Bunlar asla bakan yapılacak adamlar değillerdir. Bunların bakanlığının iptal edilmesi gerekiyor. 

Çünkü bu olaya bir bakan vasıtasıyla katliam demek,  gâvurların bize “Sizin bakanınız dedi” diyerek yüklenmelerinin yolunu açıyor. Bu yolu mutlaka, acilen kapatmak lazım. 

GAVURLARA BİZİ ŞİKAYET EDİYORLAR

Bunların bakanlık döneminin bitmesine daha 1,5-2 ay var. Seçimim olup olmayacağı da belli değil. Böyle bir ortamda böyle bakanlarla olmaz. Avrupa’ya, gâvurlara gidip bizi, vatanımızı, milletimizi şikâyet edecek insanlara asla vazife verilmemesi lazım. Bunlardan vazifenin alınması lazım. Tabi bu noktada bunlara bu ortamı sağlayan, sağlatan siyasetçilerin de tavrını, tarzını kabullenmek mümkün değil. 

Bu adamlar bu makamlara asla getirilmemeliydi. Baştan getirilmemeliydi. Bunun koca Türk devleti olarak bir formülü bulunup bunlara bu yetkiler verilmemeliydi. 

FİKRİNİ AÇIĞA ÇIKARIYOR

Selahattin Demirtaş’ın “TSK kaybedecek, PKK kazanacak” şeklinde beyanlarını duyuyoruz. Şimdi PKK kazanacak diye Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, vatanımızın ordusunun kaybedeceğini temenni eden, çünkü bu ifade temennidir. 

Asla da olacak bir şey değildir ama adam fikrini açığa çıkarıyor. Temennisini beyan ediyor, isteğini gösteriyor. Bu adamların hala siyasi parti olarak meşru olmaları, bunların mecliste bu kadar mebusla bulunmaları vatanımız, milletimiz için çok büyük zillettir ve züldür. Bu zilletten bir an evvel kurtulmanın mutlaka yollarını bulmaları lazımdır. 

RAZI OLMAMIZ DÜŞÜNÜLEMEZ

Rahmetli Erbakan hocamızın partisi benim bildiğim en az 3 kere kapatılmıştır. Hâlbuki hocamızın vatana, millete bağlılığı ortadadır. 

Ancak gâvurların, masonların, Fransız localarının yüzünden dış güçler yüzünden hocamızın partisi kaç kere kapatılmıştır. 

Erbakan hoca vatana, millete, askere, orduya zerre kadar yanlış bir şey yapmak değil, düşünmeyi bile aklından geçirmeyen mübarek bir adamdır. Onun partisi kaç kere kapatılmışken “Türk Silahlı Kuvvetleri kaybedecek” diyen teröristlerin, eşkıyanın, “Ermeni katliamı var” diyen bakanların olduğu partilerle karşı karşıyayız. Bu kadar şey Türkiye tarihinde görülmemiştir. 

ALÇAKLIK, REZİLLİK

Hiçbir ülkenin, ulusal devletin veya ulusal olmayan devlet de olabilir. 

Yani hiçbir devlette bir bakan kendi devletinin aleyhine gidip yurtdışında, başka ülkelerde demeç verememiştir, vermemiştir. Böyle bir şey bizim Türkiye’ye özgü bir hal olarak ortaya çıkmıştır. Bu kadar zillete, alçaklığa, rezilliğe Türk milleti olarak razı olmamız, Müslüman Türk milleti olarak bunları kabul etmemiz düşünülemez. Bundan dolayı rahatsızlıklarımızı, bu konudaki hissiyatımızı bütün okurlarımızla paylaşmak istiyorum.

RASÛLÜLLAH’IN AHLAKINDAN BiR NEBZE

Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ardına hiçbir dînar-dirhem (para-pul) bırakmamış, hiçbir köşk yapmamış, hiçbir hurma ağacı dikmemiş ve hiçbir su arkı akıtmamıştır. 

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) insanların vera bakımından en üstünüydü. Nitekim Müslim’in, Sad ibni Hişam (Radıyallâhu Anh)dan rivâyetine göre Âişe (Radıyallâhu Anhâ)ya Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ahlâkı sorulduğunda: “O’nun ahlâkı Kur’ân’ dı” diye cevap vermiştir. Kur’ân’ı kendisine ahlâk edinen bir zattan daha takvâ sahibi kim olabilir.

