Yürekleri ağza getiren...
Perşembe günü saat 15.00’te bir programa katılmak için Ülke TV’ye vardığımda genel müdür Hasan Öztürk kaygı içinde “Abi Ankara’dan haberin var mı?” sözleriyle karşıladı beni.
Ankara’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasında hararetli görüşmelerin olduğu, Binali Yıldırım’ın genel başkanlığa adaylık koyacağı söylentilerinin kulisleri hareketlendirdiği haberlerini almıştı.
Ankara ile bazı görüşmeler yaptım, evet hararetli gelişmeler olmuş, ancak sular durulmuştu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında MKYK listesi üzerinde uzlaşma sağlanmış, Binali Bey de aday olmaktan vazgeçmişti. Dünkü kongreye böyle bir gerilim içinde gelindi.
Şunu söyleyebilirim:
O gün Hasan Öztürk’te gördüğüm halet-i ruhiye Ak Parti misyonunu önemseyen hemen herkesin iç dünyasını yansıtıyordu:
Adeta yürekler ağza gelmişti.
Ertesi günkü gazetelerde misyon duyarlılığı taşıyan imzalar, bu yürek sancısını yansıtacaklardı.
Bir partinin kongresi söz konusu olduğunda genel başkan adaylarının çıkması, parti yönetim kadrolarının belirlenmesinde kimi yarışlar gerçekleşmesi kulisleri hareketlendirirdi. Ak Parti gibi 14 yıldan beri iktidar olan, 7 Haziran seçimlerinde umduğu sonuçları alamayan, tek başına iktidarı kaybeden ve hemen neredeyse yarın seçime gidecek olan bir partide bu hareketlenmenin daha çok heyecan uyandırması da beklenen bir durumdu.
Ancak Ak Parti deyince gene de yürekleri ağza getiren, Binali Yıldırım’ın adaylığı ve MKYK listesinin hazırlanmasından başka bir mesele olmalıydı.
O mesele, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun parti yönetiminin şekillenmesinde farklı yerlerde duruyor olduğu, Binali Yıldırım’ın da bununla bağlantılı olarak adaylık koyduğu varsayımı idi. İddia o idi ki, görüşmelerin nihayetinde Davutoğlu MKYK listesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onaylayacağı bir hale getirmiş, Binali Bey de adaylıktan vazgeçmişti.
Olan biten tam bu şekilde midir, tartışılabilir, ancak ortada işe “particilikte bunlar olağandır”dan öte, bir misyon duyarlılığı içinde bakma noktasında, zaman zaman insanların yüreğini ağzına getirecek bir gerilim potansiyelinin bulunduğu anlaşılıyor.
Davutoğlu’nu partiye öneren Erdoğan’dır.
Erdoğan partinin doğal lideridir.
Son hadisede eğer Binali Yıldırım’ın adaylığı, çok tabii olarak algılandığı gibi, Tayyip Bey’in yönlendirmesinin sonucu idi ise, ortaya Davutoğlu’nun tasfiye edildiği, yerine Yıldırım’ın getirildiği kanaatinin çıkması önlenemezdi.
Bu iyi mi olurdu?
Bence yürekler ağza geliyorsa, böyle bir görüntünün ortaya çıkaracağı sakil durum sebebiyledir.
Böyle bir durum, tere yağından kıl çeker gibi başarılı sonuç verseydi bile, bu, Erdoğan için de iyi olmazdı, Davutoğlu ve Yıldırım için de iyi olmazdı. “Lidere sadakat”in parti ile ilgili değerlendirmelerde iki cümlede bir hatırlanması bile soruna işaret eder.
Bence en başta Tayyip Bey, kendisinin her şeye rağmen Cumhurbaşkanı statüsünü taşıdığını da dikkate alarak, Ak Parti’nin benzer bir durumla karşılaşmaması için gerekli zemini hazırlamak durumundadır. Buna dair önerilerimi bir başka yazıda yazmak isterim.
***
Kongre yapıldı.
Kongreye giderken en çok “Erdem” ifadesinin kullanıldığı gözlendi.
Başbakan Davutoğlu da, “Siyasi erdem ve etik kurulu oluşturuyoruz” dedi. Kibri dışladı, ortak akla vurgu yaptı, yeniden “Üç Y” kodlarına işaret etti, adeta “Ak Parti ruhu”nu erdem etrafında topladı. Tazelenme, yenilenme çağrısı vardı konuşmasında.
Ak Parti “Erdem”i gerçekten kuşandığına halkı inandırarak 1 Kasım’a gidebilirse sonuç ne olur bilmem ama, en azından kendi ruhunu bulma yoluna girmiş olur.
İki güne bir “Lidere sadakat”ten bahsedilen bir ilişkiler seyri...a
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.