Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

ABD-Rusya restleşme mi, paslaşma mı?

ABD-Rusya restleşme mi, paslaşma mı?

Yaklaşık dört gündür Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu takip etmek üzere New York’tayız. Uzun yıllardır bu önem ve ağırlıkta bir genel kurulun olmadığı konusunda hemen herkes aynı görüşte.

Kuşkusuz burada en belirleyici olan Rusya lideri Vladimir Putin’in yıllar sonra bir genel kurula katılması ve tarihi bir konuşma yapması. Gerek Putin’in, gerekse Barack Obama’nın yaptğı konuşmalar özelde Suriye üzerinden bir görüş ayrılığının yansıması gibi görünse de, genel anlamda bakıldığında dünyadaki kriz alanları ve önemli sorunlar üzerinden bir meydan okuma gibi de algılandı.

Peki gerçekten öyle mi?

Verilen mesajlar ilk bakışta iki büyük gücün Suriye örneği üzerinden derin görüş ayrılıkları içinde olduğunu, bu nedenle de sonuna kadar kıyasıya mücadele edeceklerini ifade ediyor. Ancak daha yakından baktığımızda, uzun zamandır devam eden bir ‘paslaşma’nın, giderek daha somut hale geldiğini, Amerikan yönetiminin, Suriye krizinin iplerini önemli ölçüde Rusya’ya verdiğini görmek mümkün.

Obama, Beşar Esad için ‘tiran’ ifadesini kullanıyor. Buradan hareketle artık Şam’daki rejimin günlerinin sayılı olduğunu söylemek ne kadar gerçekçi? Mesela madem öyle bakıyorlar; neden ABD Dışişleri Bakanı Rusya’dan ‘Esad varil bombalarını kullanmasın’ ricasında bulunuyor? Eğit-donat sürecinin başarısız olduğu, ki doğru, neden tam da BM Genel Kurulu sırasında ABD tarafından yayılıyor?

Burada çok açık bir gerçek var. ABD ve onunla aynı ittifak parantezinde yer alanlar, Suriye’de çatışmalar başladığı andan itibaren hiçbir zaman Esad’ın gitmesini sağlayacak bir pratiğin içinde olmadılar. Dahası, Rusya’nın Soğuk Savaş dönemininin bitişinden bu yana ilk kez bir sorunun içinde bu denli aktif yer almasına göz yumdular.

Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle ABD öncülüğünde kriz bölgelerine müdahale adı altında yapılan işgaller, sorun çözmek bir yana ortalığı kan gölüne çevirdi. Yeni canavarlar yarattı. Bir diğer neden özellikle ABD, bölgedeki diğer müttefiklerinin, petrol üzerine kurulu tahtlarında rahat oturması için, Suriye’de Müslüman Kardeşler benzeri bir iktidara sıcak bakmadı. Esad’ı eleştirdi, ama düşürmedi. Rusya-İran-Çin hattının burada rahat hareket etmesine imkan tanıdı. Diğer yandan Filistin konusunda Hamas’ı zayıflatan hamlelere imza atarken, hepsinden önemlisi Mısır’da meşru iktidara yönelik askeri darbeye göz yumdu. Bu parantezdeki en büyük operasyonun, Gezi ve 17-25 darbe girişimleriyle Türkiye’ye yönelik olduğunu, başarısız görünse de halihazırda bu büyük operasyonun devam ettiğini de buraya not edelim.

Putin, kriz bölgelerine yapılan agresif müdahalelerin, sorunları daha da derinleştirdiğini ulusal kurumları yıktığını, reform bir yana teröre kapı açtığını söylerken, bir noktanın daha altını çiziyor. ‘Terör etkin olunca, ılımlı unsurlar da onlara katılıyor. Buradan ABD yönetimine son derece açık bir mesaj veriyor. DAİŞ ve benzeri unsurlar senin eserindir. Ama bunlarla mücadele etmek adına Suriye’ye girmene izin vermem. Mesela DAİŞ’e yönelik bir kara harekatına katılmam.’

Tüm bunların doğrudan ilgilendirdiği ülkeler sırasında herhalde Türkiye’yi en tepeye yazabiliriz. Peki bunlar bizi nasıl etkileyecek, bir sonraki yazıda devam edelim. Çünkü kelimenin tam anlamıyla dünyanın yeniden kurulduğu bir viraja, üstelik son hızla giriyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nasuhi Güngör Arşivi