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) insanların zühd bakımından en üstünü idi. 

Nitekim Taberânî’nin İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyetine göre; İsrâfil (Aleyhis- selâm) kendisine yeryüzünün hazînelerinin anahtarlarını getirdiğinde ve dilemesi halinde Mekke’nin dağlarını zümrüt, yâkut, altın ve gümüş yaparak kendisiyle birlikte yürüteceğini söylediğinde, O üç kere:

 “(Ben kral olan bir peygamber değil de) kul olan bir peygamber olayım” demiştir ki, bu da O’nun dünyâya karşı ne kadar soğuk olduğunun en büyük delîlidir.

BORÇLU ÖLMÜŞTÜR

İbnü’l-Kattân (Rahimehullâh) âyetler ve mûcizeler hakkında tasnîf ettiği eserinde şöyle demiştir: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in zühdü, ibâdeti, tevâzuu vesâir üstün vasıfları hakkında kavl-i vecîz (kısa ve öz söylenecek olan söz) şöyledir:

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Yemen’ in en ücrâ köşesinden Uman sahrâsına, bir taraftan da Hicaz’ın en uzak bölgesine kadar mâlik olmuşken, vefât ettiğinde borçlu ölmüş ve âilesine yemek almak için zırhını rehin bırakmıştı. Ardına hiçbir dînar-dirhem (para-pul) bırakmamış, hiçbir köşk yapmamış, hiçbir hurma ağacı dikmemiş ve hiçbir su arkı akıtmamıştır.

ELBİSESİ YAMALIYDI

Kendisi toprak üzerinde yer ve toprak üzerinde otururdu, aba giyerdi, yoksullarla otururdu, çarşılarda (tek başına alışveriş için) dolaşırdı, elini yastık yapardı, (yemekten sonra) parmaklarını yalardı, elbisesini yamalardı, na‘l-i şerîfini dikerdi. 

Evini düzeltirdi, ev işlerinde âilesine yardım ederdi, yaslanarak yemezdi ve:

 “Ben ancak bir kulum, bir kulun yediği gibi yerim, içtiği gibi içerim!” (İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, no:34313, 7/99, İbni Hacer el-Askalânî, el-Metâ- libü’l-âliye, no:3855, 4/23, Se‘âlibî, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’l-Kur’ân: 2/55) derdi.

KIYAMDA AYAKLARI ŞİŞERDİ

Yanlışlıkla birine bir eziyet verecek olsa kendisinden kısas aldırırdı. Ağız dolusu gülerken hiçbir zaman görülmezdi. Bir kol etine dâvet edilse elbette icâbet ederdi, kendisine bir paça dahi hediye edilecek olsa elbette kabul ederdi.

Tek başına yemezdi, kölesini dövmezdi, hediyesini kimseden esirgemezdi, Allâh yolunda olmadıktan sonra eliyle hiçbir şeye vurmazdı. 

Ayakları şişinceye kadar Allâh için kıyâmda durur, kendisine: ‘Allâh-u Teâlâ senin için geçmişini ve geleceğini bağışlamışken hâlâ niye böyle yapıyorsun?’ denildiğinde ise:  “Ben hakkıyla şükreden bir kul olmayayım mı?” derdi. (Buhârî, Tefsîr:324, no:4556, 4/1830; Se‘âlibî, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’l-Kur’ân: 2/55)

ÇOK AĞLARDI

Gece namaza kalktığı zaman ağlamaktan dolayı, kendisinden tencere kaynaması gibi ses işitilirdi. Allâh-u Teâlâ ona ve âl-i etbâ‘ına kıyâmet gününe kadar devam edecek kadar salât-ü selâm eylesin!” (Se‘âlibî, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’l-Kur’ân: 2/55)

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) insanların en iffetlisiydi.

Nitekim Buhârî’nin İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyetine göre Rasûlüllâh (Sallallâhu  Aleyhi ve Sellem) fuhşî kelamlar konuşmaz, kimseye karşı saldırgan davranmazdı, kendisi: “Sizin en hayırlılarınız, ahlâkı en güzel olanlarınızdır” buyururdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi